Üstadın, gerek “şeceratün mübareketün” [Mübarek ağaç. (Nur Suresi: 35)] sırrına mazhar olan bu çınar ağacı ve gerekse Çam Dağlarındaki o çok ünsiyet ettiği ağaçların ve dağların başındaki tefekkür ve hissiyatını ifade edebilmek acaba mümkün müdür? Asla mümkün değildir.
Cenab-ı Hak, kemâl-i rahmetiyle bu ferd-i ferîdi, kemâlât-ı insaniyenin bütün envâını câmi’ bir istidadda yaratmış ve bu istidatların da a’zamî şekilde inkişafını irade etmiş ki; bu müstesna zatı, İslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal budak salan Risale-i Nur şahs-ı manevîsi itibarıyla bütün hakaikte “üstad-ı küll” hükmüne getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlerinin bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı manevîsinde derc ederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin câmi’ bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat manen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâkî kalacak ve daima tekemmül edecektir. Hiç mümkün müdür ki; sinek kanadının icadından lâkayt kalmayan ve o kanadın zerrelerinde pek çok hikmet ve maslahatları takip eden Sâni-i Zülcelâl, Risale-i Nur ile onun telif edildiği menzillerle ve Nur Müellifinin kudsî vazifelerini gördüğü yerlerle alâkadar olmasın ve öyle kudsî hizmetlere hâdim (hizmet eden) olan mekânlar ve dershane-i nuriyeler ve şecere-i mübarek, rahmetin kasd-ı tahsisinden hariç kalsın? Kat’iyen mümkün değildir!
Said Nursî Hazretleri Barla’da iken, yaz aylarında bazen Çam Dağına çıkar, bir müddet yalnız olarak orada kalırdı. Bulundukları dağ hayli yüksekti. Barla dershane-i nuriyesinin önündeki çınar ağacının tepesindeki kulübeciği gibi, Çam Dağının en yüksek tepesinde olan iki büyük ağaç üzerinde dershane-i Nuriye manasında birer menzili vardı. Bu çam ve katran ağaçlarının tepelerinde, Risale-i Nur’la meşgul oluyordu. Hem ekser zamanlar, Barla’dan, bu ormanlık havaliye gelip giderdi. Ve derdi ki: “Ben bu menzilleri, Yıldız Sarayına değişmem.”
Tarihçe-i Hayat, s. 182
LUGATÇE:
envâ: çeşitler, türler, neviler.
ferd-i ferîd: eşi, benzeri olmayan fert,
seçilmiş zat.
inkişaf: gelişme, açılma.
risalet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliği.
tekemmül etmek: olgunlaşmak, kemale ermek, mükemmelleşmek.
tevellüd etmek: doğmak.
ünsiyet: alışkanlık, ülfet, dostluk, ahbaplık, arkadaşlık.
üstad-ı küll: her çeşit ilimde, her hususta çok ileri bilgisi olan, herkesin üstadı.