Bu sene, öte âleme göçen göçene. Âliminden, Hafızına; gencinden, ihtiyarına; bu ölümsüzlük kervanına katılanların sayısı gün geçtikçe artıyor Urfa’da. Hayatta olanlara hayırlı uzun ömürler dilerim.
“Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir.”
Dünyamızda ilim kandillerimiz birer birer sönüyor. Önce Şevki Hafız, Aziz Kutluay Hoca, Yaşar Şekerci Hafız, Molla Sabri Yazar Hoca, Melahat Armağan Hocahanım ve bugün de Mustafa Kılıç Hoca da ayrıldı aramızdan. Bu gidiş ona bayram, bize ise hüzün oldu. Ölüm bir hiçlik değil, öte âleme bir pasaporttur. Sevenlere bir vuslat biletidir. Lâkin dostlardan ayrı kalmak zor.
İman dâvâsına ömrünü vakf eden çilekeş Melahat Armağan Hanımdan sonra, kadim dostum, vakıf insan Mustafa Kılıç Hoca Ağabeyim de katıldı bu göç kervanına.
Gençliğimden, öğretmenliğime; idareciliğimden, siyasetçiliğime ve şimdiye kadar da bu kavi dostluğumuza hiçbir halel gelmedi. Muhammed Tahtasız Ağabeyinin avlulu evlerini Medrese-i Nuriyeye çevirdi; Haliliye Kültür ve İlim Eğitim Vakfını Kurdu. Son nefesini verene kadar da söz verdiği gibi yaşadı ve ruhunu bu uğurda teslim etti. Selâm olsun önden giden bu mana erlerine.
Kur’ân’ın elmas hakikatlarını her dem, her yerde, usanmadan ve yılmadan dile getirirdi. Ders halkasında olduğu gibi, taziye evlerinde de cebinden çıkardığı Risale-i Nurlar’la tenvir ederdi insanları. Yumuşak sesiyle insanın ta ciğerine işlerdi Risale-i Nur’dan okuduğu dersleri. Mustafa Kılıç Hoca Ağabey demek canlı Risale demekti. Onun olduğu mecliste mutlaka ders yapılırdı. Ders yapmadan yerinden kalkmazdı. Onu görenler hasretle dinlemek isterlerdi okumalarını.
Mustafa Kılıç , “Hoca Ağabey“ olarak anılırdı Nur Cemaatinin tilmizleri arasında. Mustafa Hoca çok kibar, nazik ve ince sesiyle insanı okşayan bir nefese sahib idi. Nefesi ruhlara inşirah verirdi.
Damat Süleyman Paşa Camii’nin imam hatibi olarak göreve başladığı günden bugüne kadar; ömrünü Kur’ân ile onun imanî tefsiri Risale-i Nur’a adamış bir vakıf insan idi. Yanında kader ve dâvâ kardeşi, benim de Kur’ân öğrenirken hoca arkadaşım; Musa Koyuncu Hocayla ayrılmaz ikili olmuşlardı.
Rahmetli Ablasının vefatında telefon ile taziyelerimi sunmuştum muhterem Hoca Ağabeyime. O, her zamanki nazikliğiyle insanın içine ferahlık veren sesiyle benimle konuşmuştu. Ben kederlerine ortak olurken o, bana teselli vermeye çalışıyordu. Çok hatıralarımız var o mübarek insan ile çok.
Ölümsüzlük diyarına önceden göç eden eskimez dostları: Abdülkadir Badıllı, Ekrem Kara, Eyyüb Karakeçili, Mahmut Hasırcı, Mehmet Yeşilnacar, Ahmet Rüzgar ve Tahiri Küçük’le bu bayram gününde ruhları berzah âleminde buluşmuşlardır. Kişi sevdikleriyle beraberdir hem bu dünyada da, hem de ahirettede. Ruhların Kur’ân halkası da muhteşem olur değil mi?
Ömrünü bütün Urfa’yı Nur Tilmizi yapmaya adayan; vakıf insan Mustafa Kılıç Hoca Ağabey de ardında yüzlerce talebe bırakarak göçtü bu dünyadan. Yetiştirdiği bu pırıl pırıl gençler, onun ilim meşalesini taşıyacaklardır ardından. Nurun sönmez şuâları da onların önlerini aydınlatacaktır.
Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun.
Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Urfa’da her vefat yıl dönümlerinde okutulan Mevlidlerde bir “Nur Bayramı“ olurdu onun ifadesiyle. Mevlide uzaktan ve yakından gelen dostların coşkularıyla coşardı Mustafa Hoca Ağabey. Haliliye Vakfı da sabaha kadar zikir ve okunan derslerle çınlardı. Artık bunlarda anı olarak kaldı.
Bugün uzaktan kederle yazdım bu satırları. Kabri Nur olsun. Urfa’nın nazik, beyefendi Hoca Ağabeyi Mustafa Kılıç Hocam; tam bir Kürd Beyi idi. Mükrim ve müşfik bir dost idi.
Başta kederli ailesine, seven doslarına ve bütün Nur Talebelerine, Allah’tan sabr-ı cemiller dilerim.
Sönen bu kandillerin yerine birer ilim kandili yakmak dileklerimle.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciün.
İbrahim Halil Çelik