18 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Hakan YALMAN

Hak, doğru ve şeffafiyet


A+ | A-

İNSANLIĞIN yeryüzüne gönderilmesinden beri en temel meselesi, hakkın ve doğrunun arayışı olmuştur. Bu aslında Hazret-i Âdem’e öğretilen eşyanın en önemli boyutu olmalıdır. Bütün bilimlerin ve bu alandaki faaliyetlerin özü, hak ve doğrunun arayışıdır diyebiliriz. Bu arayış içinde benliğin güçlülüğü hiçbir zaman fayda sağlamamış, bilâkis benliğin zaaflarının ve zayıflığının farkında olmak, ferdi doğruya daha yakın hale getirmiştir.

Hak ve doğru insanlığın aslî gerçekliğine ve fıtrî haline daha yakın olmalıdır. Muhtemelen her insanın özünden gelen ve fıtratından kaynaklanan ses, hakkın ve doğrunun yanında yer alacaktır. Ancak hak çoğu zaman siyasî güçlerin ve benlikle bağlantılı hallerin uzağında daha çok şeffafiyete yakın bir kavram gibidir. Hakkın etkisi ve yayılımı, şeffafiyet tecellisine en belirgin şekilde mazhar hava ve suyu andırır. Hava ve su, etkileri zahiren çok belirgin olarak gözlenmediği halde sessiz ve derinden bütün varlıkları kuşatacak fıtrî özelliklere sahiptirler. Su, bütün dünyanın dörtte üçünü, insanın yüzde altmışını teşkil ettiği halde bu durum zahiren çok belirgin değildir. Hava, hayatımızın en önemli unsurlarından biri olduğu halde çoğu zaman varlığını dahi hissetmeyiz. Nefesimizi rahatlıkla alamadığımız anlarda havanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlıyoruz. Sosyal alanda da hak benzer bir şeffafiyet hâli göstermektedir. Hakkın galibiyeti çoğu zaman savaşlarla değil barış zamanlarında ve ruhlara nüfûz ederek olmuştur.

Hepimizin içinde doğruya ve iyiye bir meyil var olduğu, toplumların genel sükûn hâlinden anlaşılmaktadır. Her fıtrat, özünde, doğrunun yanında güzelliklere meyilli olmalıdır. Ancak toplumun genel yapısı ve gelenekler, kültür yapısı zaman zaman insanı fıtratının sesinden uzaklaştırmaktadır. Bozulmamış her fıtratın, hakkın ve doğrunun yanında yer alması gerektiği, insanlık tarihinin ortaya çıkardığı açık gerçeklerdendir.

İnsanlık tarihine bakıldığında, insanlara en büyük değerleri katan ve insanları özünden ve derinden etkileyen hakikatler büyük siyasî güçlerin değil, inançları ve değerleri ile insanları özde etkileyen samimî fertlerin ve toplulukların eseri olmuştur. Toplumlara asıl yön veren, maddî güç ve para değil, inanılmış değerler olmuştur. Bu değerler bir tür şeffafiyetle sosyal yapıları, derununa inerek etkilerler. Nitekim Asr-ı Saadette dünyevî hiçbir güç olmaksızın başlayan hareket, artık insanlığın bütün katmanlarına ve derinliklerine nüfuz etmiştir.

Bu durum önümüzdeki yıllarda siyaset ve teşahhusattan uzak ve şeffafiyete mazhar Risâle-i Nur hakikatlerinin döneminin geldiğine bir işaret olmalıdır. Her türlü siyasî ve coğrafî sınırların eşyayı ve insanları parsellemesinden uzak bir yapı olan bu hareket, çok kısa bir süre sonra bütün dünyayı etki alanına alacak gibidir. Teşahhusâta mazhar siyasî hareketler engellenebilir, çünkü bu mazhariyetle kendi alanlarını sınırlamışlar ve menfaat çatışmalarının hedefi olabilecek konuma gelmişlerdir. Oysa şeffafiyete mazhar bir hakikati siyasetle ve maddî güçle engellemek mümkün değildir, çünkü ortada hedef olarak algılanabilecek, parsellenmiş bir alan ve mücadelesi verilen bir benlik yoktur. Yaşanan son olaylardan sonra Hakk'a yönelen insanlık, Risâle-i Nur’a muhakkak ulaşacak veya yavaş yavaş yayılan hakikatler, bütün maddî engelleri, nuraniyeti ile aşacak ve ruhları derinden etkileyecektir. O halde bizlere düşen vazifeler çok büyük ve insanlık için çok önemlidir.

Memleketimizin azametli fakat bahtsız oluşuna yol açan en önemli sebeplerden biri gereksiz konuların zihinleri fazlasıyla meşgul etmesi ve asıl meselelere harcanacak enerjinin zayıflamasıdır. Başörtüsü ya da türban ayrımının ya da başörtüsünün sembol olup olmadığının memleketimizdeki tesettür problemi ile en ufak ilgisi yoktur. Bütün dünyanın muasır medeniyet noktasına yöneldiği ve bu vatanın da bahtının yeni yeni açılmaya başladığı bir zamanda insanları mağdur eden uygulamaların herkes için moral bozucu olduğunu ve çok hız kestiğini görmek gerekiyor. Şu an hepimizin temel vazifesi bahtımızın açılması ve ülkemizin maddî terakkisi ile ila-yı kelimetullah noktasında eski şevketine kavuştuğu günler için sözlerimizle ve fiillerimizle duâ etmektir. Oysa kırılmış kalpler ve aleyhte duygular arttıkça, bir millet olma şuuru ve ortaklık duygusu zaafa uğrayacaktır.

Herkes önce kendi konumunu iyi algılamalı, dünyevî konumlarının ötesinde uçsuz bucaksız bir uzay boşluğunda esamesi okunmayan bir gezegende uçaktan bile bakıldığında görülemeyen, sistemin bütününde sinekten daha ehemmiyetsiz varlıklar olduklarını unutmamalıdırlar. Dünyevî konumlar yalnızca günlük yaşantının darlığında izafi bir anlam ifade etmektedir. O yüzden bir konuda kimin ne düşündüğünden ve söylediğinden çok, varlığın asıl Sahibinin ne dediği önemlidir. Sonucu belirleyecek de O’nun hükmüdür. Bu yüzden varlığın geneli karşısında aciz ve zayıf olan ve bu durumlarını hiçbir dünyevî makamın değiştirmediği insanlar birbirine dayanmalı; hoşgörü, esneklik ve anlayışla hayatı ve sosyal ortamları kendilerine zehir hükmüne geçirmeden, Kadir-i Külli Şey’e dayanmakla yarınlarından emin olmanın tarif edilmez huzurunu bütün insanlık olarak hissetmelidirler. Gelecek yıllar, küresel Asr-ı Saadet’in yani dünya genelinde insanî ve İslâmî mânâların yayılımına zemin hazırlayacak tarzda ilerlemektedir. Barış içinde bir dünya herkesin herkese tahammül edebildiği bir algı ile ancak mümkün olur. Bu mânâ hakkın galip olduğu ve her ferdin bu zeminde birlik algısının kalplere yerleştiği gün açığa çıkacak gibidir.

18.08.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.08.2009) - Aynı güneş altında ısınmak

  (04.08.2009) - Din ve dünya dengesi

  (28.07.2009) - Adalet ve dairelerin dengesi

  (14.07.2009) - Derin sosyal bağlar

  (07.07.2009) - İnsanlığının çıkış yolu, Risâle-i Nur'da

  (30.06.2009) - Depresyon toplu yaşanabilir mi?

  (23.06.2009) - Hayatın ve hizmetin incelikleri

  (16.06.2009) - Başlangıç ve bitişlerle tazelenen hayat

  (09.06.2009) - Yeni dünya düzeninde Nur Talebeliği

  (02.06.2009) - Sosyal düzende doğrunun arayışı

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.