Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

İhraç, tokalaşma, vesâire...



Kimilerinin "mürteci", kimilerininse "dindar" diye nitelediği yedi subay daha ordudan ihraç edildi.

Tabiî, ihraç sebebi, resmiyette her zamanki gibi yine "disiplinsizlik" şekilde açıklandı.

Verilen ihraç kararının altına Başbakan Erdoğan'dan sonra, Cumhurbaşkanı Gül de imza koydu.

Bu tür vak'aların yaşandığı daha evvelki başbakan ve cumhurbaşkanları döneminde hiddetli tepki gösteren, hop oturup hop kalkan bazı dostların şimdiki sus–pus olmuş hallerini görünce, cidden hayretler içinde kaldık. Öyle ki, birçoğu kendinde tevile sapma mecâli dahi bulamıyor.

Bakalım, bu muammalı, bulanık gidişatın sonu nereye varacak.

Yine de, biz "Neticesi hayrolur inşaallah" diyelim.

Ancak, şunu da ilâve etmeden geçemeyiz: Daha evvelki dönemlerde yine aynı gerekçelerle ordudan atılan subaylar arasında yakînen tanıdığımız bazı şahsiyetler de var. Onlara "mürteci", yahut "disiplinsiz" türü yakıştırmalarda bulunmaktan Allah'a sığınırız.

* * *

İki gün önce yeni Çankaya ile bağlantılı olarak bir başka gelişme daha yaşandı: Pakistan'dan dönen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Hanım, havaalanında resmî protokol ile karşılandı.

Karşılama protokolü içinde yer alan Ankara Garnizon Komutanı—daha önceki karşılamanın aksine—bu kez yerinde durdu ve Hayrunnisa Hanımla da tokalaştı.

Şimdi, bu yeni gelişmeye sevinmeli mi, yoksa üzülmeli mi?

Biz bir kez daha tahayyürde kaldık. Yine de, üzüntümüzün ağır bastığını ifade etmek durumundayız.

Velev ki protokol adı altında olsun, tesettürlü (başörtülü) bir hanımın, bir mangadan fazla zevâtın elini tek tek tuturak tokalaşması hissen, vicdânen, itikaden bizi rahatsız ediyor.

Bu meyanda bizi yine hayrete düşüren husus şudur: Tıpkı yukarıdaki misâlde olduğu gibi, daha evvelki başbakan ve cumhurbaşkanları döneminde, benzer durumlara (özellikle Semra ve Nazmiye Hanımlar için) karşı hiddetli tepki gösteren bazı dostlar, ne yazık ki, bu yeni durum karşısında yine sus–pus vaziyetindeler.

Eskiden muhataplarını sıkboğaz edercesine üstlerine giden bu dostların bir kısmı azbuçuk reaksiyon gösterse bile, bu mevzuda çoğu konuşmak dahi istemiyor, hatta olup bitenleri yorumlamaya, yahut müzakere etmeye dahi yanaşmıyor.

Bakalım, bu işin sonu ne olacak ve ilk kez yaşanan tokalaşmanın devamı nereye varacak...

En iyisi, İbrahim Hakkı gibi "Hak şerleri hayreyler..." deyip beklemek.

Tartışma

"Örtü"lü anketler

Günümüz Türkiye'sinde, başörtüsü veya türban hakkında yapılacak anketli araştırmaların doğru ve sağlıklı sonuç vermesini hiç mi, hiç beklemiyoruz.

Zira, ardniyetler ve peşinhükümler bir tarafa bırakılsa bile, birtakım çarpıtma ve saptırma gayretlerinin bir neticesi olarak, halen baştaki başörtüsünü türban ve türbanı da başörtüsü şeklinde anlayan binlerce insanımız var.

Dolayısıyla, tesettüre uygun bir örtünme şeklinin nasıl olduğu, ayrıca türban ile başörtüsü arasında ne gibi farkların bulunduğu hususu tam olarak anlaşılmadan, bu konularda yapılacak anketlerin de bir ciddiyeti, bir tutarlılığı olmaz.

Kaldı ki, şimdiye kadar yapılagelen araştırmaların arka plânında yatan bazı ardniyetlerin varlığı da, kuvvetli bir kanaate dönüşmüş durumda.

GÜNÜN TARİHİ 7 Aralık 1920

Başka isimler altında Komünist Partisi

Hemen her fikirden parti kurmanın serbest olduğu 1920'ler Türkiye'sinde "Türkiye Halk İştirakiyyûn" ismiyle yeni bir parti kuruldu.

İştirakiyyûn, yani sosyalizmi savunur görünen bu yeni partinin mensupları, aslında komünist fikirli kimselerdi. Ne var ki, "komünist" tâbirini parti ismine dahil edemiyorlardı.

Zira bu tâbir, kumoyu nazarında dinsizlik ve bolşeviklik ile eşanlamlı telâkki ediliyordu.

Bundan çekindikleri için, açıktan "Komünist Parti" diyemiyor, siyasî faaliyetlerini başka isimler altında yürütüyorlardı... Aynı durum, daha sonraki dönemler için de geçerliydi.

Meselâ, 1960'tan sonraki dönemde, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ismi tercih edildi.

Açıktan açıkça Türkiye Komünist Partisi isminin kullanılması 1987 yılından sonradır. Hareketin bu tarihten sonraki lider kadrosu içinde, aynı dâvâdan sâbıkalı olan Haydar Kutlu ve Nihat Sargın ismi yer aldı.

Denize atıldılar

Gelelim sâdede...

1920 yılı Temmuz ayı başlarında önce gizli, 7 Aralık'ta ise resmî ve alenî olarak teşkil edilen bu siyasî hareketin başında, "ilk komünist Türk siyasetçi" ünvanı ile şöhret bulan Mustafa Suphi vardı. Yıllarca Rusya'da yaşamış ve Bolşevik İhtilâline yakından şahit olmuştu.

Soyvet (Komünist) Rusya ile doğrudan irtibatlı olan Suphi ile yoldaşları, bu tarihten yaklaşık bir sene sonra, yani 28–29 Ocak 1921'de Trabzon'dan Rusya'ya doğru hareket eden bir gemide boğdurulmak sûretiyle öldürüldü.

Öldürülme sebebi tam olarak hâlâ bilinemiyor.

Eldeki bilgiler ise şudur: Trabzonda'ki kayıkçıların kâhyası olan Yahya ve adamları, komünistleri takibe aldılar. Onlara Karadeniz sâhili açıklarında ulaştılar. Gemiye çıkıp Suphi ve 14 arkadaşına saldırdılar. Hepsini denize atmak sûretiyle boğdular.

Bu işi yapanlar belliydi de, acaba yaptıran kimdi?

15 kişilik komünist kadroyu denizde boğduran Kâhya Yahya, daha sonraları Çankaya Muhafız Alayı Konumtanı da olan Topal Osman'ın adamları tarafından vurularak ortadan kaldırıldı.

Bu yönüyle tecrübeli ve sâbıkalı olan Giresunlu Topal Osman, 1923 Mart'ında ise, bir başka hemşehrisi Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyi bu kez urganla boğarak katletti. (Suphi Bey de 1883 Giresun doğumluydu.)

Son cinayeti açığa çıkan Topal Osman ise, yine gàyet meçhûl bir niyetin eseri olarak, vurulup öldürülmekle kalmadı, ayrıca kafası gövdesinden kesilmek sûretiyle ayrıldı ki, cinayet(ler)in perde gerisi tamamıyla karanlıkta kalsın.

Anlaşılıyor ki, birileri Topal Osman ve emsâllerini muhtemel rakiplerine karşı gàyet ustalıklı bir şekilde kullanmış.

07.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.12.2007) - Araştırma mı, karıştırma mı?

  (04.12.2007) - Muhtelif konular

  (03.12.2007) - Şark Cephesinde Gümrü Zaferi

  (01.12.2007) - Gayrımüslime eziyet, Müslümanca iş değil

  (30.11.2007) - Üç büyük belâ: TTO

  (29.11.2007) - Yüzleşme zamanı

  (28.11.2007) - Halk iradesi

  (27.11.2007) - Bağdat Kapısı

  (26.11.2007) - Cehâlet mirası

  (24.11.2007) - Kılavuzu din düşmanı olanın...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri