Hâkim zulme yönelince,
Hakkı tutmak başa düştü,
Bu yol sırattan da ince,
Zulme çatmak kaşa düştü.
Kimi “sevr”, kimi “hut” kırar,
Kimi gönül, kimi put kırar,
Üstadım nasıl pot kırar?
Anlamayan tuşa düştü!
Muhabbet, dostluk anları,
En ulvî heyecanları,
Siyaset yakar canları,
Vicdan, akıl şaşa düştü.
Gördük dünyanın halini,
Üleştik mülk-ü malını,
Ona çıktı en kalını,
Bize ince köşe düştü,
Geldik bâki imtihana,
Kalp, mide, cesed ve hane,
Köy, şehir, ülke bahane;
Zevk-u sefa aşa düştü.
Cehl-i âlim tuhaf insan,
Aldanır ona saf insan,
Mazlûmlara insaf insan,
Dedik amma boşa düştü!
Gafil aşkı bulur mu ki?
Nan’ı on’a böler mi ki?
Kul hakkını bilir mi ki?
Haslet isar eşe düştü.
İkidir dendi şeriat,
Biri din, biri tabiat,
Hangisine var itaat,
Neticesi boşa düştü.
Bilir misin, tevekkül ne?
Kanaat ne, kim nümune?
İttiba hak Resulüne;
Genç, ihtiyar yaşa düştü.
Allah için orda, burda,
Gâhi dostta, gâhi yârda,
Yanar durur kışta, karda,
Pervane ateşe düştü.
Çekme elem vara-yoğa,
Haklı bakmaz aza-çoğa,
Tırmananlar azdır dağa,
Yolumuz yokuşa düştü.
Kur’ân dedi, iman dedi,
Allah yolunda cihadı,
Varsın bilinmesin adı,
Tebliğ yüzden beşe düştü.
Yürü kardeş hizmet diye,
Kondu omza bu hediye,
Allah aşkı duya duya,
Yola çıkmak başa düştü.
Ferşad dağı aştı gitti,
Hak hak diye koştu gitti,
Nur aşkıyla coştu gitti,
Şiir yazmak başa düştü.