Dünya hayatına Cenab-ı Hakkı tanımak ve Ona iman ile ibadet etmek üzere gönderilen insanların başına, ömür boyunca nice imtihanlar gelir ve onlarla Allah kullarını imtihanlardan geçirir.
Hastalıklar, belâlar ve çeşitli musibetler bu imtihanların görünen yüzleridir. İnsan ise, imanı sayesinde o musibet ve belâların Allah’tan olduğunu bilir sabır ve şükürle karşılık verir. İsyan etmezse bu imtihanları kazanır ve ahiret âleminde büyük mükâfatlara mazhar olur. Hayır da şer de hep bu maksatla Allah’tan geldiğine inanan kimseler, Hacı Bayram Veli gibi “Nârın da hoş, nurun da hoş.” diyerek, her türlü hastalık, belâ ve musibetlere karşı tebessümle karşılık verir. Çünkü, Allah’ın bütün isimleri nihayetsiz güzeldir ve güzelden başa ne gelse onlar dahi güzeldir.
Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği misalde olduğu gibi (mealen): Merayı tecavüz eden koyun sürüsüne, çobanın attığı bir taşa isabet alan bir koyun lisan-ı haliyle “Madem çobanın rızası yok o halde dönelim.” der, sürü de onunla beraber döner. Ey insan! Sen o koyundan daha fazla dâl [sapkın] değilsin. Kaderden sana atılan bir musibet taşına mâruz kaldığın zaman “Biz Allah’ın kullarıyız ve yine Ona döneceğiz.” de ve mükedder olma. (Mesnevî-i Nuriye, s. 133-134i.)
Hastalıklar ve musibetler, Cenab-ı Hakkın bin bir isimlerinin tecellilerine birer vesiledirler. İnsan onlarla sâfileşir, terakki ve tekâmül eder. Yeknesak ve monoton bir hayat, insanın canını sıkmaktan başka bir işe yaramaz. Vakit öldürmek için çeşitli eğlenceler arasında hayatını bomboş geçirmeye sebep olur.
Başa gelen hadislerin ne maksatla ve kim tarafından geldiğini bilen samimî müminler, aslında onlardan hoşlanırlar. Bir menkıbe olarak anlatılır: Bir kadın kırk sene sonra kocasından ayrılmak istediğini söyler. Kocasının zoruna giden bu durum karşısında hiç sebebini sormadan şehre boşanmak için yola çıkarlar. Yolculuk esnasında kocasının ayağı kırılır ve tekrar köye dönmek zorunda kalırlar. Ayağı iyileşen koca, hanımına yarım kalan boşanma işini tamamlamak istediğini söyleyince, kadın vazgeçtiğini ifade eder. Bu duruma hayret eden kocası sebebini sorar. Kadın “Kırk senedir seninle evliyiz fakat bir defa olsun başına bir hastalık ve musibet gelmedi. Demek ki bu adam Allah’ın sevgili bir kulu değil diye boşanmak istedim. Şimdi ayağın kırılınca anladım ki, sen hâlâ Allah’ın sevdiği kullarından birisin. Onun için boşanmaktan vazgeçtim.” demiş. Bu kıssadan hisse almak lâzımdır. Her başa geleni kötüye yormak doğru değildir.
Bütün bu anlatılanlar maddî belâlar ve musibetlerdir. Gerçek musibet ise, hadis-i şerife göre dine gelen musibettir. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati şöyle izah eder: “Asıl musibet ve muzır (zararlı) musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryat etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı rahmanîdir.” (Lem’alar, s. 26.)
Evet, bir kısım musibetlerle karşılaşan mü’minler, gelen musibetlerden gereken mesajı alır ve gittiği yolun yol olmadığını anlayarak, yeniden doğru yola girer. Abdestsiz ve namazsız, oruçsuz ve diğer ibadetlerden uzak duran mü’minler, gittiği bu yolun hakikaten yol olmadığını ve ahirette başının belâya gireceğini anlar, gerçek anlamda dönüş yaparlar. Maddî musibetlerin telâfisi vardır ama diğerinin yoktur.