Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Öğle zirvesi



Bedenin zirve enerjisi, günü ortalarken insan ruhunun yarım günlük yorgunluğuna bir öğle arası ihtiyacı doğar. Günün sabahın bereketiyle başlayan yoğunluğu ve başlanan işleri veya sarkan gündemleri toparlama ve yoluna koyma noktası en iyi anını yakalarken, bir istirahat, bir yemek ve bir dua dolusu ibadet arzusu, öğleyi dinlendirir.

Öğle, gün ortası bir canlılık prizmasıdır. Enerji deposudur. Hayatın olgunluk meyvesidir. Tadımlık lezzetlerin tadına varma zevkidir.

Öğle namazı, kıyam halidir. Eller bağlı, ayakta dik ve dilinin kalbine tasdik ettirdiği duâlarla huzur-u İlâhiye çıkma saati, günün tam eksenidir. Arkasına aldığı sabah ve önüne kattığı öğle sonrası ile merkezde, kendi odağında meşguliyetin merkezinden kulluğun merkezine bir yöneliştir öğle saati.

Öğle vakti, bir moladır iş hayatında. Dünyanın telâşından, işin gaflete götürecek kadar hırslandıran gayretinden ve çevrenin ortasına/ortamına düşmüş bir kapsamdan, bir çemberden vicdanen çıkma talebidir.

Ruhun tenezzühü, en çok bu zaman ölçeğinde şiddetli ihtiyaç duyar bu manevî istirahata ve kulluğu hatırlatan namaza.

Öğleyin, güneş tam tepede iken, kıyam halindeki namaz anına düşen insan gölgesi, bizzat kendisidir. Gölge sıfır noktasındadır. Nefsin kendini erittiği andır. Kırılma ve yana yıkılan yönde bir doğuş veya batış simetrisinde oluşan gölgeler yoktur.

Onun için, gölgesi kendi gerçeğinde, hayatı kendi kemalinde, hedefleri hayatın içinde ve yaşayışı ömrünün keyfiyetinde bir andır öğle saati.

Öğle namazı; gençliği, olgunluğa geçişi, zamanın kıvam dilimini ve dünyanın yaratılış safhasında insana ait sonuçları ifade eder.

Yüzü zeminle paralel bir şekilde önü açık bir ufkun derinliğinde, kâinatı kucaklarcasına iştiyaklı bir halin tercümesi var kıyamdaki öğle vaktinde. Dik duruşun, emaneti tam göğüslemiş sorumluluğu var kulluk omuzlarında.

“Allahu Ekber” diyerek iftitah tekbiri ile başlayan namazın girişine, niyetine ve okunacak dualara kucak açarcasına kendini hazırlayan bir kıyam hali var ki, bunun öğle aydınlığında, rızkın peşinde bir kalbî molanın ibadete tahsis edilmiş saatinde yaşamak, öğleyi kıldıran, öğleyi öğle yapan ve can damarını yakalayan bir namazla kendini bulur.

Öğle, mevsimin yaz ortasına, kâinatın merkezine, zamanın zirvedeki geçiş çizgisine ve insan ömrünün kendi rüştünü ispatlamış en istekli ve iddialı periyoduna denk gelir.

Namazın öğlesi, öğlenin namazında hayatın en önemli dersinin ve görevinin ibadet olduğunu hatırlatan ve öğreten bir “inkılâp başı”dır. En köklü değişim ve en kalıcı tekâmül basamağının balık sırtı gibi tepe noktası diyebileceğimiz, günü taçlandıran anıdır öğle saati. Öğle ibadeti ve huşuyla, huzurla arayan ruhun en çok istekli ve muhtaç olduğu bir namaz vaktidir.

İçindeki kaynağı, değişik hisleri ve günün teslim almaya aday çabalarından bir an için çıkmak, kendini huzura atmak, huzura çıkmak ve toparlanmasına vesile olmak, ibadet etme iradesinin en çok gerektiği bir dönemdir.

Hayatı, meşguliyetleri, öncelikleri ve farklı mekân ve programları karşımıza çıkaran akıcı zaman tuzağına ve vakit geçme riskine girmeden, hayat sefinesini bir an için durdurmak, namazı karşılamak ve onunla güneşlenmek, öğlelenmek, öyle olmak ve “kul”lanmak, ruha nefes aldırmaktır öğle.

Namazda olmak, gafleti dağıtacak en öldürücü darbedir nefse. Vaktin doruğunda namazı merkez yapmak, bir şuur takviyesi, bir idrak aşısı ve rızkın peşindeki günün geri kalanına bir yeni “Bismillah” deme kamçısıdır.

Günün en önemli merasimidir öğle namazı. Bir aydınlık zikri ve ferahlık fikridir. Tefekkürün zihni hareketlendirdiği, kıymetli zaman aralığının namazla değer kazandığı ve mertebelendiği, derecesini yükselttiği bir fırsattır.

Namaza, zimmetlendiğimizin farkında olarak, borcumuzu zamanında ödeme, öğleyi nuranîleştirme, dinç bedene ve güçlü niyete bir ibadet kalitesi katmaktadır.

Zamanın üstüne çıkıp, günü rahmetlendiren, mekânların, olayların ve insanların nüfuz alanından kurtaran bu ibadet zevki, günün manidar sermayesidir.

25.11.2007

E-Posta: [email protected].


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.11.2007) - Adalet Sempozyumu’nun ardından

  (21.11.2007) - Onurlu bir dünya adaleti ve Risâle-i Nur

  (20.11.2007) - Bediüzzaman Sempozyumu

  (19.11.2007) - İki söz

  (15.11.2007) - TBMM’de Osmanlı’nın birliği

  (14.11.2007) - Aydınımızın vicdan borcu

  (13.11.2007) - “Bir ömür boyu Barla’da”

  (12.11.2007) - İlerleme raporu

  (11.11.2007) - İkindi olmak

  (08.11.2007) - Türkiye'nin istidadı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri