Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Dostça mesajlar



Son bir ay içinde ağırlıklı şekilde siyasete temas eden yazılarımıza, samimi dost ve okuyucularımızdan birbirinden farklı, hatta zaman zaman birbirinin tam zıddı yönünde tepkiler, mesajlar aldık.

Kimi dost ve kardeşimizin ikazı, ihtarı, yahut tavsiyesi şu tarzda: "Yanlış yapıyorsun, yanlış gidiyorsun. Eski zamanlara takılıp kalmışsın. Yeni gelişmeleri bir türlü doğru okuyamıyorsun, anlayamıyorsun. Onun için, yanlışta ısrar edip duruyorsun. Artık devir değişti, şartlar değişti, dolayısıyla siyasî tablo da değişti. Sen bu değişimin farkında değilsin. Yazdıkların, mevcut şablona uymuyor. Acaba, birileri sana zorla mı bunları yazdırıyor? Bari, hiç olmazsa siyasete dair yazılar yazma ki, sana karşı duyduğumuz hüsn–ü alâka, muhabbet kırılmasın, devam etsin..."

Bunlara mukabil, kimi dost, kardeş ve ağabeylerimizin mesajları ise aynen şu mânâda: "Allah razı olsun kardeşim. Seni tebrik ediyor, duâlarımızı gönderiyoruz. Üstad Bediüzzaman'ın Risâle–i Nur'da vâzetmiş olduğu düstûrlar, prensipler müvacehesinde siyasî ve içtimaî tahlillerde bulunuyorsunuz. Ahrar ve Demokrat çizgisini, misyonunu şüpheye, tereddüde mahal bırakmayacak şekilde izah ve tarif ediyorsunuz. Bu meyanda, geçmişten günümüze bir köprü kuruyor ve zaman içinde nelerin olup bittiğini, kimin hangi kulvarda neler yaptığını delilleriyle birlikte ortaya koymaktasınız."

Tebrik ve duâları bilmukabele karşıladığımız gibi, samimi tenkitleri de iyi niyetle ve hüsn–ü alâka ile dikkate aldığımızı burada ifade etmiş olalım.

Bununla beraber, bütün yazdıklarımızı bilerek, inanarak, tam bir itminan–ı kalp ve tam bir vicdan huzuru içinde olarak yazdığımızı bu vesile ile bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Boz ayı ziyaretimize niye geldi?

Başlıktaki ifadeyi okuyunca şaka yaptığımızı, yahut "avcı fıkrası" gibi bir fıkra anlatacağımızı zannediyorsanız, yanılıyorsunuz demektir.

Zira, anlatacaklarımız gerçektir, sahidir ve birebir yaşadığımız bir vak'ayı yansıtıyordur: Geçenlerde bermutad gittiğimiz dağlık/ormanlık bir alanda kocaman bir boz ayı ile karşılaştık; daha doğrusu, bir boz ayı aniden çıkıp ziyaretimize geldi.

Ne var ki, bu dâvetsiz misafirin sebeb–i ziyaretini anlayamadık. Bu yüzden de, kaç gündür merak içindeyiz.

Dolayısıyla, yazının başlığındaki soru cümlesini de, özellikle Sefer Abimize yöneltiyorum.

Çünkü, birkaç sene önce (2001 yılı) bizimle da bağlantılı olarak o yazmıştı "Ayılar ve dayılar" hikâyesini.

İşte, şimdi o hikâye tam manasıyla gerçek oldu.

O yazıda anlattığı şehirdeki dayıların durumu mâlûmdü. Fakat, dağdaki ayılarla olan münasebetimiz büyük ölçüde hayaliydi.

Sonunda o hayal de gerçek olup çıktı. Dolayısıyla, Sefer Abimizden yeni bir te'vil, yeni yorum beklemek hakkımız da doğmuş oldu: Evet Sefer Abi, sizce boz ayı ziyaretimize neden gelmiş olabilir?

İstersen, olayın/vak'anın "5N 1K"sını da anlayatım ki, te'vilde zorluk çekmeyesin.

Tehlikeli karşılaşma

(Yazarınız dağdan bildiriyor)–Sonuna geldiğimiz şu Mayıs ayının ortalarıydı. İstanbul'un rutubetli, ufûnetli havasından sıkılıp kendimi bir tenhaya atayım dedim ve yola çıktım. 170 kilometrelik yolculuğun ardından, Sakarya Nehrinin geçtiği derin vadinin ormanla kaplı orta yamaçlarına vardım. Gece iyi bir istirahat çektim. Ertesi günün sabahı çıkıp etrafta tek başına dolaşmaya başladım.

Sonra, gidip bahçeye benzer bir yerde elimde kürekle toprağı eşeleyip kazıyordum ki, hemen yanı başımdaki fundalık alanda büyük bir gürültü/hışırtı sesi koptu.

Neyse, sesin geldiği tarafa doğru yöneldim baktım ki, vahşi büyükçe bir hayvan fundalığı yara yara tam da bulunduğum noktaya doğru hızla geliyor.

İçimden, önce "Bu herhalde bir yaban domuzudur" dedim; saldırırsa şayet, bir ağaca tırmanır kurtulurum diye de düşündüm.

Sonra abiciğim, bir de baktım ki ne göreyim... Dikenli mikenli o yüksek çalılıkların içinden kocaman bir boz ayı çıkmasın mı?

Aramızda da sadece 8–10 metrelik bir mesafe vardı ki, o hayvancağız ile yüz yüze, göz göze geldik... Etrafta da, hiç kimsecikler yoktu.

Şimdi söyle bakalım Sefer Abi, o durumda sen olsan ne yapardın? Ne kaçmakla, ne de ağaca çıkmakla kurtulabilirsin, ayının elinden. Bu hayvan hem at gibi hızlı koşar, hem de insan gibi ağaca tırmanır?

Geriye kalıyor—her ihtimale karşı—çekip vurmak diye düşünenler olabilir.

Ancak, bu da öyle sanıldığı gibi kolay değil. Mevcut kànunlara göre, her ihtimale karşı bir ayı vurmanın cezası, üç yıl hapis ile 17 bin YTL para cezasıdır.

Anlayacağın, ayı sana saldırabilir; fakat sen ayıyı kolay kolay vuramazsın, öldüremeszin. Yani, kànunlar senden yana değil...

Neyse, uzatmayalım.. Ayı ile karşı karşıya gelince, elimdeki küreği sıkıca tuttum ve hayvana dik dik bakmaya başladım. Ne yapacak diye dikkat kesildim.

Belki inanmayacaksın, ama o hayvancağız adeta utanırcasına başını eğdi ve yüzünü önce sol tarafa, ardından sağ tara çevirmeye başladı. Muhtemelen gidecek, çıkacak yol arıyordu.

İkimiz de, bir süre aynı noktada durduk. Baktım ne geliyor, ne de gidiyor.

Bu da, bende haliyle bir tereddüt, bir endişe uyandırdı. Niyetini kestiremedim. Tehlike ihtimali yüzde elli görünüyordu. Üstelik, düşünmeye de yeterli zaman yoktu.

Ama, inanın o anda bile hatırıma Sefer Abinin "Ayılar ve dayılar" yazısı geldi. Çünkü, hikâyenin ayılar kısmı o an gerçek olup çıkmıştı.

Derken, 500–600 metre aşağıda bahçede çalışan köylülerin yanına gidip durumu anlatmayı düşündüm: "Bu hayvan tehlikeli mi, saldırabilir mi, bahçede çalışmaya devam edeyim mi, yoksa işi bırakayım mı?" diye gidip sorayım dedim.

Elimdeki küreği bırakmaksızın ve yönümü değiştirmeksizin, boz ayıyı dikkatle süzerek gerisin geriye yürümeye başladım.

Tâ gözden kayboluncaya kadar da, hayvancağız sağa sola hafifçe hareketlenmelerle aynı mıntıkada duruyordu.

Sonunda gidip köylülerle danıştım; dikkatli ol dediler. 15 dakika kadar sonra yine aynı yere dönüp geldim, baktım boz ayı çekmiş gitmiş. Biz de bahçede çalışıp çapalamaya devam ettik.

Evet, aziz Sefer Ağabey, durum bundan ibaret. Sizce bu ayı ziyaretimize neden gelmiş olabilir?

Acaba diyorum, bu hayvancağız orada bana yardım etmek için gelmiş olabilir mi? Yoksa, yaz sezonunu açmak, yani tatil notlarına dair sizinle aramızdaki atışmalı yazıları başlatmak için mi şöyle bir göründü?

Son soru: Senin bu işte parmağın var mı?

31.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.05.2007) - İttihad-ı İslâm (Partisi) -2-

  (29.05.2007) - İttihad-ı İslâm (Partisi) -1-

  (28.05.2007) - Millet Partisinin versiyonları

  (26.05.2007) - İhtilâl sıtması

  (25.05.2007) - İstikrarı bozan unsurlar

  (24.05.2007) - Darbeciler siyaseti parçaladı

  (23.05.2007) - CHP'nin esiri Hürriyet Partisi

  (22.05.2007) - DP'ye karşı İslâm Demokrat Partisi

  (21.05.2007) - Fevzi Paşa Demokratları zorladı

  (19.05.2007) - Demokratların dönüşü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004