"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çam ağacıyla empati

20 Ekim 2019, Pazar 00:12
Hrpinixr mrthsbslsr askadaşlar!

Bu hafta çok yorgunum. O yüzden doğru düzgün selâmlama bile yazacak halim yok. Bu iş de böyle işte. Meselâ şimdi yüz yüze konuşuyor olsak bana acır ve derdiniz ki “Kızım sen uyu artık.” Ama yazı dili olunca ne yazarsam yazayım halsizliğimi yorgunluğumu ben söylemeden anlayamazsınız. O yüzden ilânen duyuruyorum ÇOK YORGUNUM! Evet, bu haftalık ağlanıp sızlanma görevimi de yerine getirdiğime göre devam edebiliriz. Mesleğin içine ufaktan da olsa adım atmış bir eğitimci olarak şunu söylemek istiyorum, bu zamana kadar derslerinde uyuduğum, yemek yediğim, telefona baktığım, ya da hiçbir şey dinlemeden dümdüz suratlarına baktığım tüm hocalarımdan helâllik istiyorum. 

Bu bir helâllik isteme ilânıdır. Hakkınıza girdiğimi düşünüyorsanız lütfen HAK yazın ve aklınızdan tuttuğunuz bir sayıya sms atın, biz size döneriz. Her neyse yorgun olduğum için böyle konuyu dağıtabilirim, siz müsaade etmeyin. Tutun kolumdan beni konumuza geri döndürün. Konumuz benim ne kadar yorgun olduğum değildi. Evet. Ama yorgunluktan asıl konuya giremedim. 

ZAMAN TÜNELİ

Madem konuya giremiyorum gelin zaman tüneline girelim. Hani bir zamanlar bir apartmandaki tüm ayakkabıları toplayıp uçurumdan atmak suretiyle Jandarmayı ayağa kaldırdığım bir anımı anlatmıştım size. Gazetenizi yukarı kaldırarak linkine ulaşmanızı çok isterdim, ama bu hareketle hiçbir yere varamayacağınız için olayı size şöyle özetleyeyim; çok kıymetli ekürim Ezgi ile çocukken bin bir yaramazlığa imza attık ve bunlardan biri de onların yeni taşındığı apartmanda kapıların önünde duran tüm ayakkabıları toplayıp uçurumdan aşağı atmaktı. Olayı zaten bilen arkadaşlar için tektat olacak, ama siz bir de beni gerçek hayatta tanıyan insanların bu hikâyeyi kaç bin defa dinlediğini bir düşünüp şükredin. 

İşte yine günlerden bir gün Ezgi’yle bahçede oyun oynarken, neden olduğunu ve nasıl olduğunu hiç bilmediğim bir şekilde boyumuzun yettiği bir çam ağacının diken yapraklarını tek tek kopartmıştık. Sebebini asla bilmiyorum. Bu olayda kimin kimi azmettirdiğini de hiç hatırlayamayacağım kadar küçük bir yaştaydım. 

ÇAM YAPRAKLARI

Velhasıl biz bu diken yaprakları kopartıp Ezgilerin kapısına geldik. Güzel de bir organizasyon yaptık. Ezgi’nin annesi Esra Teyze kapıyı açınca SÜÜÜRPRİİİZ diye konfeti gibi havaya atıyoruz yaprakları. Yaprak mı diken mi nedir onu da bilmiyorum işte. Neyse bu organizasyon kelimesi kelimesine uygulandı. Ama hesapta olmayan şeyler başımıza geldi. Evet, başımıza. Bayram değil, seyran değil, Esra Teyze’ye her nedense böyle bir sürpriz yapıyorsak artık hiç beklediğimiz gibi bir tepki almadık, Esra Teyze bize epey kızdı. Ama bağırmalı çağırmalı değil. Kendisi de bir eğitimciydi. Bize dedi ki, “Gelin buraya” gittik. Saçlarımızdan üç beş tel koparttı. Sonra da “Bakın canınız ne kadar yandı. O ağacın canı yok mu? Neden onun güzel saçlarını böyle koparttınız? Bu yaptığınız hiç hoş değil...” dedi. Hayatımda kendimi hiç o kadar kötü hissetmemiştim. 

Zaten 4-5 yaşında bir şey olduğuma göre çok da bir “hayat” yaşadığım söylenemez, ama öyle utanmıştım, öyle üzülmüştüm ki, Esra Teyze kapıyı kapattıktan sonra yerdeki herbir yapraktan özür dileyerek ağlaya ağlaya topladık. İnşallah Allah bizi o ağacın canını böyle düşüncesizce yaktığımız için affeder diye duâlar ederek de yapraklarını toprağa verdik. 

ÖĞRENDİM

Şiddetin yalnızca bir insana uygulanmayacağını, dünyada pek çok “canlı” olduğunu ve tüm bu canlıların yaşama hakkına sahip olduğunu o yaşta bu şekilde öğrenmiştim. Ayrıca saçlarım kopartıldığı için de çok canım yandığından artık bir çam ağacıyla empati de kurabiliyordum. Canımın acısı bana ağzı dili olmadığı için hayattar olmadığını düşündüğüm bir ağacın bile şiddeti hak etmediğini öğretmişti. Bir daha da ablam hariç kimseyi dövmedim. He yok yalan olmasın sınıf arkadaşlarımı da dövdüm ilkokulda. Yahu ne biçim insanım, hatalarımdan bu kadar mı ders almışım. 

Neyse tek tesellim büyüdükten sonra çam ağaçları dahil hiçbir canlıya bileisteye zarar vermedim. İnsan bir ağacı, bir çiçeği, bir dalı böyle düşününce, ziruhlara ve zişuurlara da daha özenli davranabiliyor. Kimseyi kırmamak/üzmemek gerektiğini, empati kurmak gerektiğini, güzel saçlarını kendi zevki için kopartmamak gerektiğini öğreniyor. 

Okunma Sayısı: 1079
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı