Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Cemaatler, MGSB, AKP |
Laiklik adına dine mesafeli, hattâ yer yer karşı bir dünya görüşünü savunan elitlerin halka soğuk bakışının en önemli sebeplerinden biri de halkın ekseriyetinin, bir kısmı tam olarak yaşayamasa ve gereklerini yerine getiremese dahi, dine sıkı sıkıya bağlı olması. Ve bunda cemaatlerin çok büyük katkısı var. Cemaatler, devletin, kontrol altında tutarak yönlendirdiği resmî din örgütü aracılığı ile oluşturmaya çalıştığı “dikta zihniyeti ve rejimiyle barışık, bid’alara teslim olan, tavizkâr dindar” modeline karşı sivil ve özgür bir din anlayışının ortaya çıkıp gelişmesinde önemli roller üstlendiler. Onun için, bürokratik iktidar tarafından “yasadışı yeraltı örgütleri” olarak görülüp ya amansız bir takip ve baskı altında tutuldular veya gizli pazarlıklarla denetim altına alınmaya çalışıldılar. Gerek tek parti devrinde, gerek ihtilâl dönemlerinde bir kısım cemaatler, hattâ—devrim kanunlarıyla getirilen yasağa rağmen—bazı tarikatlar “himayeye mazhar” olurken, bazıları, ısrarla üzerlerine gidilip dağıtılmaya ve imhaya çalışıldı. Ve ayrıca, hedefteki cemaatleri, içlerine fitne sokarak bölüp parçalama planları tatbik edildi. Bu planlarda en etkili araç ve tuzaklardan biri ticaret, biri de siyaset oldu. Bunların cazibesine kapılan kimi cemaat mensupları, başlangıçta daha fazla hizmet düşüncesiyle halisane girdikleri yolda ilerlerken, bir yerden sonra cemaat olma özelliğini dahi kaybetme noktasına geliverdiler. İş ve ticaret hayatının bütün alanlarına el atıp holdingleşme veya partilerle adeta özdeşleşme raddelerine varan eğilim ve hevesler, araçları amaç haline getirerek, çıkış noktasından ve orijinal kimliklerden uzaklaşmayı netice veren bir değişim, yozlaşma ve dejenerasyona yol açtı. Ticarîleşme heveslerinin iflâslarla; hizmetlerini ve hattâ varlığını parti ve iktidara endeksli kılmanın ise, o parti ve iktidar şu veya bu sebeple sarsılıp çöktüğünde o hizmetlerin de sekteye uğraması ile sonuçlandığının örneklerini yakın zamanda çok gördük. Bunlardan ders almak lâzım. Ayrıca, münhasıran manevî hizmetlere odaklanması gereken cemaatlerin iştigal alanına bunların dışında hiçbir dünyevî, ticarî, siyasî, maddî, manevî... hesabın gölgesi düşmemeli ki, o hizmetlerin ruhunu oluşturan ihlâs zedelenmesin. Zira ihlâs bozulursa hizmetlerin tesiri kırılır. Son günlerde, Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde yapılması öngörülen değişiklikler bağlamında, cemaatlerin iç tehdit olmaktan çıkarılması konusu yine gündemde. (Bu husustaki düşüncelerimizi son olarak geçtiğimiz 21 Mayıs günü çıkan “MGSB değişecek mi?” yazımızda ifade etmiştik.) Aslında cemaatleri iç tehdit sayan anlayış, aynı zamanda onların bir kısmıyla yukarıda bahsettiğimiz şekilde gizli pazarlıklar yürüterek, ikiyüzlü ve gayri samimî bir tavır ortaya koyuyor. Gerçi baskı rejimlerinin genel karakteri bu. Hem kendileri, kendi çıkar ve hesaplarına göre “değişken ve yanar döner” politikalar uyguluyor, hem de toplumu ikiyüzlü olmaya itiyorlar. Gelinen noktada bu gerçek ayan beyan ortaya çıkmış durumda. Onun için, gizli belgelerdeki “iç tehdit” tanımlarının da bir ciddiyeti kalmadı. Buna karşılık ticarîleştirme, siyasîleştirme veya STK’laştırma gibi yöntemlerle cemaatleri aslî kimliklerinden uzaklaştırma, genleriyle oynayarak dejenere etme taktiklerinin, çok daha tahripkâr sonuçlarıyla birlikte ciddiyetle masaya yatırılıp mercek altına alınması ve tahlil edilmesi lâzım. Bu ve benzeri taktiklerle cemaat olma niteliği zayıflatılmış ve içi boşaltılmış birliktelikler, resmî ideolojiye dayalı derin yapılar için tehdit olmak şöyle dursun, onların ömrünü uzatan birer unsur haline geliverirler. Ki, asıl tehlike burada. Şerif Mardin’in evvelce defaatle aktardığımız ve AKP iktidarını “Kemalizmin başarısı” olarak değerlendiren tesbiti, bu tehlikenin altını çiziyor. Çünkü cemaatler sözünü ettiğimiz tuzaklara en çok bu dönemde muhatap oldu ve yakalandı. Ve maalesef çoğu hâlâ bunun farkında değil... 07.07.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (03.07.2010) - Vizede son durum (02.07.2010) - Ergenekon nereye? (01.07.2010) - Fitneyi bitirmek için (30.06.2010) - Şimdi de ''yanlış ateş'' (29.06.2010) - İmralı muamması |