Çaykara ilçesinden Kama Yaylası arabayla bir buçuk saat sürüyor. Eskiden, yol imkânı ve araba olmadığı zamanlarda insanlar bu mesafeyi yaya olarak 4-5 saatte alırlarmış. Annelerimiz ve çalışkan Karadeniz kadınları bu yolları sırtlarında yüklerle gider gelirlermiş. Onlardan dinlediğime göre bazan günde iki sefer yaparlarmış. Gerçek olan, yöre insanının -özellikle kadınların- çok çilekeş ve çalışkan kimseler olduğu. Yayla sakinleri, kısa bir zamanda çok güzel bir cami yapmışlar. Sonra da dinî hizmetlerin yürümesi ve çocukların okuması için bir hoca tutmaya karar vermişler ve bizi dâvet etmişler. Son iki yaz dönemi boyunca yayla cemaatiyle manevî vazifelerimizi yapmakta ve çocuklara, ayrıca cemaatten isteyen kimselere de Kur'ân-ı Kerim dersi vermekteyim.
Dâvete icabet ettik, yollara düştük
Son yıllarda Karadeniz bölgesinde yayla turizmi ve yayla şenlikleri adı altında pek çok yayla ve bölge tanınmıştır. Özellikle Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerimiz pek meşhur ve turizmde isim yapmış yaylaları ile tanınıyorlar. Burada bahsedeceğimiz yayla ise, Trabzon’un Çaykara ilçesi sınırları içinde ve bizim de iki dönemdir dâvet edildiğimiz Kama Yaylası... 3-4 sene evvel yaylanın çalışkan ve gayretli insanlarının elbirliğiyle inşa ettikleri camide görev yapmak ve çocuklarına Kur’ân-ı Kerim ile dinî bilgiler dersi vermek için dâvet edilmiştim. Allah’ın izniyle iki yıldır yaz dönemlerinde bu vazifeyi deruhte ediyorum. Kama (eski ismiyle Ksilâni), ‘odunluk’ anlamına gelmektedir. Ksilâni kelimesinin kökü Rumca’dır. Hakikaten ismine mütenasip olarak bu güzel ve tam olarak tanınmamış yaylanın dört tarafı çam ve değişik ağaçlarla çevrilidir. Ayrıca Kama Yaylası’nın tarihi de bir hayli eski olup, Sultan Abdülhamid Han tarafından tapu verildiği bilinmektedir.
Kama Yaylası, Çaykara ilçesine bağlı Yeşilalan ve Baltacılı köylülerinin yaylacılık yaptıkları dört yayladan birisidir. Yaylanın nüfusu 25 hane civarında olup genelde insanlarının çoğu birbiriyle akrabadır. Bizim de esas yaylamız çok önceleri burasıydı. Fakat dedemiz başka yaylaya göçmüş. Bu yayla şu durumda bizim hanımın yaylası. Şahsen benim de bu yayla insanlarının hepsiyle yakın akrabalığım bulunuyor.
Kama Yaylası’nın insanları gayet çalışkan ve gayretli. Her bölgenin bir hasat mevsimi olduğu gibi buranın da hasat mevsimi ve çalışma zamanı var. Temmuz ayı içerisinde hayvanlar için otlar (tırpanla) kesilir. Buralarda hava pek hassas olduğundan, güzel havaları fırsat bilen yayla insanı çayırlarını keser, kurutur, balya yaparak kış için köylerine getirirler. Çoğunlukla insanlar sahip oldukları ve içerisinde bulundukları güzelliklerin kıymetini idrak edemezler. Dağlar ve yaylalar Kur’ân’da övülmüş ve oralarda yaşamaya teşvik edilmiştir. Yaylalar oksijen deposudur. Aynı zamanda hastalarına doktorlarının yaptığı tavsiyeler arasında yayla hayatı da vardır. Hastalıklar olmasa bile fırsat ve imkânını bulanların yaylalara çıkıp bir müddet kalmaları tavsiye edilir.
Tefekkürlük manzaralar
KAMA Yaylası’na -birkaç yayla geçtikten sonra- girerken sizi çam ağaçlarıyla kaplı ve çevrili bir orman karşılar. Arabanızla, yolun her iki tarafındaki asırlık ağaçlar arasında yol alarak yaylaya doğru ilerlersiniz.
Bu arada size müthiş bir manzara eşlik eder. Zaman zaman otlayan hayvanlara rastlarsınız. Fakat her yerde olduğu gibi buralarda da hayvancılık azalmış durumda. İnsanlar eskiden çok fazla hayvan beslerlermiş ve geçim kaynakları da buymuş. Şimdi ise yaylaya çoğunlukla gezmeye ve dinlenmeye geldiklerinden hayvancılık yapmıyorlar. Yaylaya giriş yaparken, yeşilin her tonunun ve rengârenk çiçeklerin hakim olduğu, kuş ve böceklerin koro halinde sesler çıkardığı ortam sizi büyüler. Arada ırmakcıklar halinde akan sular manzarayı tamamlar, orayı adeta cennetten bir köşe haline getirir. Esasen Cenâb-ı Hakk’ın buraları böyle yaratmasının sebebi, bizleri yaratılış gayemize uygun olarak tefekküre sevk etmektir. Yaratılışımızın gereği olan tefekkür ibadeti, mânevî yönden çok büyük sevap olmakla birlikte ahiret için yapılacak en önemli yatırımlardandır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm), bizleri tefekküre çağırarak, tefekkürün mânevî değerinin ve getirisinin çok büyük olduğunu hadislerinde de beyan etmiştir. Bu hadis-i şeriflerden bir tanesinde Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır; ‘’Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır.’’ (Keşfü’l Hafâ, 1:1004)
DAĞLARDA RİSÂLE-İ NUR YANKILANDI
Benim dâveti kabul ederek her yaz dönemi buraya gelmemin sebepleri ise; başta mânevî hizmetleri deruhte ederken cemaate faydalı olmak, çocukları okutmak, gençlerle ilgilenerek tefekkür ibadetini yerine getirmektir. Yaylada beş vakit ezan okunurken, şeair-i İslâmiyenin ilânı pek hoş oluyor. Her yerde olduğu gibi burada da insanları zaman zaman gaflet bassa da, ezan, namaz, sohbet ve nasihatler imdatlarına yetişerek, gafleti dağıtıyor. Yayladaki programımda namaz haricinde zaman zaman gençlerle okuma programları yapıyor, çocukları okutuyor ve tefekkür gezilerine çıkıyorduk. Çok yüksek bir yerden dereye ve ormanlara doğru sesli bir şekilde Cevşen ve Risâle-i Nur okumak, bu okumaları bazan dere içinde ve şelâlenin yanında tekrarlamak gerçekten çok hoş oluyor. İmkânı olanların böyle yaylalara çıkmalarını, hem mânevî yönden hem de sağlık açısından tavsiye ederim.
KASIM FERŞADOĞLU