Yeni adlî yıl açılışında konuşan yargıtay başkanı alkan, düşünce özgürlüğünü sağlayan en temel insanî hakkın din ve vicdan özgürlüğü olduğunu söyledi.
Bireylerin öncelikle özgürce düşünebilmesi esas olduğundan, bu esası hayata geçirecek temel hak, din ve vicdan özgürlüğüdür. Vicdanı ve düşüncesi özgür kişilerden müteşekkil gelişmeye açık toplum bu özgürlük sayesinde oluşturulabilecektir.
İfade özgürlüğüne meşru olmayan nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük toplumsal müzakereyi engelleyecek ve uzlaşma zeminine giden yolları kapatacaktır. Hiçbir durumda devlet, düşünce karşısında beğenmemek biçiminde bile olsa tavır almamalıdır.
Türkiye′nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Anayasalar, anlık olaylara verilen tepkisel yaklaşımlarla değil, evrensel normlar doğrultusunda hazırlanmalıdır.
BARIŞ İÇİNDE GEÇEN BİR YIL OLSUN
2013-2014 Adlî Yılı, düzenlenen törenle başladı. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bazı bakanlar, HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, yüksek yargı mensupları katıldı.Açılış konuşmasını yapan Yargıtay Başkanı Ali Alkan, 2013-2014 Adlî Yılı’nın, barış içinde geçen bir yıl olmasını diledi.
Önce din ve vicdan özgürlüğü
Yargıtay Başkanı Ali Alkan, 2013-2014 Adlî Yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada, bireylerin öncelikle özgürce düşünebilmesi esasını hayata geçirecek temel hakkın, din ve vicdan özgürlüğü olduğunu belirterek, “Herkesin istediği gibi düşünebilmesi, yaşayabilmesi ve inanabilmesi bu yolla sağlanabildiğinden, vicdanı ve düşüncesi özgür kişilerden müteşekkil gelişmeye açık toplum bu özgürlük sayesinde oluşturulabilecektir” dedi.
Alkan, bunu gerçekleştirebilmek için de eğitim sisteminin özgür düşünceyi sağlayıcı biçimde kurgulanması gerketiğine dikkat çekerek, “Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, gerek düşünce gerek yaşayış olarak, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, özgür düşünceyi geliştirici felsefi yaklaşımların ve ifade çeşitliliğinin zenginleşmesine imkân sağlayacak biçimde sanattan edebiyata kadar her türlü yöntemin geliştirilmesi, sivil toplumun sahip olduğu düşüncelerini yayabilmesi ve uygulayabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması bu özgürlüğün gereklerindendir” şeklinde konuştu.
SİHİRLİ ANAHTAR
Türkiye’de yaşayan her ferdin, ırkı, inancı, dili ve rengi ne olursa olsun bu mirasın bir parçası olduğunu ifade eden Alkan, insanların birbirlerini farklılıklarıyla kabul ederek barış ve huzur içinde yaşamasıyla öne çıkan bu zenginliğin, toprakları bir hoşgörü diyarı hâline getirdiğini kaydetti. Alkan, “Bu coğrafyada yaşayan insanlar, dirlik ve düzenin sihirli anahtarı olarak farklılıkları kabullenmeyi keşfedip, barış toplumuna açılan kapılardan hep birlikte girmişlerdir” dedi.
DEMOKRASİNİN ÖZÜ
Ali Alkan, demokrasinin özünün, temel hak ve özgürlüklerle çoğulculuk ve bunları garanti eden hukukun üstünlüğü ilkesi olduğunu belirterek, “Kurumlar ve kurallar, bu özü sağladığı oranda gerekli, koruduğu oranda da değerlidir. Demokrasinin düzeyini ölçmeye kurum ve kurallardan değil bu özün gerçekleşme oranından başlanmalıdır” diye konuştu.
Alkan,şunları söyledi:
“Demokrasinin, belki de en güçlü olduğu farklı düşünceleri içinde barındırma yönü aynı zamanda onun risk potansiyelini de oluşturmaktadır. Ancak bu risk potansiyeli, kendisini koruma saikiyle başvurulacak otoriter yöntemleri meşru hâle getirmez ve kendisini otoriter garanti mekanizmalarına bağlamasına meşru bir dayanak oluşturmaz. Demokrasi siyasi tercihe, siyasi rızaya ve siyasi tahammüle dayanır. Demokrasilerde yönetim, kendisine yakın olanlara teslim olmadığı gibi uzak olanları da dışlamaz. Demokratik rejimlerde kişiler ya da kesimler dost-düşman tanımlamasına göre değil insani değerler ekseninde değerlendirilir. Temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması bakımından uzaktakiler-yakındakiler ayrımı asla akla gelmemelidir. ” Başkan Alkan, demokratik toplumlarda sahip olunan değerlerin, dayatmayla değil, toplumsal kabulle oluşacağına da işaret etti.
NOTLAR...
* Demokrasinin, belki de en güçlü olduğu farklı düşünceleri içinde barındırma yönü aynı zamanda onun risk potansiyelini de oluşturmaktadır. Ancak bu risk potansiyeli, kendisini koruma saikiyle başvurulacak otoriter yöntemleri meşru hâle getirmez ve kendisini otoriter garanti mekanizmalarına bağlamasına meşru bir dayanak oluşturmaz,
* Demokrasi siyasi tercihe, siyasi rızaya ve siyasi tahammüle dayanır. Demokrasilerde yönetim, kendisine yakın olanlara teslim olmadığı gibi uzak olanları da dışlamaz.
* Demokratik rejimlerde kişiler ya da kesimler dost-düşman tanımlamasına göre değil insani değerler ekseninde değerlendirilir. Temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması bakımından uzaktakiler-yakındakiler ayrımı asla akla gelmemelidir.
* Hiçbir durumda devlet, izlemek, imkân sağlamak ya da uygulamak zorunda olduğu düşünce karşısında beğenmemek biçiminde bile olsa tavır almamalıdır.
* İfadenin açıklanma biçiminin, en az içeriği kadar önemlidir. Başka düşünce ve kanaate tahammülü olmayan, düşmanca ifade yöntemlerinin ifade özgürlüğü talebiyle çelişir.
* Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Anayasalar, anlık olaylara verilen tepkisel yaklaşımlarla değil evrensel normlar doğrultusunda hazırlanmalı, sadece temel ilkeleri içeren kısa bir metinden oluşmalı ve ayrıntılı düzenlemeler içermemelidir.