"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Temsilsiz Nurculuk Projesi ve aletleri

Nuri Mannas
29 Temmuz 2018, Pazar

Tablo 1:

Önce bir varsayım kuralım:

Nur hizmeti almış yürümüş. Her köyde ve her şehirdeki her mahallede Nur medreseleri açılmış. Her birinde birer ikişer “vakıf abi” ya da “vakıf abla” var. Bildiğimiz anlamda medrese hizmetlerine devam ediyorlar. Ama aralarında neredeyse hiçbir irtibat ve bir organik ilişki yok. Her biri kendi başına ve kendi meşrebiyle ve tarzıyla hizmetini yapıyor, çevresini dâvet ediyor, gelenlere Risalelerden iman dersi okuyor.

Bu haldeyken Bediüzzaman Hazretleri uzak diyarlardan gelip memleketimizi ziyaret ediyor. Durumu görüyor. Ne yapar-eder ve ne der?

Sorunun cevabına geçmeden önce başka bir hususu dikkatinize sunalım:

Tablo 2:

İngiliz Sömürgeler Bakanı, bundan yüz yirmi sene önce, İngiliz Meclisi’nde yaptığı konuşmada, mealen “Müslümanları tam yenmek için iki yolumuz var: Ya Kur’ân’ı ellerinden almalıyız ki buna imkân yok. Ya da onları Kur’ân’dan soğutmalıyız. Bu ikinci yol mümkün ve biz de bu yoldan gideceğiz” diyerek strateji çizmiş ve –maalesef- önemli ölçüde muvaffak olmuş ya…

Küresel zındıka komitesi ya da küresel derin devlet de diyebileceğimiz organize din düşmanları Risale-i Nurlar’la ve Nurcularla ilgili dessasâne planlarını da böyle bir ikili varsayımdan biri üzerine oturtmuş olmalılar.

Şöyle ki: “Risaleleri yasaklayıp Nurcular’ın elinden bu kitapları tamamiyle almamız, bilhassa bu saatten sonra, artık mümkün olmadığına göre, geriye sadece ikinci seçenek kalıyor: Risale-i Nurlar’ın ve okuyucularının atomize olmasını sağlayalım ki temsilsiz bir Nurculuk projesini hayata geçirmiş olalım. Ta ki bu kitaplar bizim sosyal ve siyasî hedeflerimizin önüne engel çıkarmasın.”

Tablo 3:

Hatırlama ve hatırlatma: Risale-i Nur Külliyatı’nda neler var?

Birinci malzeme: Bu zamanda iman ve Kur’ân hizmetinin nasıl ve hangi metotlarla yapılması gerektiğine dair yöntem (talimat) bilgisi var.

İkinci malzeme: Doğrudan doğruya Kur’ân’dan süzülüp gelen iman dersleri var.

Ve üçüncü malzeme: İslâm’ı, asrın idrakine uygun şekilde ve doğrudan doğruya Kur’ân’dan ilham alarak söyletmek için lâzım gelen tarih ve sosyoloji bilgileri ve bilhassa devlet ve adalet prensipleri var.

Şimdi Tablo 1’deki soruya dönelim: Her mahallede ve neredeyse birbirinden habersiz hizmet eden hizmet elemanları ve onların yardımcıları, sadece ikinci malzemeyi (iman esaslarının izah ve ispatını) kullanarak, birinci malzemeye (özgün yönteme ve talimata) uygun hizmet yapmış olabilirler mi?

Bediüzzaman onları görse, “aferin, böyle devam edin” mi derdi, yoksa “hani Risale-i Nur’daki adalet-i hakikiye derslerini muhataplarına ulaştırma vazifesini yapacak hamiyet ehl-i içtimaî Nurcular nerede” diyerek hesaba mı çekerdi?

Ya da “her mahalleye bir Risale-i Nur medresesi açmayı başardınız da Risalelerdeki içtimaî iman derslerini muhatapları durumundaki içtimaîyyuna ve siyasîyyuna ulaştırmayı nasıl başaramazsınız; nerede konferanslarınız, nerede matbuat lisanınız ve nerede içtimaî ve siyasî temsil heyetleriniz” diye sormaz mıydı?

Tablo 4:

Üstad Hazretleri 1949’da Afyon Hapsi’nden sonra hizmetinin tarzını değiştirmiş ve bir yandan kendi şahsını neredeyse tamamiyle geri çekip gözden uzak hale getirirken bir taraftan da talebelerini ve bilhassa içtimaî hayata yatkın ve entelektüel bir vizyona sahip olanlarını –elbette ölçülü biçimde- sosyal ve siyasî hayata dahil etmiştir. Sadece Zübeyir Gündüzalp’in telif ve irad ettiği iki ayrı Konferans dahi bunun delili olarak yeterlidir.

Üçüncü Said devresi de denilen ve Üstadın 1960’ta vefatından sonra talebelerinin şahs-ı manevisi eliyle devam eden bu yeni hizmet safhasında Bediüzzaman Hazretleri’nin yapmaya çalıştığı ve şartlar ölçüsünde başardığı önemli şeylerden biri de Nurculuğun temsilini sağlamak olmuştur. Temsilden kasıt, Risale-i Nur’un ve Nur Talebelerinin şahs-ı manevisi adına içtimaî hayata ve siyaset ehline “söz söylemek”tir.

Üstadın vefatından sonra, bu temsil işi, önce, birbirinden bağımsız ve neredeyse birbirinden habersiz çalışan talebelerine intikal etmiş, ancak onlar da bunu tam olarak başaramamışlardır. Bilhassa Zübeyir Gündüzalp’in gayretleriyle 1967’den itibaren temsil işi kurumsallaştırılmış ve bu maksatla gazetecilik faaliyetlerine başlanmıştır.

İşte Yeni Asya bu temsil vazifesinin adıdır.

Ve, dört tablonun tek çerçevesi:

İman hizmeti için her mahalleye en az bir medrese açmak gereklidir. Ama başta “iman ve hürriyet ilişkisi” olmak üzere imanın içtimaî ve siyasî boyutlarının anlaşılması, öğrenilmesi ve öğretilmesi için bu medreselerin birbirlerine bir meşveret zinciriyle bağlanması gerekir.

Ayrıca bu medreselerde hizmet edenlerin Risalelerdeki prensipleri gündeme dair meselelere nasıl uyguladığı ve içtimaî hayata ne dediği de ortaya konulmalıdır. Bunun için de “temsil” ve “temsilci” lâzımdır.

Nurcular adına konuşma yetkisi, tek tek bakıldığında ne kadar kıdemli ya da ne kadar ihlâslı olurlarsa olsunlar, şahıslara bırakılamaz. Bu görevi ehillerden oluşan bir şahs-ı maneviye tevdi etmek tek çaredir.

Bunun için ise her şeyden önce “ehil tesbit etme ehliyeti”ne sahip heyetler oluşturmak ve bir müzakere kültürü geliştirmek lâzımdır.

İşte Yeni Asya, “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” diyerek, kırk dokuz senedir, bu hedefi ve ideali tekrar ediyor, ezberletiyor.

Risaleleri içtimaî hayata uyarlamaya dair kanaatler meşveretle ve bütün hizmet ehlinin oybirliğiyle tesbit edilebilmeliydi. Ama bu saatten sonra bu tam olarak mümkün olamayacağına göre hiç değilse meşveretle ve yine mümkün oldukça katılanların oy birliği ile ortaya konulan kanaatler olarak açıklanabilmelidir. Belli bazı hallerde elbette oyçokluğu ile yetinmek de gerekebilir.

Yeni Asya, sahip olduğu temsil sistemiyle, Nurculuğu temsilsiz bırakma ihanetini (bkz. Tablo 2) bozan bir manevî lisandır, hoparlördür, borazandır ve hatta Nur’un davudî sesidir.

Nurculuğu temsilsiz bırakma ihanetinden habersiz yaşayan veya bu ihanete âlet olmadan, “kendi bildiği gibi” hizmet eden masum ve mübarek Nur Talebelerine elbette kimsenin sözü yok ve olamaz. Ama temsil mecburiyetinin farkında olan ve buna rağmen mazideki, bugündeki ya da gelecekteki Yeni Asya’yı terk eden ve bununla da yetinmeyip “temsilsiz Nurculuk” tuzağına düşen safdiller, bir büyük tehditten (Bkz. tablo 3) korkmalılar.

Okunma Sayısı: 2714
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat

    29.7.2018 09:53:54

    Anlarlar mı?Bu yazıyı rahmetli Tayyar Alnıak Ağabeyimin okumasını o kadar isterdim ki?!...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı