Amerika Birleşik Devletlerinde yaşanan sarsıcı hadiseler, bir müddet sonra dünyayı da etkilemeye başlıyor.
Doların dünyadaki etki gücü bir yana, çarpıcı diğer bazı örneklere bakalım:
7 Aralık 1941’deki Pearl Harbor Saldırısının rövanşı, II. Dünya Savaşı’nı bitiren Hiroşima ile Nagazaki’ye atom bombasının atılması oldu.
11 Eylül 2001’deki İkiz Kule saldırısının intikamı, Afganistan ile Irak’ın mahvedilmesi ile alındı.
Bu iki hadisenin de dünya dengesindeki etkileri hâlâ sona ermemişken, geçen hafta Washington’daki meşhûr Kongre Binası’nda yaşanan şok gelişmelerin, hem ABD’yi, hem de diğer dünya ülkelerini derinden etkileyeceğini söylemek mübalâğa olmaz.
Trump’ın şahsında patlak veren ve yan etkileri zincirleme şekilde devam edip giden gelişmelerin nerelere kadar sirayet edeceği, hangi raddeye varacağı şimdilik kestirilemiyor.
Bununla beraber, Trump ve yakın ekibi ile ilgili radikal bazı gelişmelerin olacağına dair ortak bir kanaat hasıl olmuş durumda.
*
Bu hadise vesilesiyle, bizim nazara vermek istediğimiz bir husus şudur:
Sâbık Başkan D. Trump, popülist bir yönetici olarak parladı. Radikal kararlar aldı. Şov yaparak bazı önemli imzalar attı. Atılan bu imzalardan biri de, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasıyla ilgiydi.
Trump, Kudüs’ü İsrail’in resmî başkenti olarak tanımakla kalmadı, imzadan sonra, bunun çok gecikmiş bir karar olduğunu söyledi. Hemen ardından, Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği'nin de en kısa zamanda Kudüs'e taşınacağını açıkladı.
Bu gelişmelerin ardından, zaten istikrarsız durumdaki Ortadoğu coğrafyası, daha da huzursuz bir hale geldi. Ama, bütün İslâm dünyasındaki memnuniyetsizlik hali Trump’ın umurunda bile olmadı.
*
Amerika içinde Trump’a bağlı olan saldırganların arasında siyahîlere pek rastlanılmadı. Neredeyse tamamı beyaz ve ırkçılık eğilimi olan liderperest fanatikler. Liderlerinin kışkırtmasıyla da, Beyaz Saray’ı bastılar, ortalığı yıkıp viraneye çevirdiler.
Kışkırtmanın böyle bir netice doğuracağı belki de tahmin edilmiyordu; ama oldu. Hem de bütün dünyayı hayretler içinde bırakırcasına…
Peki devamında neler oldu?
Kısaca söylemek gerekirse: Popülist Trump’ın kırk yıllık karizması bir günde çizildi. Hem de çok fena şekilde çizildi. Öyle ki, bir daha eski itibarına dönemeyecek derecede derin yaralar aldı. Hatta, kendi partisinden olan siyasilerin de bir kısmı ona cephe aldı.
Özetle, hem ülkesinde rezil oldu, hem de dünya insanlarının nazarındaki itibarı yerlerde sürünecek bir hale geldi.
*
Temenni ederiz ki, bizdeki liderperest kimseler de Trump’ın şahsında meydana gelen şoke edici gelişmelerden gereken dersleri çıkarır ve akıllarını başlarına devşirerek daha dikkatli davranmaya çalışırlar. Dahası, kendileri gibi düşünmeyenleri hışımla dışlayıp ötekileştirme siyasetini gütmezler.
Tabiî, burada kastettiğimiz çizgide hareket edebilmeleri, akıllarının başlarında, muhakemelerinin de yerinde olması gerekiyor. Doğrusu, bu noktaya gelindiğinden henüz emin olamıyoruz. Zira, mağrurane bir şekilde liderperestlik hissiyatlı hareketler tam gaz devam ediyor.
Evet, öyle gururla, hırçınlıkla, öyle insanlara tepeden bakmakla, günümüz dünyasında şerefli bir yere varamıyorsunuz. Çünkü, zaman şahıs zamanı değil; belki, şahs-ı manevî zamanı. Yani, heyet ve ekip halinde, fikir ve misyon çizgisinde çalışma, hizmet etme zamanı.