"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahireti unutup dünyaya talip olma

Risale-i Nur'dan
04 Şubat 2018, Pazar

Hatime

“Dünya hayatı aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmran Sûresi: 185.)

[Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir.]

Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve ahireti unutup dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Deve kuşuna. Avcıyı görür; uçamıyor, başını kuma sokuyor. Tâ avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız, o, gözünü kum içinde kapamış; görmez.

Ey nefis!

Şu temsile bak, gör; nasıl dünyaya hasr-ı nazar aziz bir lezzeti elîm bir eleme kalbeder.

Meselâ, şu karyede, yani Barla’da iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız bir tek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için, şu adam, İstanbul’a müştaktır, orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, “Oraya git!”; sevinip gülerek gider.

İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar; bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu bîçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip, teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister.

Ey nefis!

Başta Habibullah, bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise; onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme, merdane kabre bak; dinle, ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.

(Devamı var)

Sözler, Onuncu Söz, s. 196

LÛ­GAT­ÇE:

âlâm-ı firak: Ayrılık acıları.

bedbaht: Kötü bahtlı; talihsiz.

hasr-ı nazar: Nazarı sadece bir şeye sarf etme.

kalbetmek: Dönüştürmek.

karye: Köy.

müştak: İştiyaklı, şiddetli arzulu.

ünsiyet etmek: Dost edinmek.

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Bir saatiniz, bazen bir gün ibadet olur

Dördüncü Söz’de izahı bulunan, her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı Hâlık’ımız bize ihsan ediyor; tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz, kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarf etmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve me’yusâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasaret ederiz, kıyas edilsin. Eğer, bir saati beş farz namaza sarf etsek, o halde hapis ve musîbet müddetinin her bir saati, bazen bir gün ibadet ve fânî bir saati bâkî saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî me’yusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara keffâreten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musîbet arkadaşlarıyla tesellidarâne bir hoş sohbet olduğu düşünülsün.

Dördüncü Söz’de denildiği gibi, bin lira ikramiye kazancı için bin adam iştirak etmiş bir piyango kumarına yirmi dört lirasından beş on lirayı veren ve yirmi dörtten birisini ebedî bir mücevherat hazinesinin biletine vermeyen –halbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak ihtimali binden birdir; çünkü bin hissedar daha var– ve uhrevî mukadderat-ı beşer piyangosunda, hüsn-ü hâtimeye mazhar ehl-i iman için kazanç ihtimali binden dokuz yüz doksan dokuz olduğuna yüz yirmi dört bin enbiyanın ona dair ihbarını keşf ile tasdik eden evliyadan ve asfiyadan hadd ü hesaba gelmez sadık muhbirler haber verdikleri halde, evvelki piyangoya koşmak, ikincisinden kaçmak ne derece maslahata muhalif düşer, mukayese edilsin.

Bu meselede, hapishane müdürleri ve sergardiyanları ve belki memleketin idare müdebbirleri ve asayiş muhafızları, Risale-i Nur’un bu dersinden memnun olmaları gerektir. Çünkü bin mütedeyyin ve Cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on namazsız ve itikadsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram helâl bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu çok tecrübelerle görülmüş.

Şuâlar, On Birinci Şuâ, Birincisi, s. 218

LÛ­GAT­ÇE:

Hâlık: Yaratıcı, Allah.

hayat-ı uhreviye: Ahiret hayatı.

hilâf-ı akıl: Akla ters.

hüsn-ü hâtime: Güzel son, ahirete iman ile gitmek.

me’yusâne: Ümitsizce, keder içerisinde.

uhrevî mukadderat-ı beşer piyangosu: İnsanların ahiret hayatındaki durumları.

Okunma Sayısı: 6584
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı