Ey nefs-i emmarem! Sana tâbi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş. Ben ancak ve ancak beni yaratıp Şems ve Kamer ve Arz’ı bana musahhar eden Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl’e abd olurum.
Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdud ve tünellerinden şimşekvârî geçen zamanın şimendiferine bindirerek ebedü’l-âbâd memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmani’r-Rahîm’den medet istiyorum.
Ve keza, hiçbir şeyi dualarıma, istigaselerime ve niyazlarıma hedef ittihaz etmem. Ancak Küre-i Arz’ı harekete getiren, felek çarklarını durdurmaya ve Şems ve Kamer’in yerleştirilmesiyle zamanın hareketini teskin ettirmeye ve vücudun şâhikalarından yuvarlanıp gelen şu dünyayı sâkin kılmaya kàdir olan kudreti nihayetsiz Rabb-i Zülcelâl’e dualarımı, niyazlarımı arz ve takdim ediyorum. Çünkü her şeyle alâkadar âmâl ve makàsıdım vardır.
Ve keza, kalbime vâki olan en ince, en gizli hatıraları işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi, akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi vermeye kàdir olan Zat-ı Akdes’ten maada kimseye ibadet etmiyorum.
Evet, dünyayı ahirete kalbetmekle kıyameti koparan kudret muktedirdir, âciz değildir. Bir zerre, o kudretin nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o kudretin elinden kurtulamaz. Evet, Onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılâb eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, ulûm evhama tahavvül eder, hikmetler illet ve belâlara tebeddül eder, vücud ademe inkılâb eder; hayat ölüme, nurlar zulmetlere ve lezaiz günahlara tahavvül eder. Evet, Onun marifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a’dâ ve düşman olurlar; beka belâ olur, kemal heba olur, ömür heva olur, hayat azap olur, akıl ikàb olur, âmâl âlâma inkılâb eder.
Evet, Allah’a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da, her şey Allah’ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz’an ile olur.
Evet, Kudret insanı çok dairelerle alâkadar bir vaziyette yaratmıştır. En küçük ve en hakir bir dairede insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyâr, bir iktidar vermiştir. Ferşten Arş’a, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi yalnız duadır.
Evet, [“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)] ayet-i kerîmesi, bu hakikati tenvir ve ispata kâfidir. Öyle ise çocuğun eli yetişemediği bir şeyi peder ve validesinden istediği gibi, abd de acz ve fakrıyla Rabbine iltica eder ve Hâlık’ından ister.
Mesnevî-i Nuriye, s. 97