Peygamber Efendimizin (asm) “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” hadisine uygun bir hayat yaşayan ve sayısız hafız yetiştiren abide şahsiyetlerden Abdurrahman Gürses, hayırla yad ediliyor.
Peygamber Efendimizin (asm) “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir” hadisine uygun bir hayat yaşayan ve bir asra dayanan ömründe sayısız hafız yetiştiren abide şahsiyetlerden Abdurrahman Gürses, hayırla yad ediliyor. Beyazıt Camii’nde 40 yıl imamlık yapan Gürses, ‘reis’ül kurra’ idi. Kıraatini dinlemek için binlerce insanın Anadolu’dan İstanbul’a geldiği Gürses, “Kıraat ilminin kendi nesli, kendi kuşağı itibarıyla, yaşayan son halkası ve asrın bu anlamda en büyük üstadıydı” şeklinde nitelendiriliyor. Çengelköy Yıldırım Beyazıt Camii İmam Hatibi Mustafa Demirkan, kurra hafızlığı ve hocası Reis’ül Kurra Abdurrahman Gürses’i anlattı.
“Kıraat ilmi iki kanatlıdır”
Bütün reis ve şeyh’ül kurralar için rahmet dileyen Demirkan, şimdiki Reis’ül Kurra Ahmet Arslanlar’dan önce kendi hocası Abdurrahman Gürses’in bu makamda bulunduğunu hatırlattı. Gürses’le tanışmasını anlatan Demirkan, “İmam Hatip’te öğrenciyken Kur’ân-ı Kerîm müsabakası oldu. Orada birinci olanları bir geziye çıkardılar. Hocamızı o zamana kadar tanımıyordum. Tevafuk oldu yan yana geldik. Bana ‘Oğlum bu kıraat ilmi iki kanatlıdır. Biri bende diğeri sende. Bendekini de sana vereyim çift kanatlı ol.’ dedi. O yaz ilim almaya başladım kendisinden ve son nefesine kadar beraberdik.” diye konuştu. Hz. Allah’ın Abdurrahman Gürses gibi insanlarla Kur’ân-ı muhafaza ettiğini dile getiren Demirkan, bu gibi kişilerin Kur’ân-ı Kerîm’i kalplerine nakşettiğini söyledi. Abdurrahman Hoca gibi insanların tevazu ve vakar sıfatlarını bir arada barındırdıklarını ifade eden Demirkan, şu anekdotu anlattı: “Cumhuriyet döneminde ehli kalem, birinin evinde toplanıp sohbet ederlerdi. Hoca efendi de Kur’ân okumak için oradaymış. Euzü Besmele çektiği anda kulağına ‘Konuşacak kişiler var biraz kısa kes.’ demişler. O da âyete başlamadan ‘Sadakallahülazim. İnsan kelâmının tercih edildiği bir mecliste Kelâm-ı İlâhiye kıraat caiz değildir.’ der.”

“İhlâslı hafız”
12 Ağustos 1999 tarihinde Kâzım Güleçyüz'ün kaleme aldığı yazıda da Abdurrahman Gürses Hocaefendi rahmetle yad ediliyordu:
Kur’ân’a adanan bahtiyar ömürlerden biri daha bu dünya hayatındaki müddetini tamamladı: Reisül-Kurra Abdurrahman Gürses Hocaefendi, 93 senelik uzun ve bereketli bir hayatın ardından, ter temiz koruduğu ruh emanetini Rahman’a teslim etti.
Kur’ân hafızlığında erişilmesi ve muhafaza edilmesi hiç de kolay olmayan Reisül-Kurra payesini bihakkın ve liyakatle taşıyan Abdurrahman Gürses Hocaefendi, hıfz ve kıraat ilminin en büyük üstadlarından biriydi.
“Kur’ân’ı Biz indirdik, muhafaza edecek olan da Biziz” mealindeki Kur’ân âyetinde beyan buyurulan İlâhî teminatın tahakkukunda çok önemli bir yeri olan hafızlık geleneğinin son devirdeki en seçkin temsilcisiydi.
Gürses Hocaefendi, zor bir zamanda Kur’ân’a hizmet gibi şerefli, ama çileli bir emaneti üstlenmeye talip oldu; bu emanetin hakkını verdi, bedelini de ödedi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında genç bir hafızdı. Menemen provokasyonu bahanesiyle bîzar edilenler arasında o da vardı. O yaşta, hiçbir suçu ve günahı yokken, sırf birilerinin “irtica nöbeti” uğruna hapislerle tanıştı.
Ama o bunlara aldırmadı. Çıktıktan sonra yine aslî hizmetine döndü. Günübirlik kavga ve çekişmelerle hiçbir şekilde ilgilenmedi. Ömrü boyunca Kur’ân’a hizmet etti. Binlerce Kur’ân talebesi ve hafız yetiştirdi.
Devrimler bahanesiyle Kur’ân’a “yasak kitap” muamelesi yapılan karanlık devirler, onun da dahil olduğu çilekeş ve fedakâr maneviyat mücahitlerinin bu bitmek tükenmek bilmeyen şevk ve gayretiyle aşıldı.
Bediüzzaman 1908’de İstanbul’da iken zaman zaman Beyazıt Camiine gider ve “ihlâslı hafızlar”ı dinleyerek, okunan Kur’ân âyetleri üzerinde derin tefekkürlere dalardı. Yaşı itibarıyla o tarihte oradaki hafızlar arasında bulunması mümkün olmayan, ama bilâhare uzun yıllar Beyazıt Camiinde imamlık yapan Gürses Hocaefendi, hiç şüphe yok ki, Bediüzzaman’ın “ihlâslı hafızlar” iltifatının ön saftaki muhataplarından biriydi.
Onun imametinde kıldığımız namazlarda, bu derunî ihlâsı biz de yakînen hissetme imkânını bulmuştuk.
Gürses Hocaefendi, hayatının son yıllarında sekiz yıllık kesintisiz eğitim adına Kur’ân tedrisatına ve hafızlık eğitimine indirilen darbeleri görmenin ıztırabını yaşadı. Hafızlığa başlama yaşının 15’e çıkarılmasına, bir “uzman” kimliğiyle itiraz etti. Ama dertleri eğitime çekidüzen vermek değil, ellerinden gelse din ve Kur’ân eğitimini tamamen kaldırmak olanlar, Gürses Hocanın ikazlarını duymazlıktan gelip bildiklerini okudular.
Ne var ki, Kur’ân güneşini söndürmek, yerdeki cılız üfleyişlerin haddi değildir. Bu güneş—yeni bir örneğini yaşadığımız gibi—yine Rabbinin izni dairesinde, geçici olarak perdelense bile, sonra tekrar pırıl pırıl ışıklarını yaymaya devam eder. Karanlıkçılar hoşlanmasa da.
“İhlâslı hafız,” Reisül-Kurra Hacı Abdurrahman Gürses Hocaefendiye sonsuz rahmetler niyaz ediyoruz.