Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

Siyasî hayatta ehven-i şer kuralı -2



—Dünden devam—

Bediüzzaman, “ehven-i şer” kalkanına sığınarak yapılacak yanlışlara dikkat çekmekle beraber, iman dâvâsını özümseyen bir insanın, sosyal hayatta davranış biçiminin her zaman müspet hareket etmek, asla menfî hareket etmemek olduğunu söyler. Müslümanlar arasında yıkıcı ve karıştırıcı, anarşik ve huzur bozucu menfî hareket olmaz. Toplumsal hayatın köşe taşlarından olan siyasete de, “Madem siyasetçilerin bir kısmı Risâle-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ‘ehven-i şer’ olarak bakınız. Daha ‘âzamü’ş-şer’den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” (Emirdağ Lâhikası, s. 458) şeklinde bir ölçü getirir.

Burada “az müsaadekâr olmak”, nisbî hakikati içeren bir tutumdur. Buna karşı çıkıldığı takdirde, daha büyük olumlu tutumlardan mahrum kalınır. Bize bir adım yaklaşanlara en azından zararımız dokunmamalıdır. Mesleğimiz de tecavüz değil, her zaman müdafaadır. Günümüzde, Risâle-i Nur kültürünü özümseyenlerin en önemli görevi de, muhabbet fedailiğidir; husumet değil. Bediüzzaman, dâhildeki cihada da, sosyal hayata uyum anlamında, “Hem dâhildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır. Onun için, ehl-i siyasete karışmadığımız gibi, ehl-i siyaset de bizimle meşgul olmaya hiçbir hakları yok...” diyerek farklı bir yaklaşım sergiler. Günümüzde inançlı insanların çok yönlü düşünüp toplumun ve insanlığın huzur ve güveni için asla anarşiye girmemeye ve toplumun huzurunu bozacak davranışlardan kaçınmak için “müspet hareket etme”ye çağırır. (Emirdağ Lâhikası, s. 458) Bu bakış açısından değerlendirildiğinde, “ehven-i şer” yaklaşımı, sosyal barışa katkı sağlayan önemli bir kuraldır.

Bediüzzaman’ın siyasî partilere yaklaşımı şahıs odaklı değil fikir odaklıdır. Bediüzzaman’a göre yanlış fikre ve siyasî düşünceye hizmet eden iyi insan bilmeyerek kötülüklere ve şerlere sebep olabileceği gibi, doğru fikre ve siyasî düşünceye hizmet eden kusurlu bir adam da sonuçta çok iyi hizmetlere ve hayırlara sebep olmaktadır. Bediüzzaman bu düşüncesini “Çok iyiler var iyilik zannı ile fenalık ediyorlar” (Münazarat, 51) şeklinde açıklar.

Bediüzzaman’a göre siyasî hayatta parti tercihi yapılırken önemli olan şahıs tercihi yapmak değildir, önemli olan sonuçta ülkeye ve millete hizmet ile sonuçlanan fikir ve siyasî ekoldür. Hz. Ali (ra) ve İbn-i Sina gibi büyük fikir adamlarının dediği gibi “Siz gerçeği şahıslara göre değil, şahısları fikirlere göre tanıyınız ki gerçeği bulabilesiniz; önce hakkı tanıyın ki hakperesti de tanıyasınız” ölçüsüdür.

Bundan dolayıdır ki Bediüzzaman “yanlış siyasî tercih” ile “siyasîlerin yanlışlarını” kırmızı çizgilerle birbirinden ayırmıştır. Siyasî tercihin mutlaka doğru tercih olmasında ısrarını sürdürürken, siyasetçilerin yanlışları üzerinde siyaset yapılmasına karşı çıkmıştır.

Bediüzzaman bundan dolayı “Siyasetçilerin yanlışlarına ‘ehven-i şer’ olarak bakınız. Azamüşşerden kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun” der. (Emirdağ Lâhikası, s. 458) Çünkü bu asırda İslâm terbiyesi bozulmuş, insanlar dinden ve ahiret duygusundan uzaklaşmış, nazarlar dünya saadetini elde etmeye yönelmiş ve bundan dolayı siyasetin cinayetleri çoğalmıştır. Din adına da siyasete girilse dini siyasete âlet etmeye mecbur kalma durumu ile karşı karşıya kalınacaktır. (Emirdağ Lâhikası, s. 386) Bu durum ise sonuçta “azamüşşer” ile sonuçlanmaktadır. Öyle ise bu bozuk cemiyette imana güç vermek lâzımdır. İnançlarda düzelme olmalıdır ki düşüncelerde ve davranışlarda düzelme söz konusu olsun. İman kâmil olmayınca ibadet ve ahlâk ile ilgili hususlarda mesafe alma imkânı olmamaktadır. Bu hususta yapılacak her çaba boşa emekten öteye gitmemektedir. Bunun için yapılacak en müsbet ve doğru tercih, bilhassa siyasette iyiye götüren yola girmektir.

Siyasette doğru tercih ise, İslâmın da özünde olan “İnsan Hak ve Hürriyetlerine” yol açan Demokratikleşme yönünde çaba sarf etmek ve bunu kendisine rehber edinen siyasî düşünceye güç vermektir. Haklı tarafa yardımcı olmak ve manevî destek vermektir. Bediüzzaman Hazretleri bunun için “Demokratlar komünistlik ve dinsizliğe karşı bize yardımcıdır” (Emirdağ Lâhikası, s. 423); bunun için “Ehven-i şer olarak desteklenmelidir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 424) demiştir. “Biz hayırız, ehven-i şer şerdir” diyerek siyasal anlamda meydana çıkanların nasıl “âzamü’ş-şerre” sebep olduklarının zaman içinde görülmesi de, Bediüzzaman’ın bu konudaki haklılığını tescil etmiştir. Bediüzzaman’ın “ehven-i şer” olarak görüp destek verdiği Demokrat misyon, gerçekte şer değil, kâmil mânâda gerçek “İnsan Hak ve Hürriyetlerinin” kullanımına yol açabilecek ve “Hürriyet-i Şer’iyeye vesile olabilecek” misyondur.

Bediüzzaman, sosyolojik olarak insanlığın “vahşet ve bedevîlik, memlûkiyet, esirlik ve ecirlik devri” gibi dört devir geçirdiğini ve beşinci olarak içinde bulunduğumuz dünya siyasetinde geliştirilmesine çalışılan “malikiyet ve serbestiyet devri” (Mektûbât, 2004, s. 353) dediğimiz İnsan Hak ve Hürriyetlerinin kâmil mânâda kullanılmasına imkân tanıyan bir döneme girildiğine dikkat çeker. Bu döneme paralel olarak siyasetin sû-i istimal ettiği “adalet-i izafiye” düsturu ile “Toplumun selâmeti için fert feda edilir” uygulamasının bundan böyle doğru olamayacağını ve geçerliliğini kaybettiğini ifade eder.

Siyasîlere yazdığı mektuplarında Bediüzzaman Kur’ân-ı Kerim’in “Birisinin günahıyla başkası muâheze ve mes’ul olmaz” (En’am, 164; Emirdağ Lâhikası, 1994, s. 387) prensibinin uygulanmasına çalışılması gerektiği üzerinde durur. “Küllün selâmeti için ferdi feda eden, ferdin hukukunu nazara almayan” anlayışın, insan hak ve hürriyetlerinin önem kazandığı, hürriyet rüzgârlarının estiği zamanımızda geçerliliğini yitirdiğini vurgulamıştır. Çünkü “Adalet-i mahzanın tatbik imkânının bulunduğu durumlarda adalet-i izafiyeye gidilmesinin zulüm olduğu” (Mektubat, s. 57) gerçeğine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla ehven-i şer hesabına adalet-i izafiyenin uygulanmaya devam etmesi zulmün devamına sebep olacaktır. Öyle ise siyasîler Demokratikleşmeye önem vermeli ve “ferdin hak ve hürriyetlerinin kâmil mânâda uygulanması”na çalışmaları gerekir. Böylece Kur’ân’ın hedef gösterdiği tam hürriyet ve adalet ortamı sağlanır.

—SON—

31.05.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.05.2007) - Siyasî hayatta ehven-i şer kuralı (1)

  (27.05.2007) - İçtimâî hayat prensipleri

  (23.05.2007) - Demokrat kimdir?

  (20.05.2007) - Sosyal bilimler, toplum ve Bediüzzaman

  (17.05.2007) - İmanı güçlendiren ameller

  (12.05.2007) - Sosyal olmak

  (07.05.2007) - Arzunun fikre inkılâbı

  (01.05.2007) - Şefkat ve rikkat-i cinsiye

  (26.04.2007) - Hayırlı olanı istemek

  (18.02.2007) - Gençlik ve sosyal hayat

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004