11 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin YAŞAR

Dünyalı ama uhrevî bir insan: BEDİÜZZAMAN


A+ | A-

Alimler asırlarının yıldızları olduğu için, onların asırda yaşayanlar tarafından fark edilmemesi düşünülemez. Fark etmeyenler cehalet içindedirler. Bu bir körlük hâlidir.

Asrının ışığı olan evliyalar yaşadığı zamana farkı ufuklar açan, çağının problemlerini aklî ve naklî ispatlarla çözen asır doktorlarıdırlar.

Bediüzzaman da kıyamet asrının maneviyât doktorudur. Bediüzzaman gerçeği aslında gün gibi aşikâr iken, onu yeni fark edenler, ancak penceresini o ışığa geç açmış olanlardır.

Bediüzzaman insanlık tarihine damgasını vurmuş, insanlığın kemâlâtı için çalışmış, bütün âlimlerin, ilim adamlarının, maneviyât önderlerinin adeta farklı farklı özelliklerini üzerinde cem etmiş, âhir zamanda yaşayan dünyalı ama uhrevî bir insandır.

İnsanların maddî hastalıklarının da sebebi olabilen, mânevî hastalıklarının tedavisi için Kur’ân ve sünnet reçeteli tiryaklar sunmuş ve bu uğurda bir ömür tüketmiştir. “Karşımda büyük bir yangın var. İçinde evlâdım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor” diyerek, geçmişin tahlilini yapan, hâli ve geleceği aydınlatan Kur’ânî dersler sunmuştur.

Bediüzzaman, insanlığın sorduğu muamma sorulara, Resûlullah’ın (asm) bin beş yüz yıl önce verdiği dersi, âhir zamanda ihyâ vazifesiyle memur bir insandır.

Kendine has fikir, ilim ve tefekkür yapısıyla insanların hakikî insanlık mertebesine çıkmasının metotlarını öğreten bir mürebbîdir.

Lisan-ı kali gibi, lisan-ı hali de pervasız, tavizsiz, samimî ve mütevazidir.

Bediüzzaman’la ilgili bugün Türkiye’yi ve hatta dünyayı etkileyen ve cezbeden şey, onun samimî ve tavizsiz duruşudur. Çünkü insanlar fıtratlarına kodlanmış olan insanlığa dair fazilet ve erdemleri zaman içerisinde bozdukları, inandığı değerlere sahip çıkmadıkları, söyledikleri ile yaşadıkları arasındaki uçurumlar neticesinde ümitsizliğe düşmeye başlamış ve her geçen gün insanlık kalitesi düşmüştür.

Bu âhir zamanda söyledikleri ile yaşantısı arasında fark olmayan, cesareti ve kuvvetini imandan alan, inandığı hakikatler için canını tereddütsüz feda edebilen bir insan özlemi ve arayışı söz konusudur. İslâm tarihinde böyle şahsiyetler şüphesiz gelmiş ve geçmiştir. Fakat Bediüzzaman’ın bu kıyamet asrında bizim yaşadığımız problemleri yaşayıp, buna rağmen tavizsiz bir duruş sergileyen bir zât olması, insanları etkileyen önemli bir özelliğidir.

Bediüzzaman’ın yazmış olduğu eserlerin diğer eserlerden farklı olması, hiç usandırmaması, akıllara, ruhlara ve kalplere tesir etmesi ve her kesime hitap etmesi hiç şüphesiz sebepsiz değildir.

Bilimsel bir formasyon ile yetişen bir üniversite profesörünü de, farklı medeniyete mensup bir insanı da, bir köylü vatandaşı, bir çocuğu da aynı platformda buluşturan sır, eserlerinin vehbi olmasıdır.

Bu soru, henüz sağlığında iken kendisine sorulmuş ve o Risâle-i Nurların tesiriyetinin sebepleriyle ilgili şöyle cevaplar vermiştir: “Risâle-i Nur bu dünyada mânevî bir Cehennemi dalâlete gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir Cennet bulunduğunu ispat eder.” (İman ve Küfür Muvazeneleri)

Bir başka cevabında ise, “Risâle-i Nur şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümâtın tahacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfî bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehberdir.” (Mektubat)

Bir başka yerde de, “Risâle-i Nur yalnız bir cüz’î tahribâtı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan muhit bir kal’ayı tamir ediyor. Bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi Kur’ân’ın i’câzıyla, imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.” (Kastamonu Lâhikası)

Siyaset propagandalarıyla, riyakârlığın diz boyu olduğu, kizb ve sıdkın yan yana bulunduğu bu kıyamet asrında Bediüzzaman sahip olduğu inancı konusunda hiçbir eziklik taşımadan, pervasızca hakikatleri haykırmıştır.

Bediüzzaman, hayatı, musîbetleri okumayı, verilen nimetleri fark etmeyi, feraset ve basireti geliştirmeyi, şahsiyetli insan olmayı, hayal, duygu ve karakter eğitimini, kalp ve aklın nasıl besleneceğini, nefsin nasıl terbiye edileceğini, hikmet okumasını, başarının sırlarını, mutluluğun yollarını, dünya ve ahiret saadetine nasıl kavuşulacağını, aile saadetinin esaslarını, çocuk ve gençlerin terbiye metotlarını, mânevî hastalıkların tedavisi gibi insanlığın bulmakta zorlandığı Kur’ânî hakikatleri ders vermiştir. Bugün insanların milyonlarını harcadığı bu eğitim faaliyetlerini, iletişim unsurlarını kısa bir zamanda ruhlara, vicdanlara, kalp ve akla nüfuz ederek öğreten eserler yazmıştır.

Kısacası Bediüzzaman, insanlığın ortak problemlerine, âlem-i İslâm ve Türkiye’nin hâl-i hazırdaki problemlerine yüz yıl önce teşhisler koymuş ve bu problemlerin oluşumuna engel olacak tedbirleri tâ o zamanda Kur’ânî reçetelerle sunmuştur.

Zaman bir hat üzerinde hareket etmediği için, başı ve sonu birbirinden uzaklaşmaz. Bu yüzden aslında sona varmak başa dönmektir. Yani istikbalde İslâm hakikatlerinin hâkim olacağı hiç şüphesizdir. Bu hakikatleri asrın idrakine söyleten Risâle-i Nurlar elbette insanlık tarafından fark edilecek ve bu eserler insanları kendisiyle meşgul edecektir.

Bu yüzden ümitsizliğe, tembelliğe, atalete düşmeden, tesânüdü bozmadan var gücümüzle iman hizmetine çalışmalıyız. Aksihalde, ‘İstikbal, İslâmiyetin olacaktır’ müjdesi gerçekleşecek, ama sadece Hansların, Marylerin ve Georgelerin eliyle olacaktır. Bu durumda elimizdeki elmasların kıymetini bilmemekten dolayı, hesabımız çok daha çetin geçecektir.

Tesanüdü bozmadan bu hakikatleri önce kendi muhtaç gönüllerimize sonra da bütün insanlığa ulaştırma himmeti ile çalışmalıyız. Bizim vazifemiz gayret, netice ise Allah’a aittir.

11.10.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (04.10.2009) - Cehennemî bir azap; haset

  (27.09.2009) - Kalbe konan bir dünya, insanı insaniyetten etmektedir

  (13.09.2009) - Kürt değil, Türk açılımı

  (06.09.2009) - Ramazan ve akl-ı muad (mead)

  (30.08.2009) - Davranış ve duygunun ölçü ve ayar zamanı-2

  (23.08.2009) - Davranış ve duygunun ölçü ve ayar zamanı

  (16.08.2009) - İnsanlığın ihtiyaç duyduğu eğitim modeli: Resûlullah’ın (asm) terbiye metodu

  (09.08.2009) - Dinin elinde eriyen nefis, ya da nefsin elinde eriyen din

  (02.08.2009) - Büyük dâvâlar, ciddî insanların omuzlarında büyür

  (26.07.2009) - Kibir, Rabbi unutma alâmetidir

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.