06 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Şefkat kahramanları (19)


A+ | A-

Hatice Yıldız (1904-1982)

Bediüzzaman Hazretleri’nin Kastamonu’daki sürgün hayatı sekiz yıl sürer. İlk üç ay karakolda nezaret altında, akabinde ise karakol karşısındaki bir evde daimî göz hapsinde tutulur.

Halk “Şehre sürgün bir hoca gelmiş!” diyerek ne yapıp edip ona ulaşmaya çalışırken böylece Risâle-i Nur da elden ele yayılmaktaydı

Kastamonu’da keyfî zulümler…

Daha önce hatıralarını aktardığımız Fatma Aydoğdu Ural o yılları şöyle anlatmakta:

“Üstad Hazretleri Kastamonu’da iken, başına şapka giymiyor diye valiye şikâyet ediyorlar. Vali hemen Üstadı çağırtıyor. Yalnız kalınca, sarığı çıkarıp şapka giymesi gerektiğini söylüyor. Üstad Hazretleri öyle hiddetleniyor ki, gözleri şimşekler çakarak işaret parmağını valiye doğru uzatarak ‘Mithat, Mithat! Bu sarık başla beraber çıkar’ diyor boynunu göstererek. Vali öyle bir dehşete kapılıyor ki, ‘Alın götürün bu adamı!’ diye bağırıyor…”

Evet, o yıllarda Kastamonu Valisi olan Mithat Altıok, Üstada şapka giydirmeyi başaramamıştır. Ama onu olabildiğince rahatsız etmeyi de elinden geldiğince yapar…

Zulmedenler…

Polis memurlarının bir kısmı, Bediüzzaman Hazretlerine, âmirlerine yaranmak için keyfî zulümler uygularlar.

Bunlardan bir tanesi de Hafız Lütfü’dür.

Onu, Latif Salihoğlu’nun 1990’lı yıllarda Yeni Asya gazetesi’nde yayınlanan Hacı Ahmet Binekli 1 ile yaptığı sohbetten tanıyoruz: “Üstad’a muhalif ve düşman bir komiser vardı. İsmi Hafız Lütfü idi… Ankara’dan aldığı direktiflerle Üstadı mütemadiyen taciz ederdi. Bir defasında oldukça ileri gitti ve Üstad’a ‘Kürd Said! Senin bu sarığını boynuna asıp şehrin sokaklarında gezdirir, rezil ederim. Biz şapkayı getirdik, takmıyorsun. Türkçe ezana aldırış etmeyip, hâlâ Arapça okuyorsun. Kılık kıyafetini değiştirmiyor ve bizim kanunlarımızla adeta alay ediyorsun. Diğer bütün hocalar değiştiler. Senin bu inadını kıracağımı iyi bilmelisin. Şimdi sarığını boynuna dolayıp götüreceğim seni…’ deyip Üstadın üzerine yürümeye teşebbüs edecekti ki âniden bir sancı ile kıvranmaya başladı… Adamın sancısının giderek şiddetlendiğini gören polisler, hemen kollarına girerek onu hastaneye götürdüler. Hastane onu Ankara’ya sevk etti. Ankara’ya doğru yola çıkan ambulans, Kastamonu il sınırlarını geçinceye kadar komiserin feryadı etrafı çınlatıyor, hududu geçince adamın hiçbir rahatsızlığı kalmıyordu. Böyle olunca geri dönüyorlar, sancı tekrar başlıyor. Tekrar yola çıkıyorlar hududu geçince sancı kesiliyor, geri dönüyorlar… Böyle birkaç kez tekrarlanınca Ankara’ya gitmekten vazgeçilip Kastamonu’ya dönerken yolda can veriyor komiser…“

Merhametli komiser Şükrü…

Evet polis memurlarından, komiserlerden bir kısmı da şehre sürgün gelen bu misafire karşı derin bir hürmet ve hizmet etme arzusu duyarlar.

Komiser Şükrü Yıldız da bunlardan bir tanesidir…

Memleketi Urfa’dan tayini Kastamonu’ya çıkmış. Hanımı ve çocuklarıyla birlikte bu şehre yerleşmiştir. Oğlu Dr. Ali Yıldız’ın ifadesiyle 2 “İbadetinde olan birisi değildir, ama inanca saygısı vardır” Hanımının, Bediüzzaman Hazretlerine elden geldiğince yardım etme isteğine hiçbir zaman ses çıkarmaz, izin verir, destek çıkar.

Hatice Yıldız, onu tanıyanların ifadesiyle “Urfalı Hatice Anne” kimi zaman Bediüzzaman Hazretlerinin çamaşırlarını yıkar, kimi zaman elbiselerini yamalar, kimi zaman da yemeğini pişirir.

Amirleri, Komiser Şükrü Yıldız’a hanımının bu hizmetlerinden dolayı pek çok defa sıkıntı verirler. Buna rağmen o yine de tavrını değiştirmez…

Zira kızı Emine Bozbayındır’ın ifadesiyle Bediüzzaman Hazretleri ona “Vazifeni yap, Allah’a tevekkül et, seni ihbar eden, kendisi zarara uğrar” demiştir.3

Hıristiyan bir hanımken…

Bediüzzaman Hazretlerinin bu fedakâr hanım talebesinin hayatını araştırırken, onu diğer hanım talebelerden ayıran en önemli özelliğin mühtedî bir hanım olduğunu öğrenmemdi. Hatıralarını daha önce sizlerle paylaştığımız Şükran Demirel, yaptığımız görüşmede onun İslâmı kabul etmiş, Ermeni asıllı bir hanım olduğunu söylemişti.

Aynı gerçeğe, araştırmacı yazar Nuriye Çeleğen’in kitabında da rastladım.

Oğlu Dr. Ali Yıldız anlatıyor:

“Annemin babası Ermeni idi… Babam Osmanlı devrinde zaptiye idi. Ermenileri tehcir vazifesi alanlardan. Annem o sıralarda ‘Ben Ermenilerle gitmek istemiyorum. Müslümanlarla kalmak, Müslüman olmak istiyorum’ diye ağlıyormuş. Babam annemle evlenmiş. Anneannem, annemi almak için çok uğraşmış. Kızının Hıristiyanlıktan dönmesine bir türlü razı olmamış… Said Nursî polis karakolunun karşısındaki ahşap evin ikinci katında gözetim altındaydı. Bir gün annem beni de ona götürmüştü. Zaten ya bizimle veya kız kardeşimle yanına giderdi. Annem fevkalâde bir kadındı. Çok dindardı. Said Nursî’nin eserlerini okur ve yazardı (…) O ermiş bir kadındı. Vefat edeceği zaman ‘Annem ezanı çok severdi. Ruhunu her halde ezan okunurken verecek’ dedim. Pencereleri açtık. Ezan okunurken ruhunu teslim etti.”

Urfalı Hatice Anne’yi tanıyanların dilinden …

Bediüzzaman Hazretlerinin, bu yönüyle ilginç talebesini kendileriyle görüştüğümüz onu tanıyanların dilinden dinleyelim.

Şükran Demirel anlatıyor:

“1959’da İstanbul’da ilk hanımlar dersini başlattığımız zaman, Üstadımızın da izniyle Kastamonulu Ulviye Hanımı çağırmış, bize yardımcı olmasını istemiştik. İlk dersimizde on tane hanım vardı. Bir tanesi de Hatice Anneydi. Dersleri çok dikkatli, ağlayarak dinlerdik. Hatice Annedeki ihlâs, samimiyet bir başkaydı. İstanbul’daki ilk küçücük evimizi çok beğenirdi. Yeni taşındığımız ev daha genişti, ama ‘O feyiz yok bu evde’ derdi.

İki kızı, iki oğlu vardı. Özellikle Emine’sinden çok memnundu. Üstad Kastamonu’da iken Üstadın yanına sıkça girer çıkarmış Emine. Polis kızı, hem de küçücük diye ilişmezlermiş. Ama her geldiğinde Üstada koltuğunun altına tashih için kitap getirir, çıkarken de tashih edilmiş kitapları götürür, annesine teslim edermiş. Hatice Teyze de sahiplerine ulaştırırmış.

Diğer evlâdlarına çok üzülürdü. Bir oğlu doktordu, diğeri yazardı. Kızlarından bir tanesi de öğretmendi. Çoğu zaman derslere onlara haber vermeden, gizlice gelirdi. Öğretmen kızının yanında kalırdı. Derse giderken uğrar, onu evden alırdım. ‘Kızım duymasın’ diyerek yavaşça, çekinerek çıkardı evden.”

Ali Demirel anlatıyor:

Hatice Hanım, eşimle çok iyi anlaşırdı. Ailesinin Ermeni olduğunu anlatırlardı. Güney illerinden birinde Osmanlı zamanında tehcirde göç ederken, o gitmek istemiyor, kalıyor. Sonra da evleniyor. Müslüman oluyor.

Üsküdar’da onun cenaze namazında bulunmak nasip oldu. Çok değerli bir hanımdı…

Semra Yenialp anlatıyor:

İstanbul’da hanımların ders yaptığı, sık sık bir araya gelip sohbet ettiği mekânlardan bir tanesi de Yenikapı’daki Ekrem Yavuztürk’ün evidir. Eşi Ümmü Gülsüm Hanım, haftanın bir günü sırayla dolaşan hanımların nur derslerini titizlikle takip eder, evinde dostlarını sık sık ağırlar. Küçük kızı Semra Yenialp’in ifadesiyle Hatice Yıldız ile “ahiret kardeşi” olmuşlardır. Hatice Yıldız, Ümmü Gülsüm Hanıma sıkça gelir, dertlerini sevinçlerini paylaşır ahiret kardeşiyle. Her defasında gülümseyerek, şükürle anlattığı bir hatırası vardır.

Dinleyelim: “Hatice Anne, Kastamonu’da iken Asiye Mülazımoğlu ile tanışır. Asiye Annenin eşi de Hapishane Müdürüdür. Birbirlerini çok severler ve aralarında sıkça ‘Allah nasip etse de birlikte hacca gidebilsek’ lâfı geçer. Tabi ikisinin de eşi memur olduğu için zaman geçer, tayinler çıkar, birbirlerinden ayrı düşerler. Yıllar sonra Hatice Anneye hacca gitmek nasip olur. Kâbe’yi tavaf ederken o kadar kalabalıkta, arkasından devamlı kendisini takip eden bir baston sesi duyar. İçinden ‘Asiye’min baston sesine de ne kadar benziyor’ diyerek başını çevirmesiyle birlikte iki arkadaş göz göze geliverirler. Şaşkınlıkla birlikte, birbirlerine sarılıp sevinç gözyaşları dökerler. Allah’a şükrederler…”

Hatice Anne, Kilis’te evli olan kızı Emine’den çok memnundu, ama diğer evlâtları için ağlayarak hidayetlerine duâ ederdi… Kocası, sinirli bir zatmış, ama Hatice Annenin Üstada hizmetlerine de ses çıkarmaz, her defasında “O mübarek bir hocadır” dermiş…

Hatice Anne İstanbul’da öğretmen olan kızının yanında kalırdı.

Şerife Yüksel anlatıyor:

Daha önce hatıralarını sizlerle paylaştığımız Şahide Yüksel’in gelini Şerife Yüksel de kayınvalidesinin Hatice Yıldız’a olan muhabbetini ilginç bir hatırasıyla aktarıyor:

“Bir gün salonda otururken aniden pencerenin etrafına çok sayıda güvercin doldu. Bu alışılmadık bir olaydı. Birdenbire kayınvalidem mahzunlaştı, fısıltı halinde ‘Urfalı Teyzeyi kaybettik. Allah rahmet eylesin’ dedi. Ertesi gün dostlarından Urfalı Hatice Yıldız Teyzenin vefat haberi geldi.”

Kaynaklar:

1- Hacı Ahmet de Şark Vilayetlerinden Kastamonu’ya sürgün edilenlerden bir tanesidir. Kendi ifadesiyle şehre “Hiçbir şeysiz ve perişan bir halde” gelirler. Bunu duyan Bediüzzaman kendi oturduğu evi boşaltarak onlara verir.

2- Nuriye Çeleğen, Hanımların Gözüyle Bediüzzaman, Yeni Asya Yayınları, 1995 Baskısı. 3- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 5, s. 172, Yeni Asya Yayınları, 1992 Baskısı.

4- Necmeddin Şahiner, a.g.e.

“Annemin Said Nursî’ye bağlılığı ölünceye kadar devam etti”

Yazar Bekir Yıldız’ın (1933-1998) kaleminden

annesi:

“Annemin Said Nursî’ye bağlılığı ölünceye kadar devam etti. El yazma kitaplarını ömür boyunca okudu. Basılı kitaplarını ‘posta’ vazifesini üstlenerek gizli gizli dağıttı” diyen edebiyatçı Bekir Yıldız, sol düşüncenin önde gelen isimlerinden bir tanesiydi.

Bediüzzaman Hazretlerinin Kastamonu sürgününde, küçücük bir çocukken annesi ve kardeşleriyle birlikte ziyaretlerinde bulundu.

Son Şahitler kitabının yazarı Necmeddin Şahiner’e bu ziyaretlerinde Said Nursî’nin kendisine iltifatlar ettiğini anlatmıştır.4

Yazmış olduğu hikâyeler ve romanlarla ülkemizde bir çok edebiyat yarışmasında birincilikle ödüllendirildi. Roman ve hikâyelerinden bir kısmı sinemaya aktarıldı.

Bekir Yıldız’ın hayatının sonlarına doğru kaleme aldığı ve kendi ifadesiyle “aslında ömrünün tüm safhalarını anlattığı” “Halkalı Köle” romanında, annesi ve babasına dair tesbitler de yer alır:

Romanda yazarın annesi, sekiz yaşına kadar ailesinin yanında büyümüştür. Daha sonra ailesini ve yakınlarını kaybeden bu küçük kıza on üç yaşına gelinceye kadar peçeli bir kadın bakar. Bu kadın, kızın saçlarının kızıl renginden dolayı ona kızıl saçlı kız adını takmıştır. Sonra bu kız evlenmiş, çocukları olmuştur. Çocuklarından bir tanesi de yazardır. Yazarın annesinin devamlı yanında taşıdığı yemyeşil bir tespihi vardır. Durmadan duâ eden, namaz kılan, iyi yürekli bir kadındır. Oğluna, torunlarına çok bağlıdır. Onları çok sever…

06.06.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.05.2010) - Şefkat KahramanlarI (18)

  (23.05.2010) - ŞEFKAT KAHRAMANLARI (17)

  (16.05.2010) - Şefkat kahramanlarI (16)

  (09.05.2010) - Şefkat kahramanları (15)

  (02.05.2010) - Şefkat kahramanları (14)

  (25.04.2010) - Şefkat kahramanları (13)

  (18.04.2010) - Şefkat kahramanları (12)

  (11.04.2010) - Şefkat Kahramanları (11)

  (04.04.2010) - Şefkat kahramanları (10)

  (28.03.2010) - Şefkat Kahramanları (9)


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.