Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Rızık ve şükür



Bir grup ilim adamı, Antarktika’da uzun süredir yapmakta oldukları çalışmalarını yayınladılar. Araştırmacılar bu kutup bölgesinde, özellikle denizlerinde yedi yüz yeni canlı türü keşfettiler. Bu kadar soğuk bölgelerde bilinen bir çok canlı türüne ilâveten bu kadar daha türün yaşaması gerçekten dikkat çekici. Hayatın, kudret mu’cizelerinin en nurânîsi, en perdesiz, en açık ve taklidi imkânsız olması cihetiyle Cenâb-ı Hak, bu ıssız bölgeyi de mebzul miktarda canlıdan mahrum etmemiş, oraları da şenlendirerek mu’cizelerini sergilemiş.

İçerdeki göllerin içinde buz tabakalarının altında nesilden nesile belki de yüz binlerce yıldır çevreden izole bir şekilde ayrı bir dünyanın içinde yaşayan daha bir çok canlı türü ise keşfedilmeyi bekliyor. Dış tesirlerden uzak olması ve orijinal yaşantıları ile belki de yaratılış ile ilgili pek çok hususun tesbitine ve keşiflere vesile olacaklar. İnsana bakan cihetiyle düşünecek olursak; yüz binlerce yıldır, maksadın hâsıl olması ve kendilerini anlayıp inceleyecek ve tefekkür edecek beşeriyetin enzârına takdim için kâşifleri bekliyorlar. Ancak Âlemlerin Rabbi olan Yaratıcılarına bakan hakikî yönü ile onlar zaten her zaman Rablerinin ve binler rûhânilerin müşahedesi altında dakîk san'at eserlerini sergileyip esma-i İlâhiyeye aynalık yaparak ibadetlerini yapıyorlar, büyük bir aşk ve şevkle vazifelerine devam ediyorlar.

Bir çoğunun, kıt'anın etrafındaki açık denizlerden sıcak bölgelere çekip gitmek varken, bu sert iklim şartlarında yaşamaya devam etmeleri ayrı bir merak konusu. İrili ufaklı milyonlarca mahlûkatı burada tutan nedir? Araştırmacılara göre bu canlıları buraya cezbeden en büyük sebep; burada yiyeceğin bol olması. Cenâb-ı Hak pek çok şeyde olduğu gibi kuş uçmaz kervan geçmez olarak bilinen bu mülkünü de envâi türlü mahlukat ile şenlendirmek için rızkı câzibedar bir merkez yapmış. O buz memleketinde, denizin derinliklerini ve sâhili bir yiyecek ambarı ve seyyar bir nimet sofrası yapmış, kararsız ve daima çalkalanan suya sermiş. Rezzâkiyetini, şefkat ve merhametini göstermek için her birinin ihtiyacına uygun ve kâfî miktarda, câzip tat ve lezzette yiyecekleri hazırlayıp hesaba gelmez sayıdaki mahlûkatı dâvet etmiş.

Bu mahlûkat için yiyecek derken zannedildiği gibi öyle küçük rakamlardan bahsedilmiyor. Bu civardaki sadece balinaların yedikleri küçük canlı türleri olarak yıllık ihtiyaçları milyonlarca tona ulaşıyor. Diğerlerini siz tahmin edin! Risâle-i Nur’daki ifadeyle “basit bir kum ve acı bir sudan” dev buz kütlelerinin arasından bu kadar canlıyı beslemek ve bu dondurucu soğuklarda hayatlarını devam ettirmek için her birisine uygun silâh, elbise ve rızıklarını bulmak için gerekli duygular gibi teçhizâtı temin etmek ancak Âlemlerin Rabbine mahsustur.

Keşifler tarihine göre, kıt'anın ilk kâşiflerinin büyük çoğunluğu keşif sırasında ya kaybolmuş ya da yiyecek içecek temin edemediklerinden ağır şartlara ve hastalıklara dayanamayarak ölmüşler. Şimdi ise yirmi yedi ülkenin araştırmacıları son teknoloji ile kurdukları tesislerde araştırmalarına ya da yer kapma faaliyetlerine devam ediyorlar. İâşe ve ikmalde, yiyecek ve içecek temininde gemilerin ve helikopterlerin biri geliyor diğeri gidiyor.

İnsan bu cihetle de baktığında yani vâhid-i kıyâsî ile, ıssız mekânlarda ve bu kadar ağır şartlarda dahi bu kadar canlının iâşe ve ikmalinin muazzam bir kudret, her şeyi içine alan bir ilim ve en ince detaya ulaşan rahmet ile olacağını rahatlıkla anlayabilir.

Bu kadar ülkeden gelen araştırmacıların tek hedefi şüphesiz sadece ilim ve merak değil. Diğer canlılarda olduğu gibi insanı da tahrik eden en önemli unsur rızık. Petrolden doğal gaza ve diğer madenlere kadar pek çok yer altı kaynaklarının var olma ihtimali kıt'ayı câzip hale getiriyor.

Elbete yeryüzünün uzak ve ıssız köşelerinde de bu kadar faaliyetin bir maksadı olmalı. Şükür Risâlesi’nde de ifade edildiği gibi hayatın kâinata, rızkın da hayata merkez hâle gelmesi elbette şükür içindir. İnsana düşen mahlûkatın yaşantıları ile yaptığı şükrü insana lâyık bir makamda yapabilmek.

14.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (04.12.2007) - Hz. İbrahim’den Sekizinci Söz’e

  (26.11.2007) - Çöle bırakılan İsmailler

  (13.11.2007) - Dünya ve âhiret ticareti

  (30.10.2007) - Savaşın eşiğindeki terör

  (24.10.2007) - İhlâs ve rakamlar

  (07.10.2007) - Tankını satan bilge

  (30.09.2007) - Yeni bir soğuk savaş

  (22.09.2007) - Adım adım hürriyet

  (09.09.2007) - Rahmet ve Kyoto

  (30.08.2007) - İşbölümü ve ihlâs

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri