Genç bir üniversite öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Türk Müziği Korosu’nun kapısından çekingen adımlarla girdiğimde, yıl 1992-93’dü sanırım. O güne kadar Türk Müziği adına bildiğim tek şarkı Dede Efendi’nin ‘’Yine bir Gülnihal’’ isimli bestesiydi.
Onu da rahmetli Barış Manço’nun albümünden öğrenmiştim. Hocamız Süheyla Hanım’ın o gün bize geçtiği şarkı kürdilihicazkâr bir eserdi. Ama ne güzel, ne hoş bir melodi. Sözleri şöyleydi: ’Hicri canan kan getirdi dide-i giryanıma /Vermesin Allah bu derdi dostuma düşmanıma /Yıldırımlar indi sandım sine-i suzanıma /Vermesin Allah bu derdi dostuma düşmanıma.
İşte bu müthiş şarkının bestekârıydı Emin Ongan. Bu ismi, o gün, ilk kez işitmiştim. Daha sonra pek çok güzel bestesini öğrendik. Bu vesileyle adı yıllarca hocalığını yaptığı Üsküdar Musıkî Cemiyeti ile özdeşleşen hocanın hayat hikâyesine kısaca da olsa değinelim dilerseniz:
Merhum Emin Ongan 1906 yılında Edirne’de doğmuş. 12 yaşında iken kemana ilgi duyup müziğe başlamıştır. 1927 yılında o zamanki adı Dar’ül-Feyzi Musikî olan Üsküdar Musikî Cemiyeti’ne intisap etmiştir. Tekel İdaresinde idarî görevde bulunmuş, daha sonra Konservatuar Türk Musıkî İcra Heyeti azalığına tayin edilmiştir. 2 Şubat 1985 yılındaki vefatına kadar 50 yılı aşkın bir süre hocalık vazifesini sürdürmüştür. Ardında birbirinden güzel besteler bırakan Emin Ongan, bugün ün kazanmış pek çok sanatçıya da hocalık yapmıştır.
Henüz, müzik eğitimi vermek için konservatuarların olmadığı dönemde Osmanlı musikişinaslarının himmet ve gayretiyle oluşturulan müzik cemiyetleri çok önemli bir görev ifa etmişlerdir. Halen bir çok yerde mevcut bulunan bu fahri müzik okulları, her yaştan farklı kesimlere Türk Müziğini öğreten, sevdiren başlıca mekânlar haline gelmiştir. Bu yazımda bir asra yaklaşan mazisiyle Üsküdar Musikî Cemiyeti’nin tarihçesinden bahsetmek istiyorum.
1918 yılında ‘Anadolu Musikî Cemiyeti’ adıyla telgrafçı Ata Bey tarafından kurulmuş, 1919 yılında Darü’l-Feyzi Musikî Cemiyeti’ ismini almıştır. Cumhuriyetin ilânı ile birlikte ‘Üsküdar Musikî Cemiyeti’ adıyla 1934’e kadar varlığını sürdürmüştür. İmkânsızlıklar dolayısıyla evlerde devam eden çalışmalardan sonra 1939 yılında tekrar kurumsal kimliğine kavuşmuştur. Cemiyetin ilk hocaları arasında Besim Şerif Bey, Selahattin Pınar, Hafız Mehmed Bey gibi isimleri görüyoruz. 1927 yılından 1985 yılına kadar Emin Ongan’ın çalıştırdığı Üsküdar Musikî Cemiyeti Ahmet Özhan’dan Tarkan’a kadar bugün şöhret sahibi olan pek çok sanatçının yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Cemiyetin eğitim öğretim sistemi şu şekildedir:
İlk yıl solfej, usûl, edebiyat, musıkî kültürü, nazariyat ve repertuarla ilgili konular gösterildikten sonra sınavı başaranlar ikinci sınıfa geçerler. 4. sınıfa kadar bu eğitimleri alırlar. Cemiyetin İcra Heyeti’ne ise korist ve solist olarak bu eğitimleri alan başarılı kursiyerleri alırlar.
Bir bestenin hikâyesi
Cenâb-ı Hak kimseyi evlât acısıyla imtihan etmesin. Ederse de sabır ve dayanma gücü ihsan etsin. Aşağıda sözlerini okuyacağınız bestenin hikâyesi de işte böyle bir acıyla ilgili.
Müziğimizin zirvesi Dede Efendi’nin ilk çocuğu Salih 1802 yılında doğmuştur. Ne var ki, Salih henüz 3 yaşında iken vefat eder. Yenikapı dergâhı kabristanındaki bu çocuğun mezar taşının kitâbesi şöyledir: “Musâhib-i Şehryâri Hammâmîzade İsmâil Dede’nin oğlu merhûm ve mağfûr Mehmed Salih Dede’nin ruhıyçün el-Fatiha’’.
İşte Dede Efendi aşağıdaki Beyâti makamındaki bestesini oğluna, mersiye olarak bestelemiştir. Eserin sözleri şu şekildedir:
“Bir gonca–femin yaresi vardır ciğerimde
Ateş dökülürse yeridir serimde
Her lâhza hayali duruyor dîdelerimde
Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde..’’
(Ciğerimde, bir tomurcuk ağızlının yarası vardır. Ateş dökülse yeridir başımda. Hayali her an gözlerimde duruyor. Takdire ne çare ki, kaderimde bu varmış.)
GÖNÜLDEN DİLE
“Mûsıkî hikmete dair fendir,
Bilene bilmeyene rûşendir.
Nice esrarı var idrak edecek
Yeri gelir sîneleri çâk edecek.’’
Erzurumlu İbrahim Hakkı