Evet, Allah adına sevince her şey değer ve anlam kazanır.
Diyelim ki bahar mevsiminde bağ ve bahçelerde bir gezinti yapıyorsunuz. Nefis hesabına bakıldığında pek anlamlı olmayan varlıklar, Allah adına bakıldığında birdenbire bir anlam kazanır, büyük kazançlar sağlar. Hz. Ali’nin dediği gibi “Nasıl bakarsan öyle görürsün” misâli, Allah adına baktığınızda heyecanlanır, hayretten hayrete düşer, büyük bir zevk ve mutluluk hissedersiniz.
Meselâ rengârenk çiçeklere, kelebeklere baktığınızda hemen San'atkârları hatırınıza gelir, “Ne güzel yapılmışlar, yaratılmışlar! Ne harika! Mucize!” demekten kendizi alamazsınız.
İşte bu tarzda Allah adına duyulan sevgi, leziz bir tefekkür olur, güzelliğe aşık nazarınızı daha yüksek, daha mukaddes, binler derece daha güzel güzellik mertebelerinin definelerine yöneltir, baktırır. Çünkü o güzel eser, Cenâb-ı Hakkın fiillerinin güzelliğine, ondan isimlerinin güzelliğine, ondan sıfatlarının güzelliğine, ondan da sonsuz güzel olan Cenâb-ı Hakkın eşsiz güzelliğine götürür insanı. İşte bu sevgi hem lezzetlidir, hem ibadettir, hem tefekkürdür.
Gençlik Allah adına onun güzel bir nimeti olarak sevilirse elbette insan onu Allah’a ibadete yöneltir, sefahette boğdurup öldürmez. Öyleyse gençlikte yapılan ibadetler o fanî gençliğin bakî meyveleridir. Yaşlandıkça gençliğini meyveli hâle getirdiği için gençliğin zararlarından, taşkınlıklarından kurtulur. Hem ibadete daha çok muvaffak olur, hem merhamet-i İlâhiyeye daha lâyık hâle gelir. Ehl-i gafletin beş-on senelik bir gençlik lezzetine mukabil, elli senede, “Eyvah, gençliğim gitti!” diye üzülüp kaybettiği gençliğe ağlamaz.
Bahar gibi süslü sergilere sevgi, madem Allah’ın san'atlarını seyretmek içindir; onun için bahar gitse de temâşâ lezzeti bitmez. Çünkü baharın yaldızlı bir mektup gibi verdiği mânâlar her zaman seyredilebilir. Hayal ve zaman sinema şeridi gibi temâşâ lezzetini devam ettirirken baharın mânâlarını, güzelliklerini tazelendirirler. O vakit sevgi esefli, elemli ve geçici olmaz; lezzetli, safalı olur.
Madem ki dünya Allah adına sevilmektedir. O zaman dünyanın dehşetli varlıkları cana yakın birer dost ve arkadaş şekline girer. Dünya ahiretin tarlası olduğu yönüyle sevildiği için, her şey ahirette fayda verecek bir sermaye, bir meyve hükmüne geçer. Ne musibetleri dehşet verir, ne yok olup gittikleri için üzülür. Rahat bir şekilde dünya misafirhanesindeki ikàmet süresini geçirir. Yoksa ehl-i gaflet gibi severse sıkıntılı, ezici, boğucu, yokluğa mahkûm, sonuçsuz bir sevgi içinde boğulup gider.
Buraya kadar sevginin Allah adına kullanıldığı takdirde sağladığı dünyadaki faydalardan yüzde birine ancak dikkat çektik. Kur’ân’ın gösterdiği yolda olmadığında sebep olduğu zararların da ancak yüzde birine işaret ettik.
Bir sonraki makalemizde de ahirette sağladığı faydalara parmak basalım.
30.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|