Burada öncelikle şunu belirtelim ki Üstad Nursî (ra), Sarıklı Genç ile ilgili 28. Mektup’taki ilk yorumunu, belki de nazarı ancak kaderin alt defterleri hükmündeki Levh-i Mahv-ı İspat’a yani kaderin “imkânat sayfalarına” erişen Hulûsi Bey’in rüyasına bakarak yapmış ve bu ilk tabirinde “Hulûsi’yi belki geçecek birisi” demişti.
“Belki” diyerek şartları oluşmadığında böyle alt kaderlerin kaza edilmeyeceğini sanki ihsas etmişti. Çünkü Üstad’ın baştan beri mükerreren dediği, Hulûsi Bey’in “birinciliğini muhafaza” edeceği idi. Zaten Gavs-ı A’zam (ra) da aynını söylemiş, o da sekiz asır geriden izn-i İlâhî ile kaderin yüksek levhalarına baktığında Hulûsî’yi birinci (Üstad’dan sonra ikinci), Hüsrev’i ise beşinci “mertebede” görmüştü.1 Halbuki, Hulûsi ve Sabri, o “Sarıklı Genç” değillerdi ama yine de “birinciler” mertebesindeydiler. Cây-ı ibret!
Sarıklı Genç’lerin mümessili olan Hüsrev Ağabeyin malum velayeti ve Risale-i Nurlar’ın neşrindeki muazzam hizmeti yanında bazı hâlâtı da vardı ki, onu farklı kılmış ve onu “Genç Said” den ziyade “Sarıklı Genç” yapmıştı.
Gerçi Hüsrev Ağabeye “Cemaat-i mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtip tayin edildiğine” dair bir beşaret verilmişti.2 Ancak Üstad sonradan Risalelerin Latin harfleriyle basılmasını istediğinde o buna muhalefet etmişti. Sözler’in ilk (1956) baskısını eline aldığında “çocuklar gibi sevinen” ve Hüsrev’in ziyaretine giden Üstad: “Gençliğin imanını kurtarmak için onlara bir teshilat olmak üzere manevî bir ihtara binaen buna izin verildiğini” söyleyerek kitabı ona ısrarla hediye etmek istemişse de o almamış, “Kardeşim, sizin çekirdekleriniz meyve oldu. Meyveler ağaç oldu. Bunlar hep sizin hizmetiniz” dediği halde o yine kabul etmemişti.3
Hüsrev Ağabey, Bediüzzaman’a karşı bu muhalefetinin sebebi olarak rüyasında Hz. Ali Efendimizi gördüğünü ve onun emriyle böyle hareket ettiğini söylüyordu.4
Üstad onun üzerine varmadı. “Hüsrev ve Tahirî gibi, kalemleri Kur’ân’a ve Kur’ân hattına mahsus ve memur” olanlara yeni harflerle Risale yazma işinin verilmemesini, bu işin başkalarına verilmesini istedi.5 Yani Hüsrev Ağabeyin istihdam-ı İlâhî ile olan kabiliyeti dahilindeki bu zevkli “kâtiplik” makamı içinde kalarak yaptığı içtihada saygı gösterdi ve o makamı bırakamıyor ve aşamıyor diye onu zorlamadı ve bunun bir bölünmeye sebep olmasına da meydan vermedi.
Sonra Üstad, bizzat tarif ederek ona yazdırdığı tevafuklu Kur’ân’ı, İtalya’da renkli matbaada bastırmak için ondan istetmiş, Bayram Yüksel’i iki defa gönderdiği halde o elindeki nüshayı vermemişti.6
Bütün bunlara rağmen Üstad yine de onun gönlünü hoş tutmak ve onu kollamak için olsa gerek, kendine gelen ziyaretçileri, Nur’a adanmışlığı görmeleri için ona da gönderiyordu.7 Hatta bir ara Isparta’da onun evinde yine kalmak istemiş8 ve bunu söylemesi için Terzi Mehmed’i ona göndermişti. “Bir postta iki arslan oturmaz!” cevabı gelince bu çözümden de vazgeçti.9
Hüsrev Altınbaşak, 1957 seçimlerinde Üstad’ın hilafına Demokrat Parti’den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi’ne destek verdi. (Desteklediği HP, bir yıl sonra CHP ile birleşerek Demokrat Partiye karşı “Muhalefet Cephesini” kurmuşlardır.)
Üstad vefat etmeden önceki son Isparta ziyaretinde talebelerini toplayıp lokantadan yemek söylediğinde ve Zübeyir’i de, davet etmesi için 3 defa Hüsrev’e gönderdiğinde o icabet etmemişti.10 Akabinde Üstad’ın, Urfa’da vefat ettiği telgrafı kendisine geldiğinde -Üstad Isparta’yı arzu ederdi diye- defni için Isparta’ya getirilmesini istemiş, bu sebeple cenazeye gidenlere de katılmamıştı.11
Onun bütün bu tavırları üzüntü vericidir ve elbette yadırganabilir. Buna rağmen Üstad’ın ona hep şefkatli ve iltifatkâr yaklaşımı ise hayret ve ders verici niteliktedir. Belki şu hatıralar da kalan bu son düğümleri çözebilir:
“Sarıklı Genç” rüyasının sahibi Hulusi Bey der ki: “Benim gördüğüm [sarıklı] genç şeklen, beni Hz. Üstad’a ilk götüren ‘Meczup’ lakaplı [velayet sahibi] Şeyh Mustafa idi. Onun çocukça halleri vardı. Fakat bana Üstad Hazretlerini tanıtan da o oldu.”12 Yine Hulusi Bey, bir başka bağlamda Üstad’ın şu sözünü de nakleder: “Meczup Mustafa’yı atmak istedim. Sonra ihtar edildi: ‘Buna acı! Çünkü hâle mağluptur.’”13
Özetle “Sarıklı Gençler” müteaddittir. İlkleri ve mümessilleri Hüsrev Altınbaşak (rh)’tır. Bunların özelliği, Nur’un sahip ve nâşiri olmaları, fakat bulundukları makam-ı velayetin cezbesiyle müstakil hareket etmeleridir. O yüzden bunlardan sadece ibret alınmalı, cezbe ve şatahat (naz ve arbede) kabilinden sayılacak hallerine takılıp kalınmamalıdır. Zira Üstad Bediüzzaman da, bunların kusursuz olacaklarını değil, kusurları olursa affa müstehak olacaklarını bildirmiş, tenkit edilip dışlanmalarını değil, yalnız bırakılmayıp “kollanmalarını” istemiş ve kendisi de hep öyle yapmıştır.
“[Onların] bu vatan ve millet ve âlem-i İslâma hizmet-i îmaniyeleri ... o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa affettirir. Öyleyse başta Hüsrev olarak, o erkânların hiçbir hareketini tenkit etmemek ve kemal-i ihlâs ve samimiyetle onlara tesanüt ve tam kardeş olmak lazımdır.”14
Sonuç olarak -muhtemel itirazlara ve başka yorumlara hiç itiraz etmeden- bu fakirin anlayabildiği mana şudur: Sarıklı Gençler, Nurlar’ı “kendi malları gibi” tam sahiplenip büyük bir şevkle hareket eden ve çok büyük hizmetlere vesile olan ama bir şekilde ya manevî hâlâta veya hissiyata mağlup düştükleri, Üstad’ın (veya meşveretin) bazı tembih ve tavsiyelerinin dışına taştıkları ve bireysel hizmete yatkın oldukları için kendilerine hürmet ve şefkatle mukayyet olunması gereken has talebelerdir.
Allah her birinden ebeden razı olsun! Âmin!
Dipnotlar:
1- 8. Lem’a; 2. ve 3. Remiz.
2- Barla L.; s. 281
3- Son Şahitler, s. 15-16 ve 183
4- İ. Atasoy, Hüsrev Altınbaşak, s. 258
5- 13. Şua
6- Çankırı’lı Ali Vapurlu, Bayram Yüksel’den nakletmiştir.
7- Son Şahitler; IV/217
8- Üstad, 1951’de onun evinin üst katında 3 ay kadar kalmıştı.
9- Isparta’da Üstad’a ev kiralayan Terzi Mehmet Ali Babacan, Ali Vapurlu’ya anlatmıştır. Ayrıca bk. Mehmet Kutlular, İşte Hayatım, s. 76
10- Orhan Ali Yılmaz, Mehmet Kutlular’dan nakletmiştir.
11- İ. Atasoy, Tahiri Mutlu, s. 122; “Bediüzzaman Hazretlerinin Vefatı Esnasında Kimler Vardı” Risale Online internet sitesi.
12- Son Şahitler; I/330-331
13- Son Şahitler; I/337
14- Emirdağ Lahikası; II/46