Geçmiş hassas ve çalkantılı dönemlerde siyaset yoluyla dışarıdan inanılmaz maddî manevî şiddetli baskılar yapıldı, rüzgârları estirildi; millet olarak çalkalandık, kimilerimiz savruldu...
Bizim de yaşadığımız büyük-küçük ve orta ölçekli siyasî ve ekonomik depremlerden bazıları şunlar: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 1982 Anayasa referandumu, 1990 (içimizdeki tam münafıkane bir darbe), 1992, 28 Şubat 1997, 2001 krizi, 2002 “dindar siyasalcılar iktidarı) 2005-2006, 2008 (ekonomik kriz) 2010 göstermelik anayasa referandumu, 2011-2014 cemaatleri birbirine kırdırma operasyonları, 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsü ile 20 Temmuz’da ilân edilen OHAL ile başlatılan “açık-gizli kayyım” atamaları…
Şimdi de seçim sath-ı mailine girildi. Yaz ufkunda seçim gözüküyor. Her seçim arefesinde ve hassas dönemlerde olduğu gibi önümüzdeki aylarda siyaset yoluyla dışarıdan inanılmaz maddî manevî baskılar gelebilir. Bu dalgalar, “ehl-i dünyanın hafiye ve propagandacıları” vasıtasıyla bizim sahillerimize kadar ulaştırılabilir.
Bediüzzaman, tedbirli, dikkatli ve müteyakkız olmanın yollarını, içtimaî, siyasî ölçü, prensip, strateji ve hizmet metotları Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’den çıkarmış, hem bizi, hem ehl-i imanı açık ve net ifadelerle de ikaz etmiştir.
Bazıları şöyledir:
“Hem zındıka, nifak hâsiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip, sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır.” (Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, Enstitü/internet, s. 155)
“Dehşetli bir parmak buraya, hususan altıncıya karıştırdığı” gibi, bizim içimize de parmak sokup karıştırırlar. (Bediüzzaman, Şuâlar, Enstitü/internet, s. 444)
“Gizli düşmanlarımızın planı mabeynimize bir soğukluk vermektir.”
“Aziz, sıddık kardeşlerim… Ben şiddetli bir işaret ve mânevî bir ihtarla, Risale-i Nur’un hatırı ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli yeni bir yaramızın tedavisine çalışınız. Çünkü gizli düşmanlarımız iki plânı takip edip, biri beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi mâbeynimize bir soğukluk vermektir.” (Bediüzzaman, Şuâlar, Enstitü/internet, s. 444)