"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beşerin zulmü ve kaderin adaleti (2)

M. Latif SALİHOĞLU
27 Haziran 2025, Cuma
Bir önceki yazıda ehemmiyetle nazara vermeye çalıştığımız temel meselenin bir özeti şudur ki: Dünya hayatında yaşanan, vukua gelen her meselenin ve her hadisenin iki veçhesi vardır: Biri, o hadisenin sebep-hikmet ciheti, diğeri ise kaderî fetva ciheti.

Dolayısıyla, yaşanan veya başa gelen her hadisede, bu iki ciheti birden görmeli. Yorum ve değerlendirmeyi de ona göre yapmalı. Aksi halde, can sıkıntısı, kafa zonklaması ve moral bozucu birtakım başarısızlıkların yanı sıra karşımıza kocaman bir “cevab-ı red” çıkar. Yani, tevfiksizlik çıkar.

«

“Kaderin fetvası”na dair yakın tarihten bir misal getirerek konuya devam edelim.

Tek parti döneminde Türkiye’yi idare edenler, Ocak 1945’te, önce Almanya, hemen ardından Japonya ile bütün diplomatik ve ekonomik münasebetlerini kesmeye karar verdiler. Dahası, tam da bitmek üzere olan İkinci Dünya Harbinde İngiltere’nin yanında (haliyle Almanya’nın karşısında olmak üzere) savaşa katılma kararını Meclis’ten geçirmeyi başardılar.

Savaşa girme kararından sonra, başımızdaki siyasîler, müttefiklerden silâh ve mühimmat yardımı beklemeye başladılar. Yani, ülkeyi fiilen de savaşa sokmak üzereydiler ki, aynı yılın ortalarında, dünya ve insanlık tarihinin o en büyük savaşı sona ermiş oldu. Atom bombasının bir hafta arayla atıldığı Hiroşima ve Nagazaki’de felâket, savaşın önce Doğu’da, bir süre sonra da Batı’da bitmesine sebebiyet verdi.

Bu fevkalâde gelişmelerin neticesinden şu hususu çıkarıyor ve anlıyoruz ki: İlâhî takdir, bir hikmete binâen, Türkiye’nin harbe girmesine fetvâ vermedi, müsaade etmedi. Gerisi ise, bütünüyle ve zincirleme bir tarzda “zahirî sebepler cümlesi”nden ibarettir.

«

Kader ve cüz-i ihtiyarî, birbirinden kopmaz-ayrılmaz iki halka gibidir. Her ikisi aynı anda düşünüldüğü takdirde, kişinin hayatı dengede kalır ve hatt-ı mustakîm üzere devam eder. İkisi ayrı ayrı düşünüldüğünde, yahut birbirinden bağımsızmış gibi tasavvur edildiğinde, illa ki muvazene bozulur, sıkıntılar ardı ardına zuhur etmeye başlar.

Onun için, gerek içerde ve gerekse dışarıda olup bitenlere, hem ferdî, hem içtimaî bazdaki hadiseler zincirine, daima şu “kader ve cüz-i ihtiyarî” müşterekliği penceresinden bakılmalı ki, kişi dengeyi sağlasın. Yani, insan ne ye’se ve karamsarlığa düşsün, ne de alınması gereken sebep ve tedbirler noktasında zindan-ı atalete düşsün.

«

Mevzuu, beşerin zulmü ve kaderin adaletine dair bir anekdot ile noktalayalım.

Meselâ, bir şahıs vaktiyle bir cinayet işliyor. Kimse görmüyor, o da ceza almamak için bunu saklıyor. Bu durumda, başkası haliyle onun katil olduğunu bilemez. 

Neyse, aradan zaman geçer. Aynı şahıs, gün gelir, hiç karışmadığı ve zahiren tamamen suçsuz olduğu bir hâdise yüzünden ceza alır ve hapse atılır.

İşte, zahirde, beşerin zulmü görünüyor. Halbuki, bunda kaderin adaleti var.

Vakıa, yaşanan o hâdisede birileri ona iftira atıp hapse girmesine kim sebep oldu ise, o kimse zulmetmiştir. Ama, birilerinin zahirdeki o zulmü, aynı zamanda kaderin adaletine vesile teşkil etmiş oluyor.

Final: Beşerin zulmüne karşı gelmenin yanı sıra, kaderin adaletine teslim olmakla, insan-ı mü’min olarak vazife ve mükellefiyetlerimizi ideal bir denge içinde yerine getirmiş oluruz.

Okunma Sayısı: 265
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı