Geçen asrın, yani 1900'lü yılların ilk başlarında, hürriyete ve meşrûtiyet hareketinin, askerî cenâhta Enver ve Niyazi Beyler, içtimaî sahada Mizancı Murad ve Prens Sabahaddin Beyler, ilmî cenahta ise Bediüzzaman Said Nursî tarafından bihakkın temsil etmeye çalıştığını gayet açık bir sûrette görebilmekteyiz.
Üstad Bediüzzaman'ın, 33 yıldır uğrunda mücadele verilen Meşrûtiyet'in ilânından sadece 6-7 ay kadar evvel İstanbul'a geldiğini ve gelir gelmez ilminden, isminden, fikirlerinden söz ettirmeye muvaffak olduğunu bilhassa hatırlatmak isteriz.
Bütün bunlara ilâveten, Üstad Bediüzzaman'ın Hürriyet ve Meşrutiyet'in ilânından hemen sonra meydanlara çıkıp bu meyanda nutuk irad eden ilk şahsiyet olduğu tarihin kayıtlarında mevcuttur.
Hem, onun "Hürriyete hitap" isimli nutku öylesine benimsendi ki, Enver ve Niyazi Bey gibi kahramanlar, onu derhal Selanik'e dâvet ederek, aynı nutku oradaki Hürriyet Meydanı’nda tekrarlamasını istediler. Neticede, kendisi de bu dâvete icabet ederek oraya gitti ve beklenen hizmeti bihakkın ifâ eyledi.
Bilâhare, hayırlı her işte olduğu gibi, hürriyet ve meşrûtiyetin önüne de bazı muzır mâniler çıktı. Misal, istibdat daha da şiddetlendi. Vesâire...

Ne var ki, bu menfiliklerin hiçbiri meşrûtiyetin ruhundan, özünden kaynaklanmadığı gibi, görülen zarar ve zulümler ise asıl meşrûtiyet düşmanları tarafından kast-ı mahsusla işlendi. Ta ki, meşrutiyet gelişmesin, kanlı boğuşmalar içinde silinip gitsin diye... Bu çok mühim noktanın da altını çizmekte fayda var.
GÜNÜN TARİHİ 22-23 Temmuz 1908
Edirne’nin İşgalden Kurtuluşu
Balkan Savaşları esnasında kaybedilen Edirne, Enver Paşanın üstün gayretleriyle, 22 Temmuz 1913’te Bulgar işgalinden kurtarılarak tekrar hürriyetine kavuşturuldu.
Aylardır Bulgar kuvvetlerinin kuşatması altında bulunan Edirne, merkezden hiç yardım alamaması ve şehirde giderek şiddetlenen açlık, yokluk ve mühimmatsızlık sebebiyle daha fazla dayanamayarak 26 Mart 1913'te teslim oldu.
Şehri işgal eden Bulgarlar, sivil halka çok büyük baskı uyguladı. Mâsumlara yönelik katliâmlarda bulundu. Kuyuları insan cesetleriyle doldurdu.
Ayrıca, başta Selimiye Camii olmak üzere, şehirdeki hemen bütün mâbetlere zarar verdi. Büyük tahribat yaptı.
Siyasî fırkacılığın orduya bulaşması ve askerî ahlâkı bozması sebebiyle, Osmanlı paşalarını düşmanla harbetmek yerine, aksine onları birbirine düşürdü.
O dönemin komutanları, birbiriyle hemen hiç yardımlaşmadılar.
Dahası, Bulgar kuvvetleriyle savaşmadılar bile. Gerisin geriye tâ Çatalca önlerine kadar çekilerek bütün Trakya'yı savunmasız bıraktılar. Bu fecâat karşısında çaresiz ve ümitsiz kalan İttihatçı hükümet, Bulgaristan'la ateşkes istedi ve anlaşma cihetine gitti.
Taraflar arasında savaşı bitiren antlaşma ise, 30 Mayıs 1913'te Londra'da imzalandı. Bu antlaşmaya göre, Girit Adası Yunanistan'a ve Edirne'nin tamamı Bulgaristan'a bırakıldı.
Ancak, Balkanlar'daki çalkantı bitmedi. Bu bölge, 16 Haziran'da yeni bir çatışmaya sahne oldu. Gayrete gelen Enver Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, Batı'dan yeterli desteği alamayan Bulgarların üzerine gitti.
Edirne, nihayet 22 Temmuz 1913'te kurtarıldı. Taraflar arasında 29 Eylül’de Bükreş'te yapılan bir antlaşmayla, fiilî durum hukukî statüye kavuşturulmuş oldu.