Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Beslenme tecrübesi



Senelik izin dönüşü iki konu hakkında bahsini ettiğimiz "düşünce havuzu"nu teşkil etmek için sizlerin de katkısını istemiş ve bardak bardak da olsa, bu havuzları doldurmaya sizleri dâvet etmiştik. (İki konu: Sağlık ve eğitim.)

Sağolun, varolun. Bu dâvete icabet eden kıymetli arkadaşlarımız oldu. Biz de elimize ulaşan çalışmaları peyderpey yayına hazırlayarak sizlerin istifadesine sunuyoruz.

İşte, bugün için sizlere takdim edeceğimiz "sağlık"la ilgili yazı, değerli bir öğretmen arkadaşımızdan geldi.

Karamürsel'de öğretmenlik yapan Muzaffer Boruzan, bizlere daha çok tecrübeye dayalı beslenme bilgilerini aktarmış.

Şahsen kendim de aynı tecrübî bilgilerin hemen tamamını tasdik ederek, bunları sizlerle paylaşmak istedim.

Buyurun, "tecrübe ile sâbit" olan söz konusu beslenme bilgilerini birlikte okuyalım

* * *

Latif Bey,

Baki selâmlar eder, hizmetlerinizde muvaffakiyetler dilerim.

Gazetede "Düşünce havuzu" yazınızı okudum. Sağlıkla ilgili tavsiyeleri beklediğinizi ifade etmişsiniz. Küçüklüğümden beri az-çok ilgilendiğim bir sahaya girdiğiniz için, ben de size pas atmak ihtiyacı hissettim.

İstifade ettiğim ve tatbik etmeye çalıştıklarım, en başta Tıbb-ı Nebevî, Risâle-i Nur ve alternatif tıb kaynaklarına dayanmaktadır.

Özetle, düzensiz olarak fazladan yeme, katkı maddeleri bol olan gıdaları alma, şişmanlamaya ve sonuçta insanları hastalıklara götürmektedir.

Bildiğim kadarıyla, yaşadığım halimle şu tavsiyelerle katkıda bulunmak istiyorum.

* Az yemeğe çalışmak ve yemek aralarında birşeyler yememek. Yemeğin lezzeti, acıkma nisbetinde olduğu için, açlık hissedildiğinde yemek yemelidir. 'İştahsız yenilen aş, ya karın ağrıtır ya baş.'

* Oruç, mânevî ücreti yanında, mideye de perhizdir. Vücutta kullanılmayan yağların erimesini sağlar. Vücudu mukavemet ve sabra alıştırır. Oruca yakın tarzda bir yemek alışkanlığını kazanmak, başka zaman niye faydalı olmasın?

* Gerçekte biz hakikî açlık çekmiyoruz. Karnımız acıkmadan yemek yiyoruz. Yemeklerin tam lezzetini alamadığımız gibi, zamanla şişmanlama sürecine giriyoruz. İbn-i Sina'nın dediği gibi "Yediğin zaman az ye, yemek yedikten 4-5 saat geçmeden yeme."

* Çok çeşitli besin maddelerini bir arada yemek, mideyi yormaktadır. Farklı besinleri değişik zamanlarda, ayrım yapmadan yemeli. Bunun içindir ki—hasta olduklarında—az yiyen ve basit gıdaları tüketenlerin tedâvileri kolay, zengin çeşitleri sıklıkla yiyenlerin ise, tedâvileri nisbeten daha zordur.

* Et, tavuk v.b. gıdaları normal şekilde tüketmeli. En fazla tercih edilen ise, balık eti olmalı.

* Devamlı şekilde meyve sebze yenmelidir. Şahsen kahvaltıda bile meyve yemeden sofradan kalkmamaya çalışıyorum. Meyveleri yerken de, çeşitleri (üzüm, elma, karpuz, erik...) biraz ondan, biraz bundan diyerek aynı anda yememeli. Bir öğünde adamakıllı bir veya bir–iki çeşit, başka bir öğünde de başka çeşit meyve yemeli.

* Su içme konusunda ise, yemek esnasında az mikyarda su içilmeli. Yemekten sonra 2 saat geçmeden içilmemeli. (Sünnete uygun olan budur. Üstad Bediüzzaman, 2 saat dolmasına 10 dk. bile kalsa su içmezdi.) Bu süreden sonra bol miktarda su alınabilir.

* Her gün en az belirli bir süre yürümeli. Yediklerimizi eritmeye çalışmalı. Yürüyüş, yağların en hazımlı şekilde erimesine yardımcı olur. Kısa mesafeleri kesinlikle yürüyerek gitmeli.

* Tok karnına yatmamalı. Yatmadan 4 saat öncesine kadar yemeği bitirmeli. Yatmaya yakın yemek zorunda kalmışsak, yediklerimizi zikirle, ibadetle eritmeliyiz.

* Yediklerimiz az, öz olmalı. Çok ucuz, yani kalitesiz yiyeceklere kaçarak midemize eziyet etmemeliyiz. Kaliteli besin maddelerini—iktisat ederek—az miktarda da olsa tüketmeliyiz.

* Vücudun direncini sağlayan ve kansere karşı koruyan hurma, kuru incir, kuru üzüm, ceviz gibi gıdaları arada tüketmeliyiz.

Bu tavsiyelerin daha da ayrıntıları bulunmaktadır. Ancak, kısa tutmak için burada son veriyor ve birkaç atasözü ile noktalamak istiyorum.

"Çok yiyen belli bir zaman yer, az yiyen her zaman yer."

"Az yiyen tazı gibi, çok yiyen kuzu gibi olur."

"Şimdi çok yiyen, sonra az yemekten de mahrum kalır."

Günün Tarihi

İstanbul, beş yıl kan ağladı

6 Ekim 1923: İstanbul'un kurtuluşu. Tam beş yıl müddetle düşman işgaline uğrayan İstanbul, nihayet son işgalci birliklerin de şehri terk etmesiyle hürriyetine yeniden kavuşmuş oldu.

İstanbul'un işgaline sebebiyet veren ilk adım, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla atıldı. Osmanlı, Birinci Dünya Harbinden yenik çıkmıştı ve karşı tarafın hemen her isteğine boyun eğmek durumundaydı.

Aslında böylesine bir teslimiyete mecbur değildi. Ancak, kabinede o günkü şartlarda dirayet gösterebilecek bir devlet adamı yoktu.

Zayıf ve iradesiz diplomatlarla, ancak bu kadar olurdu.

Yapılan ateşkes (mütareke) antlaşmasına göre, düşman tarafı (sözde güvenlik gerekçesiyle) istediği yere asker çıkarabiliecek ve reaksiyonlara karşı istediği gibi müdahalede bulunabilecekti. Üstelik, Osmanlı emniyet birimleri de onlara gereken yardımı esirgemeyecekti.

Durum son derece vahimdi. Ama, en vahimi de, harp gemileriyle İstanbul'a ayak basan işgalci kuvvetlere karşı, kimi Osmanlı aydınlarının perestiş ederek onlara zillet içinde "muhabbet" göstermesiydi: İngiliz muhibbanları gibi...

* * *

İngiliz kumandasındaki İtilâf devletlerine ait kuvvetler, 1918 yılı Ekim ayından itibaren İstanbul'u adım adım işgale başladı. Bir yandan da, halkı ve aydınları dessas fikirlerle aldatarak kendisine bağlamaya...

Bu işgal hereketi, 16 Mart 1920'de doruk noktasına çıktı. İşgale kan bulaştı. İngilizler Şehzadebaşı'ndaki Mızıka Karakolunu alacakaranlıkta basarak, henüz uykuda olan askerlerimizi şehit etti.

İşgalciler, bu planlı saldırı gereği, karşı taraftan bir mukabele, en azından bir savunma hareketinin olmasını bekliyordu. Tâ ki, işgal ettiği şehrin insanlarını kırıp geçirmek için elinde bir gerekçe bulunsun.

Fakat, bekledikleri reaksiyon gerçekleşmedi. Buna rağmen, meclis, hükümet binası ile basın ve haberleşme merkezleri de işgale uğradı. İstanbul, tam anlamıyla "Bir Kara Gün"ü yaşadı.

* * *

İstanbul bu sûretle işgal olunurken, Anadolu toprakları da Yunan kuvvetleri tarafından adım adım istilâ ediliyordu.

Ancak, tehlikenin büyüğü yine İstanbul'daydı. Çünkü burası, hemen her yönüyle dünyanın en gözde şehirlerinden ve en stratejik merkezlerinden biriydi. Üstelik, burayı en güçlü devlet olan İngilizlerin öncülüğünde büyük bir koalisyon kuvveti işgal etmişti.

Dolayısıyla, İstanbul nefes almadan ve Anadolu'ya yardım etmeden, Anadolu'nun kurtulması da imkânsız gibiydi.

Nitekim, işgal kuvveti, tabandan istediği desteği bir türlü alamadı ve ümitsizcesine gerilemeye başladı.

İşte, bu gerileme safhasında, Anadolu'ya hem asker, hem mühimmat, hem de diplomat akını artarak devam etti.

Neticede, İstanbul Anadolu'nun, Anadolu da İstanbul'un kurtuluşuna yardım etti.

Evet, işgal altındaki İstanbul tam beş yıl müddetle kan ağladı, durdu.

Bugün ise, İstanbul bir başka sebepten dolayı melûl–mahzûn şekilde gözyaşları döküyor.

Ayasofya Camii hakikî hürriyetine kavuşuncaya kadar da, bu hazin gözyaşları akmaya devam edecek.

06.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.10.2006) - İrtica ve bölücülük tableti

  (04.10.2006) - "Kürt Teâli" iftirası

  (03.10.2006) - Uzayda keşif çalışmaları

  (30.09.2006) - Mekruh–haram tartışması

  (29.09.2006) - Ramazan fırsatları

  (28.09.2006) - Dert havuzu

  (27.09.2006) - Mekruha haram katıyorlar

  (26.09.2006) - Balyozla iftar

  (25.09.2006) - Hidrojenli günler (2)

  (23.09.2006) - Hidrojenli günler (1)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004