Resûl-i Ekrem (asm), daha evvel düşmanlarının kendisine teslim ettikleri emanetleri, hicrete çıkmadan Hz. Ali’ye (ra) sahiplerine teslim etmesi için vererek Hz. Ebubekir’le (ra) yola çıkarlar. Risale-i Nur’daki satırlardan takip edelim:
“..Küffarlar takibe çıktıkları vakit, Sebîr namındaki dağa çıktılar. Sebîr dedi: ‘Yâ Resûlallah, benden ininiz. Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni tâzip eder. Onun için korkarım.’ Cebel-i Hirâ çağırdı: ‘Ya Resûlallâhi ileyye, bana gel.’ Bu sır içindir ki, ehl-i kalb Sebîr’de havf ve Hirâ’da da emniyeti hissederler. Bu misalden anlaşılır ki: O koca dağlar birer müstakil abddir, müsebbihtir ve vazifedardırlar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır ve severler; başıboş değillerdir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 230.)
Müşriklerin ileri gelenleri, Peygamber Efendimizi (asm) yakalayana 100 deve vaad etmişti. Bugünkü hesapla yüz otomobil veya TIR filosu… Bütün izci uzmanları toplarlar ve yola koyulurlar. Peygamber Efendimiz’i (asm) takip ederek mağaranın kapısına kadar gelen müşrikler:
“Şu mağaranın içine de bakalım” derler.
Fakat mağaranın ağzının bir örümcek tarafından ağla örülmüş olması ve iki güvercinin mağaranın ağzında yuva kurmuş olması mağaranın ağzına kadar iz süren müşrikleri şaşkına çevirmiştir. İçlerindeki azılı müşriklerden Ümeyye b. Halef arkadaşlarına bağırır:
“Hâlâ burada ne duruyorsunuz? Orada örümceğin ağ bağladığını görmüyor musunuz? Ben bu ağın, Muhammed doğmadan önce gerilmiş olduğu kanaatindeyim.”
Evet, “Gâr-ı Hira’da iki güvercin ve bir örümcek, bütün Kureyş’e karşı ona nöbettar olup muhafaza ettiler. [Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:349]” (Mektubat, 19. Mektub, s. 159)
“GÜNEŞ GİBİ BİR BÜRHAN”
“O zatın (asm) evvel ve âhir bütün ahvâl ve harekâtı nazar-ı dikkatten geçirilirse, herbir hareketi, herbir hali harikulâde değilse de onun sıdkına delâlet eder. Ezcümle: ‘Gar’ meselesinde, Ebu Bekri’s-Sıddık ile beraber halâs ve kurtuluş ümidi tamamıyla kesildiği bir anda ‘Korkma, Allah bizimle beraberdir’ [“Üzülme, mahzun olma, Allah bizimle beraberdir” mealindeki Tevbe Sûresi 40. âyetten iktibas.] diye Ebu Bekri’s-Sıddık’a verdiği teselli ve tavk-ı beşerin fevkinde bir ciddiyetle, bir metanetle, bir şecaatle, havfsız, tereddütsüz gösterdiği vaziyet, elbette sıdkına ve nokta-i istinadı olan Hâlıkına itimad ettiğine güneş gibi bir bürhandır.
Kezalik, saadet-i dareyn için tesis ettiği esaslarda isabet etmiş olduğu ve izhar ettiği kavaidin, hakikatle muttasıl ve hakkaniyetle yapışık olduğu, bütün âlemce mazhar-ı kabul ve tasdik olmuş ve olmaktadır.
İhtar: O zatın (asm) ahval ve harekâtı birer birer, yani tek tek onun sıdk ve hakkaniyetini gösterirse, heyet-i mecmuası onun sıdk-ı nübüvvetine öyle bir delil olur ki, şeytanları bile tasdike mecbur eder.” (Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’câz, s. 161.)
Ve müşrikler mağaradan uzaklaşırlar.