Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı sık sık eleştiriyoruz. Bu sefer tebrik edeceğiz. Haklının hakkını teslim etmek de bizim işimiz.
Şunun için: “Ben hâkime hâkim demem, hâkim avukata veya vatandaşa kapısını kapatırsa” dedi de ondan. Bu kadar net ve sert demedi ama hemen hemen buna yakındı.
Avukatlarla ve vatandaşla görüşmeyi şu ya da bu sebeple ya da bahaneyle reddeden savcılar ve hâkimler meselesi uzun zamandan bu yana yargı camiasının gündeminde. Ama Bakan’ın bu açıklaması adeta bomba tesiri meydana getirdi.
Avukatlarla görüşmeyi kategorik olarak reddeden hâkimler için şunları söyledi:
“Niye görüşmüyorsun? ‘Tarafsızlığın, bağımsızlığın nedenidir’, ‘Filan şunu der’... Sizin görüşmenize göre insanlar sizi değerlendiriyorsa yandınız zaten. Ama bilin ki sizi verdiğiniz kararlara göre değerlendiriyor insanlar. Kararlarınız adil olduktan sonra, istinaftan geçtikten, Yargıtay ve Danıştay’dan geçtikten sonra sizin kiminle görüştüğünüzün bir kıymeti var mı? Ama bakıyorum, pek çok yerde kapısına ‘Avukatla görüşülmez’ diye yazı yazan, maalesef meslektaşlarımız çıktı. Hâkim olabilir mi böyle birisi? Hâkim olamaz. Ama mesleğe girmiş.”
Gerçekten, mesela devletle vatandaş arasındaki bir davayı gören bir hâkimin avukatla görüşmemesinin nasıl bir gerekçesi olabilir? Zamanı azsa kısa görüşsün ama görüşsün. Ne zararı var?
İki denk taraf arasındaki bir davayı yürüten bir hâkimin taraflardan biriyle ya da avukatıyla diğerinden habersiz olarak ve kapalı kapılar ardında görüşmesi ise ayrı konu. Bu gerçekten de yanlış. En azından şık değil.
Ama bu ihtimalde de riski bertaraf etmenin yolu belli.
Hâkim, adliye denilen yerde tek başına oturan zavallı biri değil ki. Adı üzerinde; hâkim. En azından adliyeye hâkim. Kendi personeline hâkim. Kendisiyle görüşmek isteyenlere kapıyı kapatmak yerine yalnız görüşmemenin yollarını bulabilir. Hatta tarafları birlikte görüşmeye davet edebilir.
(Bir hatıra: Bilirkişi olarak görev yaptığımız bazı davalarda taraflardan birinin avukatı bizimle görüşmek istediğinde “görüştüğümüzde bize söyleyeceğiniz her şey dosyada vardır, nasıl olsa dosyayı inceleyeceğiz, endişe etmeyin, yani aslında görüşmemize gerek yok ama dosyanın hâkimi uygun bulur da bize ‘görüşün’ talimatı verirse elbette görüşürüz, neden olmasın ki” diyerek bu tür taleplere nazikçe kapıyı kapatırdık. Sonrasında hâkimden bu yönde izin alabilene de biz rastlamadık!)
Bakan Bekir Bozdağ’ın vatandaşla görüşmeyi reddeden hâkimler ve savcılar hakkında söyledikleri de şöyle:
“Lütfen kulağınızı ‘ben hâkime derdimi anlatmak istiyorum’ diyene verin. Onun gözünün içine bakın. Onlara görüş söylemeyin, yol göstermeyin, siz karar verirsiniz. Ama size derdini anlatmak istiyorsa bir anne, bir baba veya herhangi birisi, gelsin, size anlatsın derdini. Emin olun size anlattıktan sonra sizin kararınız onun yüzde yüz aleyhine olsa bile onun sizin adaletinize olan güveni yüksek olur.”
Bu da doğru bir yaklaşım. Meşhurdur; “hâkimin adil olması yetmez, adil görünmesi de gerekir”. Zira yargılama işi sadece bir mantık yürütme faaliyeti değildir. Aynı zamanda bir duygu yönetimi faaliyetidir. Adaletin tecellisi bir duygular demetinin armonik eşgüdümünün sonucudur.
Hâkimlerin ve savcıların dedikodudan uzak kalabilmek ve benzeri gerekçelerle vatandaşın ve onun vekili olarak avukatın adalete erişim hakkını ihlal etmesi aynı zamanda bir insan hakkı ihlalidir.
Önceki gün Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurunun 10. yılında konuşan Başkan Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın da dediği gibi adalete erişim hakkı aynı zamanda bir ülkede insan haklarının da ön teminatıdır.
Ümit ederiz ki hâkimler ve savcılar Bakan Bozdağ’ın tavsiyelerini dikkate alırlar. Aksi halde önümüzdeki günlerde ya da aylarda Anayasa Mahkemesinden bu yönde de insan hakları ihlali kararları çıkması kaçınılmaz hale gelir ve bu da ülkemiz için başka bir utanç vesilesi olur.