Kardeşimiz M. Avcı, “Üstadımız, ‘Hem, yüz aç adamın huzurunda kemâl-i lezzetle fazla yenilmez’ (Lem’alar, s. 146.) hususunu yemek-içmekten başka ne ile yorumlayabiliriz?” şeklinde bir sual sordu.
Özetle şunları söylenebilir: Bu da hayatın her safhası, toplumun her katmanında uygulanabilecek bir derinliktedir. Ancak, burada münhasıran yemek-içmek, iktisat ve toplum hayatındaki noktaları nazara veriliyor. Muhabbet, merhamet, hürmet gibi duyguların eksikliği ve topluma yansımalarını başka Risalelerde tüm yönleriyle ele almış. Müspet/olumlu, menfi/olumsuz bütün duygu ve hasletlerin insan ve toplum üzerindeki etki ile fonksiyonlarını aklen, ilmin ele almış, teferruatıyla açıklamış.
“Aç adamın huzurunda kemal-i iştahla” yemenin toplumdaki yansımaları:
“Tabaka-i havâstan tabaka-i avâma sıla-i rahm kopmuştur. Aşağıdan fırlıyor/Sadâ-i ihtilâli, vâveylâ-i intikamı, kin ve hased enîni. Yukarıdan iniyor/Zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâikası.” (Sözler, 649.)
Aşağıdan kin, nefret, düşmanlık; yukarıdan öfke ve baskı! Sonuç: Kutuplaşma ve kaos… Bu olumsuz duyguları da önlemenin çaresi şöyle gösterilir:
“Ehl-i İslâm dünyaya ve hırsa sevk etmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve âsâyişler bununla temin edilmez. Belki mesailerinin tanzimine ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i diniye (dini kaidelere bağlılıkla) ile olur.” (Lem’alar, s. 126.) Ki, gelişme, ilerleme terakki, güven içinde yaşamaya bağlıdır. Gerek müesseselerde, gerek toplumlardaki gelişme, “adalet ve hukukun” hakim olması yanında Üstadımızın ortaya koyduğu şu ölçü ve prensiplere bağlıdır: Mesailerin tanzimi (çalışma hayatının düzenlenmesine, iş bölümü)… Mâbeynlerindeki emniyetin tesisi, yerleşmesi ve teavün düsturunun teshiline yardımlaşma ve dayanışma prensibinin kolaylaştırılması…
Ki, “Hamiyet ise; muhabbet, hürmet (saygı), merhametin (acımanın) netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddıdır.” (Sünühat, s. 81.)