"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dağların adamı

Muzaffer KARAHİSAR
08 Şubat 2022, Salı
Uçsuz bucaksız ormanlarla kaplı Akdağ’ın zirvelerinde kar eksik olmaz.

Adını, zirvelerini kaplayan beyaz örtüsünden almış. Meşhur yaylasında yeşilin tonları, rengârenk kır çiçekleri, geniş otlakları, havası, suyu, tabiî güzellikleri asırlarca çobanların gözdesi olmuş. Akdağ’ı hayvanlar da çok sever. Serin havası, suyu hayvanları gürbüzleştirir. Kekik kokulu çimenlerde kuzular oynaşır, koyunlar gönüllerince sele serpe yayılırlar. 

O yüksek dağlarda, ormanlar içinde çobanların ayağının değmediği yer yoktur. Güçlü köpekler, sürüyü kurda yedirmez, sahip olurlar. Unutulmaz çoban sohbetleri, cazip yayla hatıraları… Bahar gelince kuş cıvıltıları, kaval sesleri, ıslıklar, çıngıraklar, bağrı yanık çoban türküleriyle yaylalar canlanır, şenlenir. Ulucan, yükseklerden “Allahu ekber” diye nida edince, dalga dalga yankılanırmış o dağlarda. Her mevcudun zikr-i Hallâk’ı lûhuti terennümleri ıssız dağlara hayat verir, coşturur, lerzeye getirirmiş.

Ulucan, o ıssız dağların, engin derelerin adamı. Adı fazla bilinmez, Ulucan derlermiş ona. Çocuk yaşta sığırtmaçlıktan başlamış. Büyüyüp serpilince sürü peşinde dağları mekân edinmiş. Yıllar böyle geçmiş. Ağarmış saçları, yüzündeki çizgiler ve göz halkaları, düşük omuzları yaşını söylese de dinç beden, sağlam irade ve içinde tükenmeyen bir arzu varmış. Okumuşluğu olmasa da dağları, dereleri, yamaçları avucunun içi gibi bilirmiş. 

Ömrü insandan, şehirden uzak yaylada geçmiş. Yumuşak kalbini müşfik duygularla, iyiliklerle, zikirle süslemiş. Ahir zaman kirlerinden berî, sade, nezih mütevazı, yalnız bir dünya kurmuş dağların başında. Hep çobanlık yapmış, hayvanlarla ünsiyet kurmuş, köpekleriyle arkadaş olmuş. Yeni doğan kuzuları sırtında taşımış yıllarca. 

Yaş kemale erince dikkati dağılmış, işleri aksamaya başlamış. Ulucan’da, uyuma, unutma gibi garip haller görülmeye başlamış. Bir seferinde onu düştüğü dehlizden köpekler sürüyerek çıkarmışlar. Bazen uyumuş, bazen bayılmış, sürüden bigâne kalınca işler aksamış. Çok sevdiği çobanlık, sürü, köpekler ve Akdağ ona sırtını dönmüşler. O da çobanlığa veda etmiş. Gönlünde meftun olduğu arzu, hayal ve o çobanlık hülyaları hiç eksilmemiş. Yaylıma giden sürülerin, köpeklerin arkasından uzun süre hasretle bakarmış.  Onun garip haline, yalnızlığına çare, huzurevini münasip görmüşler. Ömrünün son günlerini bakım altında rahat ve huzur içinde geçirsin, diye getirmişler. Ulucan, iki gün sonra müdüre çıkmış! Buralar bana göre değil! diye söze başlamış. Dalgın bakışlarını bir noktaya sabitleyip kendi dünyasında hayallerini renklendiren, hülyalarını süsleyen Akdağ sevgisinin özlemini anlatmış. 

Hayatını geçirdiği dağların, severek yaptığı çobanlığın hatıralarına dalmış. İzin geçireceği akrabası olmadığı hatırlatınca da dağlara gideceğini söylemiş. Burada sıcak yatak, pişmiş aş, arkadaş var diyenlere; bir taşın kuytusu yatak, orada her şey bana ekmek olur, demiş…Birkaç izinli, izinsiz köye gitse de tanıdıkları huzurevine tekrar getirmiş.

Akdağ’ın zirvelerine tanıdık olmayan köylerden, yollardan gitmeyi tasarlamış. Ulucan, Kalecik dağı, sarıçiçek yaylası, Kumalar’dan yüksek tepeleri aşmış. Uzun, garip ve sırlı bir yolculuğa çıkmış. Bu garip yolcu her gördüğü çobana bir şeyler söylemiş. Her söylediği çıkmış! Çobanlar, bir efsane gibi hayretle birbirine Ulucan’ı anlatmışlar. Köpekler ona havlamadı. Bu koyun hasta, ölür dedi, hemen öldü. Şu koyun, iki saate kalmaz kuzular dedi, öyle oldu. Çaydan ayağı ıslanmadan geçmiş. Bir baktık namaz kılıyordu, bir daha baktık, dağı aşıp gitti… Hızır gibi garip, gizemli bir adamdı, demişler.

Pervanenin ateşe uçtuğu gibi dağların zirvesine telâşla sanki emanetini taşıyor gibiymiş. Kalbini Allah’a vermiş bir çobanın, sermayesi sadece eskimiş bedeni ve bir nefeslik canıymış. Bilinmez bir dağın zirvesinde gecenin sükûnetinde yalnızlığını cehri zikirle vecde getirmek istemiş! Var gücüyle “Allah” demiş! Tatlı bir rehavet basmış. Yamaçlardan yankıları duymamış. O mertebede cismaniyetin yükünü oracığa bırakıvermiş! Kalbinde hissettiği, ruhun manevî âlemlerine yükselmiş, aşkın münteha noktasına erişmiş, huzur-u İlâhi’ye vasıl olmuş.   Ulucan’ın, gönüllerde efsane gibi nezih, sade hayatının ibretli bir hikâyesi kalmış…

Okunma Sayısı: 1972
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı