Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Cumhur, başkanını seçmeli



Mecliste milletin vekilleri, yani cumhurun temsilcileri oturur.

Bu temsilciler daimî değil, değişkendir; eskiler gider, yerine yenileri gelir.

Fakat, millet aynıdır. Değişmez ve bir yere de gitmez.

Çünkü, millet asıldır. Vekil değişir, ama asıl değişmez.

Ne var ki, bu asıl unsura, yani millete, yani cumhura karşı bazı kimselerde bir güvensizlik hali var.

Bunlar, meselâ milletin reyleriyle doğrudan cumhurbaşkanını seçmesini istemezler. Hatta, böylesi bir seçim tarzından bile korkarlar.

Oysa, cumhurbaşkanı demek, cumhurun başkanı, yani milletin seçtiği başkan demektir.

Öyle ama, gelin de bunu vehhamlara anlatın anlatabilirseniz; gelin de ikna edin ürkekleri, korkakları.

Evet, evet, meseleyi lastik gibi hiç o yana bu yana çekmeye hacet yok. Kesin olan gerçek şu ki: Bazı kimseler veya kesimler, bu millete güvenmiyor. Dolayısıyla, milletin kendi iradesiyle doğrudan cumhurbaşkanı seçimi yapmasını istemiyor.

Böylesi bir yaklaşım tarzı ise, demokrasinin ruhuyla bağdaşmadığı gibi, rasyonel anlamdaki cumhurbaşkanlığı mantalitesiyle de uyuşmuyor.

Görünürde, Türkiye'de demokrasi var. Aynı şekilde cumhurbaşkanlığı makamı ve sistemi de var.

Ancak, iş uygulama safhasına geldiğinde, milletin önüne görünür–görünmez bir dizi engel çıkıveriyor.

Millet, bu yüzden kendi başkanını doğrudan seçemiyor.

Millet, seçtiği vekillere de yine bu yüzden tam güvenemiyor.

Demek ki, öncelikle bu milletin hür iradesine güvenmek lâzım; tâ ki, ona hakkıyla ve lâyıkıyla hizmet edilebilsin.

Çeteci üretme çiftliği

Türkiye, ne yazık ki bir yönüyle çete elemanı üretme çiftliğine döndürüldü adeta.

Hangi taşı kaldırsanız, yahut hangi cinayeti araştırsanız, illa ki altından bir çete bağlantısı çıkıyor.

Maşallah, yakalananların hemen tamamı, bu işi "vatan millet aşkı"na yaptığını söylüyor.

Hatta dünkü gazetelere yansıyan bir habere göre, yakalanan bir çete zanlısı kasıla kasıla şöyle konuşuyor: "Vatan–millet uğrunda bir şeyler düşünmek, PKK ile mücadele etmek çetecilik ise, ben çeteciyim. Böyle bir çeteliği kabul ediyorum."

İyi de kardeşim, vatan–millet uğrunda iyi şeyler düşünmenin, yahut terör örgütüyle mücadele etmenin bir yolu–yordamı, bir usûlü–erkânı, hukuku–nizamı yok mu?

Yani, bu gibi hususlarda kimin ne yapacağı, yazılı hukukta kayıtlı değil mi? Devletin kànunları bunu ifade etmiyor mu? Meşrûiyet içinde hangi birimin kiminle nasıl mücadele edeceği madde madde izah edilmiyor mu?

Medenî dünya tarafından bu kànunlarımız bile yeterince sert, katı ve suistimale açık bir yapıda bulunurken, siz kalkıp bunları da yetersiz görüyor ve adeta kraldan fazla kralcı kesilerek, kendince bir iş görüyor veya iş bitiriyorsunuz.

Öte yandan, devletin askeri var, polisi var, jandarması vesâir emniyet kuvvetleri var. Bütün bunlar terör örgütleriyle başetmeye güç yetiremiyor mu ki, devreye ayrıca çeteler, komiteler giriyor.

Şayet çetelerle iş görülecekse, o takdirde devletin meşrû kuvvetlerine ne gerek var? Bunlar tartışmalı hale gelmez mi, o zaman?

Hiç kimse "Vatan–Millet–Sakarya" edebiyatıyla, devletin meşrû birimlerini zaafa uğratma, hele hele bunların meşrûiyetini tartışılır hale getirme hakkına sahip değil.

Meşrû kuvvetlerin muhtemel, yahut vaki yanlışları zaman içinde düzeltilebilir. Ancak, çeteciliğin düzeltilecek bir yanı yok; tamamıyla ortadan kaldırılmalı.

* * *

Bir başka realite var ki, o da çetelerin daha çok bünyedeki zaaftan, yahut yönetimdeki otorite boşluğundan yararlanarak türedikleri ve palazlandıkları gerçeğidir.

Bu noktadan hareketle, son zamanlarda artan çeteciliği faaliyetini de, mevcut iktidarın bir zaafı şeklinde yorumlamak mümkün.

Mevcut iktidar yönetimi, daha çok belediye yönetiminden geldikleri için, devleti yönetme san'atını tam olarak bilemiyorlar.

Evet, belediyecilik siyaseti, devleti yönetme siyasetinin yerini tam olarak tutamıyor.

Hükümet olmak, devletin bütün kurumlarına, birimlerine hakim olmayı ve millet adına hükmetmeyi gerektiriyor. Mevcut hükümet ise, ne yazık ki bir tek bürokrasiye dahi hükmedemiyor.

İşte, çetelerin çoğalması ve ülkenin adeta bir çete elemanı üretme çiftliğine döndürülmesi, özellikle bu noktadaki zaafiyetten kaynaklanıyor.

Hayat boşluk kabul etmediği gibi, hikmet–i hükümet de, türedi odaklarla bir güç ve iktidar paylaşımını kaldırmıyor, kabul etmiyor.

Günün Tarihi

Ateşli bir hatip, katı bir Türkçü: Tanrıöver

10 Haziran 1966: Türkçülük idealinin savunucusu, hatip, yazar ve siyaset adamı Hamdullah Suphi Tanrıöver İstanbul'da öldü.

Tanzimat döneminin şöhretli isimlerinden Abdullatif Suphi Paşanın oğlu ve Samipaşazade Sezai'nin de yeğeni olan Tanrıöver, 1885'te İstanbul'da doğdu. Parasız yatılı olarak Galatasaray Lisesinde okudu.

Bir müddet tercüme işiyle uğraştıktan sonra, kendi isteğiyle öğretmenlik mesleğini seçti. Önce muhtelif liselerde, bilâhare üniversitede edebiyat hocalığı yaptı.

1909'da Fecr–i Ati topluluğuna katıldı, üç sene sonra da Genç Kalemler çevresinde gelişen Milli Edebiyat Akımına bağlandı. 1912'de milliyetçilik cereyanının İstanbul'daki merkezi Türk Ocağına girdi ve derakap başkan oldu.

Mütareke yıllarında işgal güçleri aleyhinde çeşitli yerlerde konuşmalar yaptı.

İlk mecliste Saruhan, 1923'te ise İstanbul milletvekili olarak Mecliste bulundu. İki kez kısa süreli Maarif Vekilliği yaptı. İstiklâl Marşını Mecliste ilk defa o okudu.

1935'te Ankara'dan uzaklaştırılarak Brüksel Büyükelçiliğine atandı.

Ancak, 1943'te İçel ve 1946'da İstanbul milletvekili olarak yeniden Meclise girdi. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız Manisa milletvekili, 1954'te yine DP'den İstanbul milletvekili seçildi.

1957'de DP'yi parçalamak için kurdurulan Hürriyet Partisinden aday olarak katıldığı seçimleri kaybetti. Partisi kapatıldı.

1966'da ölümüne kadar ise, Türk Ocakları Merkez Heyeti başkanlığında bulundu.

10.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (09.06.2006) - SONAR'ın doğruladığı siyasî tahlil

  (05.06.2006) - Okuma seferberliği

  (02.06.2006) - Ankara cinayetinin perde arkası

  (01.06.2006) - Piyasalardaki dalgalanma

  (31.05.2006) - İşte size 'çılgın' nesil

  (30.05.2006) - Birlik görüntüsü

  (29.05.2006) - Gündem konuları

  (12.05.2006) - Fransa'nın Ermeni aşkı

  (10.05.2006) - Hangi ilim, hangi fikir?

  (09.05.2006) - Kâğıt para

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004