Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevher İLHAN

Demokratik zaafın “bedeli”



Başkent kulislerinde ilginç senaryolar uçuşuyor. Önceki örneklerinde olduğu gibi iktidardaki bir partiyi “kapatma davası”nın Türkiye’ye bedelinin bu kez daha da vâhim olacağı belirtiliyor.

Dahası bunun 28 Şubat postmodern darbe sürecindeki gibi bir “hükûmet krizi” olmasının ötesinde bir “devlet krizi”nin açığa çıkan ucu olduğu ileri sürülüyor. Bilindiği gibi, ilk önce “bedel ödemeye hazır değiliz” diyen Başbakan, ardından “Bedel ödemeye hazırız” demişti.

Son grup toplantısında “kapatma davası”nı değerlendiren Erdoğan, bu kez “Türk ekonomisinin hassasiyetleri de değişmiştir. Herkes bu sorumluluk bilinci ile hareket etmek zorundadır. Kimsenin bu millete bedel ödetmeye hakkı yoktur” demesi dikkat çekici.

Siyasî partileri mahkeme yoluyla kapatmanın büyük bir “bedeli” olduğu ortada. Lâkin Başbakan’ın işâret ettiği gibi bu “bedel”in, salt “ekonomik hassasiyetler”i değil, başta demokrasi ve özgürlükler olmak üzere ülkenin maddî ve mânevî kalkınmasını tahrip edeceği ortada. AB’den, iktidar partisine dâvâ açılan bir ülkenin müzâkere sürecinin durdurulacağı uyarısı bunun bir örneği…

* * *

Gerçek şu ki “bedel”i AKP değil, yine millet ödeyecek. Demokrasinin rafa kaldırıldığı her darbe ve ara rejimde olduğu gibi, “bedel” yine milletin maddî ve mânevî gelişmesine ödetilecek…

Nitekim, başta ifâde özgürlüğü olmak üzere beş yıldır hiçbir düzeltme yapılmayıp ertelenen inanç hürriyeti, din eğitimi ve diğer temel hak ve hürriyetler, “kapatma davası”yla daha şimdiden gündemin gerisine itildi. Bir iktidarın en güçlü olduğu dönem, seçimi kazandığı ilk altı ayıdır. Ne var ki AKP hükûmetleri, beş yılı özelleştirme ihâleleriyle, orman yasasıyla geçirdi. Demokratikleşme ve mânevî meselelerde “bir adım ileri iki adım geri” tutuk ve tâvizkâr politikalar izledi…

Seçim beyannâmesinde, meydanlarda, hükûmet programında ve “Âcil Eylem Plânı”nda söz verdiği vaadleri hep erteleyip öteledi. Ne “mutlaka çıkacak” denilen YÖK yasası çıkarıldı. Ne içinde imam hatiplerin bulunduğu bir milyonu aşkın meslek lisesi mezununu mağdur eden 28 Şubat darbesinden kalma “katsayı haksızlığı” düzeltildi. Ne YAŞ kararlarıyla hayatlarının mesleklerine adamış subay ve astsubayların “irtica” iddiasıyla sorgusuz - sualsiz ihrâçları durduruldu. Ne yine 28 Şubat’la gelen Kur’ân kurslarındaki “yaş yasağı” kaldırıldı…

Başörtüsü meselesinde ise Başbakan’ın ifadesiyle İspanya’dan spontane bir “çıkış”la mesele sapa sardı. Anayasa’yı değiştiren her iki partinin sözcülerinin itirafıyla bir çıkmaza girildi. Gelinen noktada, AKP iktidarı bu “ikircikli” ürkek politikalarıyla ne İsa’ya ne Musa’ya yaradı. Leyla Şahin dâvâsında olduğu gibi AİHM’e gönderdiği “hükûmet savunması”nda başörtüsünü tıpkı dönemin YÖK yöneticileri ve yasakçı rektörler gibi “laikliğe aykırı”, “gerginlik sebebi”, “siyasî simge” sayıp yasağı “onaylaması”na rağmen, “yasakçıları” memnun etmedi, ettirmedi…

İşin garibi, iktidar partisi milletvekillerinin, “Başörtüsü yasağı insan haklarına aykırıdır; hükûmetin başörtüsü yasağını savunmasına katılmayız; inanç özgürlüğüne aykırıdır; bunu demokratik gerekçelere sığınarak yapmasını doğru bulmayız” şeklindeki tenkitleri “kapatma iddianâmesi”ne konuldu… (s. 90-96)

* * *

Diğer yandan Başsavcının, “kapatma iddianâmesi”ni salt “laiklik” üzerine kurmasına karşı, Başbakan’ın âdeta “pişmanlık” bildiren bir üslûpla, “Ayıptır, insan utanır; ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak bu ülkede beş yıldır böyle bir şeyi gündeme mi getirdim?” sözü, bu “çekingen politikalar”ın son bir yansıması olmakta…

Bir başbakan yardımcısının, “Başörtüsü yüzde birbuçuğun meselesidir” şeklinde konuştuğu gerçek. En son “bir cümlelik anayasa değişikliği” teklifine MHP’nin atlamasıyla son anayasal değişiklikleri yapmaya mecbur kalındığı intibâını verdirmekte…

Başbakan, “Açık söylüyorum, tarih bunu affetmeyecektir” diyor. Doğru, tarih demokrasi dışı dayatmaları bedeli millete ödetmeyi affetmeyecek. Lâkin tarih, sırf siyasî rant hesabıyla mahallî seçimler öncesinde “velev ki”yle ortaya atılan en temel inanç ve insanlık haklarının teminindeki zafiyetle bedeli millete ödetilen demokratik mücadele başarısızlığını da affetmeyecektir…

03.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.04.2008) - Ankara’da “geri adım” senaryosu

  (31.03.2008) - Irkî ayırım çirkin bir illettir

  (29.03.2008) - “İttihad-ı millî ve muhabbet-i millî”

  (28.03.2008) - Nevruz provokasyonları…

  (27.03.2008) - Hani karşılığı yoktu?

  (26.03.2008) - Cheney ve vebal

  (23.03.2008) - “Şam Lâhikası”

  (22.03.2008) - Demokratikleşme fırsatı

  (21.03.2008) - İddianâme fay hattı üzerinde

  (19.03.2008) - Anafor ve siyasî rant…

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri