Hz. Abdullah b. Abbas (ra) şöyle der: “Resulullah (asm) bir hasır üzerinde uyumuştu. Uyandığı zaman mübarek yüzlerinde hasırın izleri belli olmuştu. Dedim ki:
Yeni Asya Neşriyat Araştırma Ekibi
“Yâ Resulallah! Size yumuşak bir yatak verseydik!”
Şöyle buyurdular:
“Dünya benim neyime! Benim dünya ile alâkam ağaç altında biraz gölgelenip sonra da kalkıp yoluna devam eden adama benzer.” (Tirmizi, Zühd, 44, İbn-i Mâce, Zühd, 3.)
Dünya emeli genç ve ihtiyar demeden insanları oyalar. İnsan ihtiyarlasa da nefis genç kalır.
Peygamberimiz (asm) buyurdular:
“Yaşlı kimsenin kalbi uzun ömür hususunda gençtir.” (Tirmizi, Zühd, 29) Sonra gaflet içinde ölüm onu yakalar da helâk olur.
Evet; “Zemin yüzü, acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik konmak ve geçmek için bir handır. Her bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölümün hayattan ziyade bir istediği vardır. (Şuâlar, 164)
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîmde şöyle buyurur: “Bir gün bakarsın ki ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur.” (Kâf Sûresi, 19) Bunun için Hz. Ömer (ra) kendisine ölümü hatırlatan bir adamı para ile tutmuştu. Onun görevi muhtelif yer ve zamanlarda ölümü hatırlatmaktı. Sonra Hz. Ömer’in (ra) saçlarına aklar düştü. Bunlar ölümü kendisine hatırlattığı için o adamı bıraktı. “Beyaz kıllar ölümün keşif kollarıdır. Bu vazifeyi artık onlar yapmaktadırlar” dedi.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri şöyle der: “Dünya durmuyor gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının üzerinde tulû etmiştir. Vücudunda tavattun etmeye başlayan hastalıklar ölümün keşif kollarıdır. Maahaza ebedi ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet ancak bu dünyadaki sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-i bakîden hiç haberin yok. Ölüm sekerâtı uyandırmadan evvel uyan!” (Mesnevî-i Nuriye, 111