"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Sarıklı Genç” olmak (2)

Abdurrahman AYDIN
10 Ağustos 2025, Pazar
Burada öncelikle şunu belirtelim ki Üstad Nursî (ra), Sarıklı Genç ile ilgili 28. Mektup’taki ilk yorumunu, belki de nazarı ancak kaderin alt defterleri hükmündeki Levh-i Mahv-ı İspat’a yani kaderin “imkânat sayfalarına” erişen Hulûsi Bey’in rüyasına bakarak yapmış ve bu ilk tabirinde “Hulûsi’yi belki geçecek birisi” demişti.

“Belki” diyerek şartları oluşmadığında böyle alt kaderlerin kaza edilmeyeceğini sanki ihsas etmişti. Çünkü Üstad’ın baştan beri mükerreren dediği, Hulûsi Bey’in “birinciliğini muhafaza” edeceği idi. Zaten Gavs-ı A’zam (ra) da aynını söylemiş, o da sekiz asır geriden izn-i İlâhî ile kaderin yüksek levhalarına baktığında Hulûsî’yi birinci (Üstad’dan sonra ikinci), Hüsrev’i ise beşinci “mertebede” görmüştü.1 Halbuki, Hulûsi ve Sabri, o “Sarıklı Genç” değillerdi ama yine de “birinciler” mertebesindeydiler. Cây-ı ibret!

Sarıklı Genç’lerin mümessili olan Hüsrev Ağabeyin malum velayeti ve Risale-i Nurlar’ın neşrindeki muazzam hizmeti yanında bazı hâlâtı da vardı ki, onu farklı kılmış ve onu “Genç Said” den ziyade “Sarıklı Genç” yapmıştı.

Gerçi Hüsrev Ağabeye “Cemaat-i mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtip tayin edildiğine” dair bir beşaret verilmişti.2  Ancak Üstad sonradan Risalelerin Latin harfleriyle basılmasını istediğinde o buna muhalefet etmişti. Sözler’in ilk (1956) baskısını eline aldığında “çocuklar gibi sevinen” ve Hüsrev’in ziyaretine giden Üstad: “Gençliğin imanını kurtarmak için onlara bir teshilat olmak üzere manevî bir ihtara binaen buna izin verildiğini” söyleyerek kitabı ona ısrarla hediye etmek istemişse de o almamış, “Kardeşim, sizin çekirdekleriniz meyve oldu. Meyveler ağaç oldu. Bunlar hep sizin hizmetiniz” dediği halde o yine kabul etmemişti.3 

Hüsrev Ağabey, Bediüzzaman’a karşı bu muhalefetinin sebebi olarak rüyasında Hz. Ali Efendimizi gördüğünü ve onun emriyle böyle hareket ettiğini söylüyordu.4 

Üstad onun üzerine varmadı. “Hüsrev ve Tahirî gibi, kalemleri Kur’ân’a ve Kur’ân hattına mahsus ve memur” olanlara yeni harflerle Risale yazma işinin verilmemesini, bu işin başkalarına verilmesini istedi.5  Yani Hüsrev Ağabeyin istihdam-ı İlâhî ile olan kabiliyeti dahilindeki bu zevkli “kâtiplik” makamı içinde kalarak yaptığı içtihada saygı gösterdi ve o makamı bırakamıyor ve aşamıyor diye onu zorlamadı ve bunun bir bölünmeye sebep olmasına da meydan vermedi.

Sonra Üstad, bizzat tarif ederek ona yazdırdığı tevafuklu Kur’ân’ı, İtalya’da renkli matbaada bastırmak için ondan istetmiş, Bayram Yüksel’i iki defa gönderdiği halde o elindeki nüshayı vermemişti.6 

Bütün bunlara rağmen Üstad yine de onun gönlünü hoş tutmak ve onu kollamak için olsa gerek, kendine gelen ziyaretçileri, Nur’a adanmışlığı görmeleri için ona da gönderiyordu.7  Hatta bir ara Isparta’da onun evinde yine kalmak istemiş8  ve bunu söylemesi için Terzi Mehmed’i ona göndermişti. “Bir postta iki arslan oturmaz!” cevabı gelince bu çözümden de vazgeçti.9 

Hüsrev Altınbaşak, 1957 seçimlerinde Üstad’ın hilafına Demokrat Parti’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi’ne destek verdi. (Desteklediği HP, bir yıl sonra CHP ile birleşerek Demokrat Partiye karşı “Muhalefet Cephesini” kurmuşlardır.)

Üstad vefat etmeden önceki son Isparta ziyaretinde talebelerini toplayıp lokantadan yemek söylediğinde ve Zübeyir’i de, davet etmesi için 3 defa Hüsrev’e gönderdiğinde o icabet etmemişti.10  Akabinde Üstad’ın, Urfa’da vefat ettiği telgrafı kendisine geldiğinde -Üstad Isparta’yı arzu ederdi diye- defni için Isparta’ya getirilmesini istemiş, bu sebeple cenazeye gidenlere de katılmamıştı.11 

Onun bütün bu tavırları üzüntü vericidir ve elbette yadırganabilir. Buna rağmen Üstad’ın ona hep şefkatli ve iltifatkâr yaklaşımı ise hayret ve ders verici niteliktedir. Belki şu hatıralar da kalan bu son düğümleri çözebilir:

“Sarıklı Genç” rüyasının sahibi Hulusi Bey der ki: “Benim gördüğüm [sarıklı] genç şeklen, beni Hz. Üstad’a ilk götüren ‘Meczup’ lakaplı [velayet sahibi] Şeyh Mustafa idi. Onun çocukça halleri vardı. Fakat bana Üstad Hazretlerini tanıtan da o oldu.”12  Yine Hulusi Bey, bir başka bağlamda Üstad’ın şu sözünü de nakleder: “Meczup Mustafa’yı atmak istedim. Sonra ihtar edildi: ‘Buna acı! Çünkü hâle mağluptur.’”13 

Özetle “Sarıklı Gençler” müteaddittir. İlkleri ve mümessilleri Hüsrev Altınbaşak (rh)’tır. Bunların özelliği, Nur’un sahip ve nâşiri olmaları, fakat bulundukları makam-ı velayetin cezbesiyle müstakil hareket etmeleridir. O yüzden bunlardan sadece ibret alınmalı, cezbe ve şatahat (naz ve arbede) kabilinden sayılacak hallerine takılıp kalınmamalıdır. Zira Üstad Bediüzzaman da, bunların kusursuz olacaklarını değil, kusurları olursa affa müstehak olacaklarını bildirmiş, tenkit edilip dışlanmalarını değil, yalnız bırakılmayıp “kollanmalarını” istemiş ve kendisi de hep öyle yapmıştır.

“[Onların] bu vatan ve millet ve âlem-i İslâma hizmet-i îmaniyeleri ... o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa affettirir. Öyleyse başta Hüsrev olarak, o erkânların hiçbir hareketini tenkit etmemek ve kemal-i ihlâs ve samimiyetle onlara tesanüt ve tam kardeş olmak lazımdır.”14 

Sonuç olarak -muhtemel itirazlara ve başka yorumlara hiç itiraz etmeden- bu fakirin anlayabildiği mana şudur: Sarıklı Gençler, Nurlar’ı “kendi malları gibi” tam sahiplenip büyük bir şevkle hareket eden ve çok büyük hizmetlere vesile olan ama bir şekilde ya manevî hâlâta veya hissiyata mağlup düştükleri, Üstad’ın (veya meşveretin) bazı tembih ve tavsiyelerinin dışına taştıkları ve bireysel hizmete yatkın oldukları için kendilerine hürmet ve şefkatle mukayyet olunması gereken has talebelerdir.

Allah her birinden ebeden razı olsun! Âmin!

Dipnotlar:

1- 8. Lem’a; 2. ve 3. Remiz.

2- Barla L.; s. 281

3- Son Şahitler, s. 15-16 ve 183

4-  İ. Atasoy, Hüsrev Altınbaşak, s. 258

5- 13. Şua

6- Çankırı’lı Ali Vapurlu, Bayram Yüksel’den nakletmiştir.

7- Son Şahitler; IV/217

8- Üstad, 1951’de onun evinin üst katında 3 ay kadar kalmıştı.

9- Isparta’da Üstad’a ev kiralayan Terzi Mehmet Ali Babacan, Ali Vapurlu’ya anlatmıştır. Ayrıca bk. Mehmet Kutlular, İşte Hayatım, s. 76

10- Orhan Ali Yılmaz, Mehmet Kutlular’dan nakletmiştir.

11- İ. Atasoy, Tahiri Mutlu, s. 122; “Bediüzzaman Hazretlerinin Vefatı Esnasında Kimler Vardı” Risale Online internet sitesi.

12- Son Şahitler; I/330-331

13- Son Şahitler; I/337

14- Emirdağ Lahikası; II/46

Okunma Sayısı: 5614
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Şerafettin Birol

    20.8.2025 21:23:05

    Allah razı olsun müstefid oldum.

  • Said Yüksekdağ

    14.8.2025 13:46:49

    Allah razı olsun istifade ettik. Üstadımız son dönemlerinde Hüsrev Ağabeyle mektuplaşmayı kesmiştir. Onu daire dışına atmadığı gibi eskisi gibi de olmamıştır. Kendi halinde bırakmıştır. Rabbim bizleri ihlastan istikametten ayırmasın.

  • Toygar

    13.8.2025 14:02:02

    Yorumları okuyunca, bu davanın hangi ellerde bulunduğunu anlamak daha kolay oluyor. Yazının yanlışlığını ispat etme yarışına girenler, beşeriyet ve dâvâ meselesinin nasip ile olduğunun farkına varamadan, 'ben böyle olmak istemem' diyenler, konuyu ilk defa duyanlar, (benim gibi) bu kadar detaylı bilmeyenler vs vs.. Yazıya itiraz ruhumuzda var ya hani, yorumlara ettiğim itirazdan biliyorum :)) Bir kere de anlamaya çalışsak olmuyor mu? Kendimi bulur gibi oldum yazıdaki tariften. Sarıklı genç miyim ne! Kötü bir şey değilmiş sonuçta :))

  • Halil

    10.8.2025 21:58:14

    O halde meseleyi böyle anlamak lazım ki, bu hususu mücmel olarak bilmek yeterlidir, yani artık şu kişi, bu kişi demek durumunda kalıp şahıs peşinde koşmamak gerekir, zaten hz. İsa’yı herkes tanımayacak, iman kuvvetiyle ona yakın olanlar ancak tanıyabilecekler, onlar da, onun sırrını faş etmeyeceklerdir, çünkü sırrullahtır, hayatı, göğe çekilmesi, ölümü hep sırlıdır, Allahü alem onu hayatında ona iman edenlerin sayısı gibi, ikinci hayatında da, onu 13 kişi tanıyacak ve hatta biri onu faş edecek, ve minel garaip!!!

  • Halil

    10.8.2025 21:46:23

    Ayrıca, bir başka hadisi şerifte, Deccalin şerri ve kuvveti o kadar büyüktür ki, onu ancak gökteki Hz. İsa öldürebilir, denilmiştir, işte Hz. İsa A. S. Hz. Mehdi'nin Deccale karşı başlattığı savaşta yardımcı ve tamamlayıcı olarak gelecektir!!!

  • Halil

    10.8.2025 21:27:07

    Sonra, sarık, bildiğiniz gibi, arapça tac demektir ve peygamberlin sembolüdür, görüldüğü gibi buradaki anlatımlar tamamen semboller üzerine bina edilmiştir. Sonuç itibariyle, Hz İsa A. S. cemaatimize dahil olmuştur, zira o, Hz. Mehdi'nin mesleğini korumak üzere gönderilecektir ve bu olay gerçekleşmiştir, onun için hiç kimsenin endişesi olmasın, Hz. Üstadımızın mesleğini kimse bozamaz, bu garanti altında!!!

  • Halil

    10.8.2025 21:14:49

    Bu yorumlar tamamen nakiller esas alınarak yapılmış ve hiç de isabetli olmamıştır. Cemaate sonradan dahil olacak Sarıklı Küçük Genç, Hz. Mehdi'nin cemaatine sonradan dahil olup, ona iktida edecek Hz. İsa A. S. 'dır. Çünkü ifadenin devamında, hiç bir sebep yokken, o velayet kuvvetiyle hareket edecektir, denmesi, onun peygamber olarak değil, bir veli olarak geleceği gerçeğini ifade eder, zira rivayetlerde, Hz İsa’nın gelişi şu şekilde anlatılır, "Sizden olan imamınız (Hz. Mehdi) içinizde iken, Hz. İsa geldiğinde haliniz nice olur. " "Hz. İsa geldiğinde, cemaat namaza hazırlanmış ve imamete Hz. Mehdi geçmiştir, Hz. Mehdi onun geldiğini hisseder ve geri dönüp onu imamete davet eder, ancak o, kamet senin için getirildi deyip, Hz. Mehdi'ye tabi olur." Mesele budur, gerisi kalü kıldır.

  • S.topuz

    10.8.2025 18:13:48

    ..."Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin! اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ ٭ وَ الْبُغْضُ فِى اللّٰهِ düstur-u Rahmanî yerine, el'iyazü billah اَلْحُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ الْبُغْضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlık ile zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu - 122 - 😪🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙🕋😭😭😭🕊🕊🕊🌍🇪🇺🕋🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • S.topuz

    10.8.2025 17:58:27

    ..." Dördüncü Hastalık: "Sû'-i zan"dır. Evet insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû'-i ahlâkı, sû'-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden, takbih etmesin. Binaenaleyh eslaf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek, sû'-i zandır. Sû'-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevi-i Nuriye - 66 - 🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙🕋😭😭😭🕊🕊🕊🌍🇪🇺🕋🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • Sami narin

    10.8.2025 17:43:03

    Zaten orda kim olduğunu söylüyor.hulusi ile omuz omuza gelek birisi diyor.sabri abiyi söylüyor.hulusi i sani sabri diyerek.baska yerde sabri abi için nesebi kardeşliğinin işareti diyor.ayagini iki parmağı birbirine yapisikmis.birde 28.ci mektup 7.ci risale 2.ci işarette velayet sahibi oldugunuda söylüyor.bunlari husrev abiye mal edecek bir şey yok.tekellufe hiç gerek yok.

  • Ali Kale

    10.8.2025 17:25:17

    Allah razı olsun Abdurrahman hocamdan, güzel bir tahlil yazısı icra ettiler yine! Şahsen, acizane şunu ifade edebilirim ki: Bütün abilerden Cenab-ı Allah ebediyen razı olsun! Hüsrev abi gibi velayet makamının sarıklı gençleri olmaktan, üstadın kainata değişmem dediği Zübeyir abi gibi sadakat makamının gençleri olmayı tercih ederim. Cenab-ı Allah hepsinden razı olsun! Bizler Yeni Asya Nur talebeleri, kendimize bu hizmette rolmodel ve idol olarak Zübeyir ve Mehmet Kutlular ağabeyleri seçtik; Rabb'im muvaffak ve inayet etsin!

  • Ahmet

    10.8.2025 17:20:08

    Üstada itiraz eden Hüsrev abiye üstad sahip çıkmış onu kollamıştır. çünkü Hüsrev abi velayetteki hale mağlup olmuştur.. Üstad Emirdağ lahikasının ikinci cildinde Hüsrev abiden hiç bahsetmiyor. Onu ademe mahkum etmiştir. Sayın yazar bunu görmüyor. Meşverete uymasa da ferdi nurculuğuna dokunmayın diyor şahsı maneviyeye tabi olmadan yoluna devam edebilir.

  • Mahmut Avcı

    10.8.2025 16:37:20

    Peki Abdurrahman hocam üstadımızın, yine son döneminde Hüsrev abimize kadar gidip tarafından kabul edilmeyişi veya yüzüne bakmayışı doğrumudur. Ve bu durumu davranışı ne ile izah edebiliriz.

  • Ahmet Zorlu

    10.8.2025 16:17:03

    Abdurrahman hocam tebrikler

  • Emin

    10.8.2025 14:54:24

    Aradan saatler geçmişti İkindi namazı gelmişti, İkindi namazını kılmak için saf tuttuğumuzda imamlığa geçtiğinde, hayatımda o kadar huzurlu bir namaz kılmak nasip olmamıştı. Büyük bir huzur ile "Allahu Ekber" deyince ayakları sabitti ve fakat vücudu hareketliydi. Değirmen taşı gibi dönüyordu. İkindi namazı kılıyorduk derinden bir ses edasıyla okuduğu Fatiha duyuluyordu. Namaz bittikten sonra o huzuru bir daha bulmadım diyebilirim. Beş saate yakın sohbetimiz devam etti. Kendisinden müsaade istediğim zaman bir daha görüşeceğimizi ve bizleri de dualarına dahil etmesini istedim. Çok uzun olan bu görüşmemizi ancak bu arada bu kadar kısa ve öz olarak anlatmaya çalıştım. (Muhammed Sıddık Şeyhanzade, Nurculuğun Tarihçesi, s. 393-395, Tenvir Neşriyat, Aralık 2003, 1. Baskı)

  • Emin

    10.8.2025 14:53:12

    İnsanın mahiyetinden, iki tane meyveden bahsetti: "Bir Bediüzzaman meyvesi bir de Zakkum meyvesi olan "Lenin" dedi. Bediüzzaman'la zıtlarını isim isim zikrederek karşılaştırmalar yapıyordu ve kendisi askerliği teymen olarak yaptığını ve askeriyeden misaller vererek sohbetini devam ettiriyordu. ................. "Bak" dedi. "Hadis var, Mehdi'nin talebeleri dört kısma ayrılır. Üçü helakete gider biri ancak halas olur." deyince, "İnşallah, biz de felah bulanlardan oluruz. Fakat bu hadisi görmek isterim" dedim. Kalktı dolaba yöneldi, kitapları karıştırdı ve bulamayınca "Her ne ise... bulamadım, fakat seni sevdim sen halis bir kardeşimsin, ama baştakilerin içerisinde de habis niyetliler var." dedi. Teker teker isimlerini zikretti.

  • Emin

    10.8.2025 14:52:15

    Ve kaldığı yerin yolunu tuttum. Gerçekten birinci safta yer alan Üstad'ın "Benim yerimde ve yanımda" deyip iltifatına mazhar olan zatla görüşmenin kolay bir olay olmayacağı şuuru içerisinde kapıyı çaldım. Kapıyı açtıklarında büyük bir muhabbet ve şefkatle karşılandım. Kalabalık bir cemaat vardı ve dizleri üzerinde oturuyorlardı, kemal-i tazim ile ellerini öptüm ve kendimi takdim ettim. Memnuniyetini izhar ettiler ve sohbetlerine devam ettiler. Çok uzun sohbet ettiler, şunu itiraf edeyim ki, o, sohbet ederken gerçekten ben başka bir dünyaya gittiğimi zannettim. Farklı bir âlemde seyahat ediyordum, o hâlet-i ruhiyeyi burada anlatmak mümkün değil, çünkü o âlem yaşanır anlatılamaz. Her ne ise...

  • Emin

    10.8.2025 14:51:12

    Yıl 1969 ilk olarak Hüsrev Ağabeyle görüşüp oradaki bu ihtilafın derin izlerini silmek ve bu çıbana bir neşter atmak ve duasına mazhar olmak için Isparta yolunu tuttum. Büyük bir heyecan içerisinde Isparta'ya gittiğimde Ahmet Feyzi Kul ağabey ve Vahdet Halida ile karşılaştım. Büyük bir şevkle sohbete daldık Üstâd'tan hatıralar anlattı. Ben kendisine Hüsrev Ağabeyle görüşmek istediğimi ve nasıl görüşebileceğimi ve mevzuları nasıl halledebileceğimi ve bunun uygun olup olmadığını istişaresinde bulundum. Ahmet Feyzi Ağabey beni dinledikten sonra aradaki meseleleri hulasa etti ve "Sen ziyaret edersin, meseleler çok derinleşti ve çatallaştı sen bir görüş ve konuş dedi.

  • Emin

    10.8.2025 14:50:22

    Hüsrev Ağabeyle Görüşmemiz ve Hatıralar Çoktan beri Isparta'ya gitmek için planlar yapıyordum ve kendimi hazırlıklı olarak hissedemiyordum. Çünkü ilk 1965 yılında çıktığım seyahatimde ilk karşılaştığım yazıcı olarak tabir edilen emekli bir astsubay olan Fahri efendinin Ankara Yenimahalle'deki ifadeleri gerçekten beni çok ürkütmüş ve böylece yıllar yılı Hüsrev Ağabey (rh.a)'i ziyaret etme cesaretimi kırmıştı. Bu manzarayı nasıl değiştirebilirim diye daha kendimi ona göre hazırlıklı olarak görmüyordum.

  • Cetin acar

    10.8.2025 14:37:25

    ÜstadHazretleri Şualar da "Ben size ilan ederim ki, Hüsrev in BİN kusuru da olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım " Üstadım böyle derken sayın yazar ordan burdan hatıralardan akli olmayan hissi yazılardan derlediği ve üstadın gizlediği Hüsrev abi hakkında herşeyi yazmış. Nedense böyle gıybet vari yazılarda bir çoğumuzun hoşuna gidiyor. Böyle bir zamanda hiçbir fayda sağlamayan bir konu . Yazı işleri bu konuda daha dikkatli davranmalı.

  • Savaş

    10.8.2025 11:58:22

    Sonra Üstad, bizzat tarif ederek ona yazdırdığı tevafuklu Kur’ân’ı, İtalya’da renkli matbaada bastırmak için ondan istetmiş, Bayram Yüksel’i iki defa gönderdiği halde o elindeki nüshayı vermemişti.6 Abdurahman abi bu Kur'an sonradan renkli basıldı mı?

  • İbrahim Ersoylu

    10.8.2025 10:30:39

    Abdurrahman Hocamıza bu mevzu ile alakalı ikinci tamamlayıcı yazısından dolayı teşekkür eder, gelecekte buna mümasil yazılarını bekliyoruz.

  • Resneli Niyazi

    10.8.2025 07:27:49

    Elbette (Hüsrev Ağabey gibi) meşrep ve metod farklılığı olan Ağabeylerimize saygı ve anlayış göstereceğiz. Ancak R. Nur ve hizmet tarzımızda da Üstad ve talebelerinden müstakil anladıklarımızı ve tarzımızı samimiyetle ortaya koyacağız. Allah razı olsun!

  • Züleyha

    10.8.2025 00:51:16

    Böyle bir yorumu ilk defa görüyorum. Bu yorum bir çok sathi nazarlıyı herhalde ters köşe yapmıştır. Çünkü şimdiye kadar gerek Mutlak Vekilleri, gerekse Sarıklı Genci türlü türlü tevillerle hep yücelttiler. Üstadımızın belki bin yerde yaptığı şahs-ı manevi vurgusunun aksine cemaatin bir kısmını şahısların peşine düşürdüler. Bu yazı ile anlaşılıyor ki, Sarıklı Genç peşinden gidilecek olan ehl-i velayetler değil, kollanması gereken şevkli ama cezbeli has talebelerdir.

  • Abdurrahman AYDIN

    10.8.2025 00:29:47

    Kaderin hikmeti cihetinden bakıldığından görülen o ki, Sarıklı Genç bir mizaç ve kabiliyettir. Artıları ve eksileri ile bu model bilinmeseydi ve yaşanmasaydı bu cemaat şahıslara yönelebilirdi. Kader o yüzden bu modelin “en a’lâsını” Hüsrev Ağabeyde gösterdi. Sonra da adeta “şahısçılık” zaafına karşı bu hizmeti fiilen tekrar “aşıladı” kanaatindeyim.

  • Mehmet Çetin

    10.8.2025 00:22:29

    Tebrik ediyorum. Mesele, makamında ve kıvamında, müdellel olarak işlenmiş, sonrakilere kaynak olacak nitelikte.

  • Raşit örenel

    10.8.2025 00:18:03

    Allah razı olsun abi. Çok tebrik ederim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı