Tedbir alınmazsa, önümüzdeki yaza 3. korona salgını dalgası gelecek! Kâinatta “sünnetullah, âdetullah, tekvini şeriat, şeriat-ı fıtriye” denen İlâhî kanunlar her zaman caridir ve asla bir değişiklik olmaz.  

Sevgi, şefkat, hüsn-ü zan, iyilik gibi müsbet ve yüce hasletlerin mükâfatları peşin olduğu gibi, düşmanlık, öfke, hased, haksızlık ve zulmün de cezaları peşindir… Bu fıtrat kanunlarına binaen, “koronavirüs salgını vak’aları ile sair belâ ve musîbetler kesinlikle artacaktır!” hükmünü verebiliriz. 

“Temizlik/hijyen, maske, fizikî mesafe gerektiğinde karantinanın” yanında en önemli tedbir insan hak ve hürriyetlerine saygı, yaratılanlara merhamet, isyan, sapkınlık, zulme son vermek ve adalettir. Çocuk sineğin, kelebeğin hayatına saygı göstermez, öldürürse zulmeder; düşer kafası kırılır. Aslan ceylanın yavrusunu parçalar-fıtrî rızkı leşler, yaşlı ve hasta hayvanlardır, zira temizlikçi memurudur aynı zamanda-avcı da onun yavrularını vurur! Böylece heryerde fıtrî adalet mutlak yerini bulur.   

Şimdi empati yapalım, kendimizden pay biçelim veya içe bakış metoduyla bakalım: Aşırılıkları yüzünden başta çocuk, kardeş, akraba, komşu, arkadaşlarımızı veya alacaklılarımızı önce güzellikle uyarmaya çalışmaz, ikaz etmez miyiz? Eğer aldırmazlarsa, ikaz ve mesajın şiddetini arttırmaz mıyız? Öyle değil mi? 

Bu hikmet dünyasında çoğu kez zulüm, isyan, ahlâksızlık ile musîbetler arasında sebep sonuç ilişkisi vardır. İsyan ile zulmedenler ve bunlara açık-gizli destek verenler musîbet ve belâların gelmesine fetva verdirirler. 

Hz. Nuh’un kavmi, tufan ile, Ad ve Semud Hz. Hud ve Salih’e (as) isyan edip inkârlarında ısrar ettikleri için rüzgâr ve ses musîbetleriyle helâk oldular. Sodom halkı ahlâksızlık ve haddî aştıkları için gökten yağan taş yağmuru ile yok olmadılar mı? 

Nemrud, Hz. İbrahim’e, Firavun Hz. Musa’ya isyan ve halka zulüm yaptıkları için biri sinek istilâsıyla, diğeri ordusuyla birlikte denizde boğularak cezalarını çekmediler mi? 

Roma’da Pompei şehri ahalisi, zulüm sayılan ahlâksızlık ve sefahatte çok ileri gitmeleri sebebiyle Allah’ın gazabına uğrayarak, yakınlarındaki Vezüv Yanardağı’nın püskürttüğü lavların altında kalarak helâk olmadılar mı?