Ferhat Bey: “Peygamberimize (asm) düşmanlık eden Übey ibn-i Halef ile Ümeyye bin Halef aynı şahıs mıdır? Bunların akıbetleri ne olmuştur? Bu şahıslardan Risale-i Nur’da da bahsediliyor. Bu şahısları kısaca tanıtır mısınız?”
ÜMEYYE BİN HALEF
Başlangıçta Bilal-i Habeşî’yi köle edinen, Bilal Müslüman olunca da ona yapmadığını bırakmayan adamdı! Dayanılmaz işkenceler, insanlık dışı hakaretler… Dilinden, “Allah birdir, Allah birdir.” Sözünü düşürmeyen Bilal’in üzerine kızgın taşlar bastırarak yaptığı zulümler tarihe geçmiştir. Hz. Ebu Bekir Bilal’i (ra) kurtarana kadar Bilal’e (ra) çok zulmetti.
Hicretten sonra Bedir savaşı hazırlıkları sırasında Peygamber Efendimiz (asm) bazı müşriklerin Bedir’de öldürüleceği haberini verdi. Bunların içinde Ümeyye bin Halef de vardı. Bu haber Ümeyye’ye ulaşınca, Ümeyye çok korktu. Evine kapandı. Karısına dedi ki:
“Muhammed benim öldürüleceğimi söylemiş. Muhammed yalan söylemez. Ben evden dışarı çıkmayacağım!”
Bu korku nedeniyle Bedir savaşına katılmak istemedi. Ebu Cehil gelerek kendisine:
“Sen Kureyş’in eşrafındansın! Senin savaşa gitmediğin duyulursa hiç kimse savaşa gitmez. Sen git, savaşın başlangıcında bulun. Sonra geri dönersin!” dedi. Ümeyye kabul etti.
En hızlı ve güçlü bir deve satın aldı. Savaşa giderken karısı:
“Muhammed’in dediğini unuttun mu?” deyince:
“Hayır, unutmadım! Savaşın sadece başlangıcında bulunacağım. Sonra geri döneceğim.” Dedi. Fakat Ümeyye Bedir savaşından bir daha geri dönemedi. Orada öldürüldü.
Ümeyye’nin oğlu Safvan İslam düşmanlığını sürdürdü. Ta ki Mekke’nin fethine kadar… Mekke’nin fethinden sonra Peygamber’imizin (asm) umumi affıyla affedilenler arasında Safvan da vardı. Safvan İslam’a girip girmeyeceği konusunda karar vermek için Hz. Peygamber’den (asm) iki ay süre istedi. Hz. Peygamber dört ay süre verdi. Fakat bir ay sonra Huneyn savaşı akabinde, Peygamber Efendimiz’in (asm) cömertliğine ve iltifatına mazhar olunca derhal Müslüman oldu.
ÜBEY İBN-İ HALEF
Ümeyye’nin kardeşidir. İslam düşmanlığında yarışanlardandır. Mekke döneminde bir çürümüş kemik alıp gelerek eliyle ufaladıktan sonra Peygamber Efendimiz’e (asm) doğru üfleyip,: “Bu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye öldükten sonraki dirilişi inkâr etmesi meşhurdur. Peygamberimiz de (asm) “Evet! Allah seni diriltecek ve Cehenneme sokacak!” buyurdu. Ardından Yasin Suresinin 77. Ve 78. Ayetleri nazil oldu.
Hicret esnasında Sevr dağında Peygamber Efendimiz’in (asm) izini süren Kureyş heyetinin içinde Übey ibn-i Halef de vardır. Mağaraya kadar gelmişler, “mağaraya girelim” demişler. Übey demiş ki: “”Nasıl girelim? Burada bir ağ görüyorum ki, Muhammed doğmadan yapılmıştır. Bu iki güvercin işte orada duruyor. Adam olsa orada dururlar mı?”1
Mektubat’ta Bediüzzaman hazretlerinin haber verdiği, Peygamber Efendimiz’in (asm): “Ben kendi elimle Übeyy ibni Halef’i öldüreceğim.”2 Haberi, Uhud savaşında gerçekleşmiştir.
Übey Bedir savaşına katılmış, esir düşmüş, fidye karşılığı serbest bırakılmıştı. Bedir’de öldürülen kardeşinin intikamını almak için bir sene sonra özel beslediği bir atla, başında miğfer, sırtında zırhla Uhud savaşına katıldı. Savaş esnasında atını Peygamber Efendimiz’in (asm) üzerine sürdü ve meydan okudu. Peygamber Efendimiz (asm) de sahabeleri durdurdu, bizzat kendisi mızrağı ile Übey’in üzerine yürüdü. Übey kaçmaya başladı. Peygamber Efendimiz (asm) ona bir mızrak attı. Mızrak miğferle zırhı arasından Übey’in vücuduna saplandı. Ve Übey bağırarak atından düştü.
Müşrikler Übey’i çadırına götürdüler. Yarasını sarmaya ve kendisini teselli etmeye çalıştılar. “Yaran küçük. Bir şey olmaz” dediler.
Übey’in ağzından şu sözler döküldü:
“Muhammed bana seni öldüreceğim demişti. Vallahi o yalan söylemez! Bana tükürse beni yine öldürür!”
Ve Mekke’ye dönerken Übey yolda öldü.
Dipnotlar:
1- Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:313; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:368; Müsned, 1:248; San’ânî, el-Musannef, 5:389; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3:179-181; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7:27; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-Meâd (tahkik: Arnavud), 3:52; et-Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, no. 5934; Merûzî, Müsnedü Ebû Bekir-i Sıddık, no. 73; Zeyle’î, Nasbü’r-Râye, 1:123; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:52-53. 2 Mektubat, S. 102