Yozlaşma kelimesi, olması gerekenden uzaklaşma, doğru olandan sapma manalarına gelir. Hiçbiri birbirine benzemeyen insanların yaratılışlarında Allah’ın koyduğu, onları eşsiz kılan fıtratları var. Bu fıtratlar ona sahip olan insanı anlatan, kişi büyüyüp geliştikçe sonsuz kriterler ile dolu yeni yeni sayfaları keşfedilen bir kitap gibidir. Aynı zamanda Allah’ın, yarattığı hiçbir şeye benzememesinin yani “muhâlefetün li’l-havâdis” sıfatının insanlar üzerindeki cüz’î bir tecellisidir. Her insan birbirinden farklı birer motor gibidir. Hepsinin yakıtı birbirinden farklıdır. Kişi başka birinde çok güzel çalışan bir yakıtı alıp kendininkine uyarlamaya çalışırsa o motor mahvolur ve artık hem tamiri çok zor hem de doğru çalışamayan bir hâl alır. (...)
Akıllara şöyle bir soru da gelebilir elbet: Fıtratta iyi değişiklikler olamaz mı? Şimdi bu gerçekten çok önemli ama aynı zamanda tuzak bir soru bence. Öncelikle fıtratı tam olarak anlamalıyız. Fıtrat yozlaşabilir, orijinalliğini kaybedebilir, doğrudan yanlışa kayabilir. Yani insan fıtratı özünden temizdir, doğrudur zaten. Allah kimseyi günahkâr yaratmaz. Kimse günahlarına bahane olarak “Benim fıtratımda günah işlemek var” diyemez. İnsanın imtihanı da zaten bir nevi budur, fıtratını olabildiğince Allah’ın yarattığı ölçüde korumak. Meselâ hilekâr, namert ama başarılı biri sadece başarısına bakılarak her yönüyle örnek alınırsa hilekârlık, namertlik gibi değerler fıtratta yer almadığı için o fıtratı bozar. Ancak başarılı ve dürüst biri örnek alınırsa zaten fıtratta yer alan dürüstlük hâli bozulmadan fıtrattaki yerini sağlamlaştırır ve insan bir nevi imtihanlarından birini, bu fıtratı koruma, sağlamlaştırma vazifesini de yerine getirmiş olur. Yani fıtrat Allah’ın mükemmel bir şekilde kötü yanı olmadan yarattığı bir nimetidir ve her insanın fıtratı başkadır, yani başka güzeldir. Kimisinin özünde dürüstlüğü ön plana çıkar, kimisinin yardımseverliği, kimininse şefkati. İşte bu değerlere sahip çıkabilmek için olabildiğince dış etkenlere karşı önlem almak, sorgulayıp incelemeden her şeyi güzel veya doğru kabul etmemek gerekir.
Ama öyle ya da böyle maalesef bazen insan yine insanlığını yapar, özenir, aldanır. Başka birine özenip onun gibi olmak için kimliğinden, onu o yapan benliğinden, yani doğrudan kendisinden ödün veren o insana şunları sormak gerekir:
Bugün başkalarını memnun etmek, seni sen olmayan biri olarak gösterebilmek ve başkalarına bana bakın diyebilmek için taktığın bu maskeyi yarın çıkarman gerektiğinde altından çıkan yüzü artık sevebilecek misin, yoksa ondan korkar hale mi geleceksin?
Uğruna kendi iç güneşini yok ettiğin toplumun alkışları sustuğunda, yapay ışıklar söndüğünde ve kendi iç karanlığında tek başına kaldığında ne cevap vereceksin yankılanan ben kimim sorularına?
Dön bir bak, acaba bu namert yolda şu koskoca fıtrat çınarının hangi dallarını, hangi boş hevesler uğruna budadın?
Böyle daha binlerce cevapsız kalacak soruya karşı kendimizi savunabilmek ve bu durumlara düşmemek için bize bu fıtratı en temiz hali ile teslim eden Allah’a sığınıp, Onun merhametine nail olabilenlerden olalım inşaallah. Âmin. Ecmain.
(Genç Yorum dergisi, Ağustos 2025)