DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN: TBMM'DE KURULACAK KOMİSYON VASITASIYLA HEM 'SİLAH BIRAKMA SÜRECİ' ŞEFFAFLAŞACAK, HEM DE KONUNUN HALKA MAL OLMASI SAĞLANACAK.
TOPLUM SİYASETE KREDİ TANIDI
“Çözüm Süreci”nin geleceğini Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile konuştuk, Konuya iyimser yaklaşan Coşkun’a göre “Toplumda da sert bir karşı çıkış görülmedi. Aksine toplum, sorunun çözümü için siyasîlere geniş bir kredi vermiş durumda. İnşallah, silâh bir daha geri döndürülmez olarak hayatımızdan çıkar ve bütün sorunlarımızı demokratik siyaset içinde konuşur ve çözüm arar hale geliriz.”
MECLİSDE MUTABAKAT GÖRÜNÜYOR
Doç. Dr. Coşkun "Meclis’te bir komisyonun kurulması konusunda taraflar arasında bir mutabakat var. Komisyonun iki işlevinden söz edilebilir: İlki sürecin şeffaflaşması ve toplumsallaşması. Meclis’teki tüm grupların üyesi bulunacağından bu Komisyon’un çalışmaları, sürecin hem şeffaflaşmasına, hem de toplumsallaşmasına katkıda bulunacak."Bu itibarla, bu sürece ilişkin umutlarım daha kuvvetli" diye konuştu.
***
Toplum, çözüm için siyasîlere geniş bir kredi tanımış durumda
“Çözüm Süreci”nin geleceğini Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile konuştuk, Konuya iyimser yaklaşan Coşkun’a göre “toplumda da sert bir karşı çıkış görülmedi. Aksine toplum, sorunun çözümü için siyasîlere geniş bir kredi vermiş durumda.”

TAKDİM
PKK’nin silâh bırakmasının anlamını ve çözüm sürecinin bundan sonra izleyeceği seyri Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile konuştuk, Yeni Asya için özel değerlendirmelerde bulunan Coşkun, süreci iyi takip eden ve yorumlayan bir akademisyen,
Kendileri önceki çözüm sürecinde Akil Adamlar Heyetinde bulunmuş ve sahada aktif olarak çalışmış bir bilim adamı, süreç ile ilgili görüşlerini çok net ve gayet anlaşılır bir şekilde bizlere ifade ettiler, samimi, içten, akademisyen titizliği ile meseleleri değerlendirmesi takdire şayandı.
Doç. Dr. Vahap Coşkun, Bölgede özgül ağırlığı olan ve STK’larda aktif çalışan, Risale-i Nur Enstitüsüne ve Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili çalışmalara da aktif katılan bir akil adam. Vahap Coşkun ile samimi ortamda gerçekleştirdiğimiz röportajımıza geçiyoruz;
PKK’nin sembolik silah bırakma töreni neyi ifade ediyordu?
PKK’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde Süleymaniye’de tarihî Cesena Mağarası’nda silâhlarını imha etmesi, tarihî bir adım olarak kaydedilmelidir. Öcalan’ın talimatının gereğinin yerine getirilerek silâhların bırakılmasıyla, artık yeni bir sayfa açılmıştır. Zira son derece dikkatli bir biçimde düzenlenen bu merasimle, silâhların salt fizikî olarak değil, aynı zamanda zihnî olarak da terk edildi kamuoyuna duyurulmuştur.
Törendeki sembolizme dair ne demek isterseniz?
Törende her ayrıntıya ihtimam gösterildiği söylenebilir. Merasim için Cuma gününün seçilmesi, Kuzey İrlanda’daki çatışma sürecini bitiren “Hayırlı Cuma”ya bir gönderme olsa gerektir. İrlanda’nın “Hayırlı Cuma”sının ardından artık Türkiye’nin de bir “Hayırlı Cuma”sı var. Mekân olarak belirlenen Cesena Mağarasının da Kürt tarihinde mühim yeri var. Silâhların yakılmasının da bir manası var; zira ateş, Kürt mitolojisinde değişimi, dönüşümü, yeni bir başlangıcı ve yeni bir dönemi simgeliyor.

Törende geçmiş süreçlerden çıkarılan derslerin izleri de vardı. Buradan yansıyacak görüntülerin ve söylenecek sözlerin, Türkiye’de çözüm karşıtlarına bir fırsat vermemesi için çok dikkatli bir planlama yapılmıştı. Tören canlı yayınlanmadı, alkış ya da sloganlara rastlanmadı. Sakin ve sürece hizmet edecek bir merasim tasarımı söz konusuydu.
Törene tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Takip edebildiğim kadarıyla tepkiler genellikle müsbet. Elbette her daim sürece karşı çıkan, Kürt meselesinde böyle bir yöntemin kullanılmasına muhalefet eden kesimler, bu törenden de hoşnut olmadılar. Ama siyasî aktörlerin çok ağırlıklı bir bölümü, tablodan memnuniyetlerini dile getirdiler. Toplumda da sert bir karşı çıkış görülmedi. Aksine toplum, sorunun çözümü için siyasilere geniş bir kredi vermiş durumda.
CHP’nin tavrını nasıl buluyorsunuz?
İktidarın CHP’yi abluka altına alma çabasına rağmen, CHP yönetimi çözüm sürecini destekleyen bir tavır aldı. Bilhassa Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, sürecin Türkiye için taşıdığı öneme işaret ederek sürekli destek beyanında bulundular. Özel, geçen hafta, iktidar karşıtlığının bir süreç karşıtlığına dönüşmemesi gerektiği hususunda, kendi tabanına yönelik uyarılarda bulundu. Ancak CHP yönetiminin de işi zor. Çünkü tabanın bir kısmı, partiye yakın medya ve kanaat önderleri, sürecin karşısında konumlanıyorlar ve CHP’ye sürece arka çıkmamasını salık veriyor. CHP yönetiminim bu basınca ne kadar dayanacağı, önemli bir soru işareti.
MECLİS KOMİSYONU ŞEFFAFLAŞMAYI SAĞLAYACAK
Sürece dönersek, süreç nasıl ilerleyecek?
Bunun da 3-5 ay içinde bitmesi öngörülüyor. Bu süreçlerin üç önemli aşaması var: Silâh bırakma, eve dönme ve toplumsal entegrasyon. Her bir aşama ciddi siyasî ve hukukî hazırlıkların yapılmasını gerektiriyor. Bu bağlamda ilk adım olarak Meclis’te bir komisyonun kurulması konusunda taraflar arasında bir mutabakat var.
Bu komisyonun fonksiyonu ne olacak?
Komisyonun iki işlevinden söz edilebilir: İlki sürecin şeffaflaşması ve toplumsallaşması. Meclis’teki tüm grupların üyesi bulunacağından bu Komisyon’un çalışmaları, sürecin hem şeffaflaşmasına hem de toplumsallaşmasına katkıda bulunacak. İkincisi ise hukukî hazırlıktır. Komisyon mevzuattaki değişikliklere ve yeni yasal düzenlemelere dair bir mutfak çalışması yapacak ve bunu Meclis Genel Kurulu’na sunacak.

Komisyonun görev alanı ne olmalı sizce?
İki görüş var bu konuda. Biri, Komisyon’un Kürt meselesinin bütün alanlarını çalışmasını savunuyor. Diğeri, Komisyon’un silâh bırakma süreci ile sınırlı bir çalışma yürütmesi gerektiğini belirtiyor. Doğrusu, ben ikinci görüşe yanayım. Türkiye’nin Kürt meselesi ve demokratikleşme sorunlarının tamamını Komisyon’un sırtına yıkarsanız, oradan çok da iyi bir netice alamazsınız. Komisyonun silâh bırakma, eve dönüş ve toplumsal entegrasyon ile ilgili siyasî ve yasal hazırlıkları çalışması, alanının bununla sınırlandırılması bana göre çok daha işlevsel olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, PKK’nin silâh bırakmasından sonra Kızılcahamam’da yaptığı “Biz AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak üçlü hareket edeceğiz” açıklaması çok tartışıldı. Bu ifade hakkındaki kanaatiniz nedir?
Evet, muhalif kesimin önemli bir kısmı bunu “üçlü yeni bir ittifak” ya da “DEM Parti’nin Cumhur İttifakına katılımı” olarak yorumladı. Ancak Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının bağlamına bakıldığında bu üçlü birlikteliği çözüm süreci ile ilgili olarak söylediği açık. Yani süreçte birlikte hareket edeceklerini ifade ediyor ki bu da normal. Çünkü zaten başından itibaren bu sürecin içinde yer alıyordu; bundan sonra da artan bir işlevle süreçte olması eşyanın tabiatı gereği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynı konuşmasındaki “Türk, Kürt Arap ittifakı” vurgusu da gündem oldu.
Haklısınız, muhalif kesimde bunu da “ulus-devletten vazgeçilmesi” ya da “vatandaşlık anlayışı yerine ümmet anlayışının geçirilmesi” veyahut “Sünnî ittifak talebi” olarak okuyanlar oldu; bu vurgu üzerinden de fırtınalar kopartıldı. Bütün bunların aşırı yorumlar olduğu kanısındayım. Bu üçlü ittifak tanımı, daha ziyade Suriye ve Irak’ta gelişmelerle bağlantılı olarak dile getirildi; Irak’taki Kürt ve Arap gruplarla daha yoğun bir irtibatın gerekliliğine vurgu yapıldı. Daha ziyade bölgesel bir perspektifi yansıtıyordu bu ifade, yoksa devletin yurttaşlık temelinin değişmesini değil.
ÇÖZÜM DEMOKRATİK SİYASETTE
Siz, bir önceki Çözüm Süreci’nde de Akil İnsanlar Heyeti içinde yer almıştınız. O süreçle kıyasladığınızda bugün daha mı ümitlisiniz yoksa daha mı karamsar?
Bu sürecin bir öncekine oranla dört önemli avantajı var: Bir, toplumsal mutabakat daha geniş ve süreç ilerledikçe bu mutabakat da güçleniyor. İki, siyasî bir uzlaşma var. Meclis’te halkın %90-95’ini temsil eden partilerin tamamı bu süreci ilkesel olarak destekliyorlar. Bilhassa MHP’nin sürecin mimarları arasında olması müsbet manada çok büyük bir fark meydana getiriyor. Üç, bölgesel dinamikler, sürecin ilerlemesine katkı yapıyor. Ve dört, bir öncekine nispetle PKK çok daha ileri adımlar attı; kendini feshetti ve silâh bıraktı.
Bu itibarla, bu sürece ilişkin umutlarım daha kuvvetli. İnşallah, silâh bir daha geri döndürülmez olarak hayatımızdan çıkar ve bütün sorunlarımızı demokratik siyaset içinde konuşur ve çözüm arar hale geliriz.
Röportaj: Dr. Ömer Ergün
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi