Üstadın Barla’daki ikametgâhı, iki odadan ibaret bir evdir.
Esasen, müstakil bir evi ve yeryüzünde taht-ı tasarruf ve temellükünde bir karış yeri dahi yoktur. Barla’da sekiz sene müddetle ikamet ettiği ev, üç yüz elli milyon ehl-i İslâmın merkezi hükmünde ilk dershane-i Nuriyesidir. Bu dershane-i Nuriyenin altında, daimî akan bir çeşme vardır ve önünde dershane-i Nuriyeye bitişik çok kalın ve üç sütun halinde semaya yükselen gayet muhteşem bir çınar ağacı vardır. Çınar ağacının dalları arasında bir kulübecik yapılmıştır. Burası, Hazret-i Üstadın bahar ve yaz mevsimlerindeki istirahati ve vazife-i tefekküriye ve ubudiyeti için en münasip bir menzildir.
Üstadın sıddık hizmetkârları, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: “Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriyenin önündeki bir şecere-i mübareke olan çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihat ile, ezkâr ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstadın böyle sabahlara kadar çalışmasını görürdük de; ne zaman uyur, ne zaman kalkar, bilemezdik.”
Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçerdi. Pek az yer; o da bir parça çorba gibi mahdud bir şeydi. Geceleri, Kur’ân-ı Kerîm’den vird edindiği sureleri ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcât-ı meşhuresi olan “Cevşenü’l-Kebîr” namındaki münâcâtını ve Şah-ı Geylânî ve Şah-ı Nakşibend gibi eazım-ı evliyanın münâcât ve hizblerini ve salâvat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un menbaı olan “Hizbü’n-Nuriye”yi ve âyât-ı Kur’âniyenin lemaatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem’a’da cem’ edilen hizb ve münâcâtları okur, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Gündüzleri ise, daima Risale-i Nur’un mütalâası ve tashihi ile meşgul olur; Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih eder, Risale-i Nur’a ait yetişecek acele bir iş zamanında diğer meşguliyetlerini bırakır, evvelâ o işi tamamlardı.
Said Nursî, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada îfâ eder; Risale-i Nur’un hakikatlerini, menba ve maden-i hakikîsi olan mele-i a’lâda tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi.
Tarihçe-i Hayat, s. 181
LUGATÇE:
eazım-ı evliya: evliyanın en büyükleri.
ezkâr: zikirler.
hizb: her gün devamlı olarak okunan dua, ayet ve salâvatlardan meydana gelen vird.
Hizbü’n-Nuriye: Bediüzzaman Hazretlerinin Yedinci Şua (Ayetü’l-Kübra) risalesi ile Yirmi Dokuzuncu Lem’a-yı Arabî’nin imtizacından çıktığını belirttiği, “fikrî bir zikr-i muazzam” dediği Arapça tefekkürî bir risale.
mahdud: sınırlı.
mele-i a’lâ: en yüce manevî âlem; peygamber ruhları ile yüce meleklerin bulunduğu ulvî topluluk.
münâcât-ı meşhure: meşhur münâcât, meşhur dua.
şecere-i mübareke: mübarek ağaç.
taht-ı tasarruf ve temellük: (kişinin) sahipliği ve tasarrufu altında.
terennüm: yavaş ve güzel bir sesle söyleme.
vazife-i tefekküriye ve ubudiyet: tefekkür ve kulluk vazifesi.
vird: belirli zamanlarda düzenli şekilde okunan dua.