Müzik dinlemek bir çok insan için önemli bir ihtiyaç, bir hobidir. Özellikle Batı toplumlarında bunu çok daha net görmek mümkün. Tarihî bakış açısıyla bakıldığında gerek İslâm öncesi gerek İslâm’la şereflendikten sonra da müziğe ilgisiz, bigâne kalamamışız. Itrîler, Dede Efendiler, Hacı Arif Beyler çıkmış bu toplumdan.
Ama gelin görün ki her daim müziğe olumsuz, kötü, din dışı gibi bakan bir kesim de olmuş. Bunun örneklerini Dr. M. Nazmi Özalp’in Türk Mûsıkîsi Tarihi’nde görmek mümkün.
Meselâ, “Ahmediye” adındaki eserde mûsikîşinaslar için pek de iyi şeyler söylenmez:
Boynuna takılmış saz âleti
Kara yüzlü, gözü göklü bâniler
Sarka göğsü üstüne dudakları
Çalgı çalmakmış onların işleri
Divan şiirinin önemli ismi Nâbî, müziği sevmesine rağmen oğluna yaptığı nasihatlarda müziği, bazı sanatlara göre “ehven-i şer” kabul etmektedir. Der ki Nabi:
Sâzende dahi rütbe-i zillettir ammâ
Remmal ü müneccim gibi menhûs değildir
Yani saz çalanların da rütbesi aşağı bir rütbedir, ama falcılık kadar kötü değildir. Bununla birlikte Nâbî musıkîyi hikmet olarak niteler başka bir şiirinde:
Mûsıkî hikmete dâir fendir
Bilene, bilmeyene rûşendir
Nice esrârı var idrâk edicek
Yer gelir sîneleri çâk edicek
……
Nağme bir mantık-i rûhânîdir
Nağmenin lezzeti vicdanîdir
Seyyid Vehbî de Nabi gibi musıkîyi hikmetten sayar, ancak musıkî ile ilgilenenleri küçük görmekten geri durmaz. Seyyid Vehbî “Lütfiye”sinde der ki:
Musıkî fenni de hikmettendir
İlm-i esbâb-ı tabiattendir
Nağmede gerçi nice hâlet var
Nice dikkat edecek hikmet var
Şevk ile velvele-i âvâze
Bülbülün konduğu çokdur sâze
Lik eyler isen meyl-i heves
Dâirende işitince herkes
Çelebi ehl-i hevâdır derler
Mâil-i zevk-i safâdır derler
Çünki ahvâl-i zamandır mâlûm
Cümle indinde olursun mezmûm
XVI. yüzyılın tanınmış şairlerinden Taşlıçalı Yahya Bey ise şunları söyler:
Çalmazız, çağırmazız, bir saza meyyâl olmazız
Dinsiz, imansız hevâ ehline Deccâl olmazız
Safâ-yı kalble ârâm-ı câh edenler bilir
Sadâ-yı bülbül ile savt-ı ehl-i Kur’ân’ı
Kanunî Sultan Süleyman müziği neden yasaklatmıştı?
KANUNî Sultan Süleyman 1555 yılında İstanbul’da asayişi temin için içki yasağı koymuştur. Bundan kimi şairler samimane memnun olurken kimisi de bu vesileyle mûsıkîyi her yönü ile kötülemek istemişlerdir. XVI. yüzyılın tanınmış şairlerinden Taşlıçalı Yahya Bey bunlardan biridir. Şair bakınız dizelerinde müzik için ne söylemektedir:
Tutuşdu âteşe sâzendeler nisyânı
Dağıldı ehl-i hevânın gürûh-ı isyânı
Kemançenin sanamı sındı, yandı âteşe üd
Yıkıldı yerleyin çeng’in liva-ı şeytânı
Rebab’ın eylediler hâlini harâb-ı yebâb
Kurudu câm-ı tehi gibi fâsıkın kânı
Ne zulümdü bu ki, def’etti pâdişah-ı cihân
Kemençe mutrîb elinden ederdi efgânı
Keman-ı dest-i belâ idi ceng’in endamı
Nişan ederdi günah oklarına insânı
Bazı çevreler Kanunî Sultan Süleyman‘ı etkilemiş, müziği yasak ettirmiş, yukarıdaki şiirde şairin de dediği gibi mûsıkî aletlerini dahi yaktırmışlardır. Bu tarihlerde İstanbul’da Avusturya elçisi olan Busbecq, 1562 yılında şunları söylüyor: “… Pek muhterem ve kutsal sayılan bir ihtiyar -bir din adamı olmalı- bu duruma bu gibi eğlencelere bir son vermezse öbür dünyada azap çekeceğini Süleyman’a (Pâdişaha) söyledi. O da itiyadından vazgeçti. Çalgı âletlerini ateşe attırdı. Bunların altınla işlenmiş, değerli taşlarla bezenmiş olanlarına bile önem vermedi..”
Ancak o yıllarda eski adıyla Pera yâni şimdiki Beyoğlu yabancıların, gayri müslimlerin toplandığı, meyhane ve batakhânelerin bulunduğu bir yerdir. Padişahın getirdiği yasak da aslında bu gibi yerler için alınmakla birlikte zamanla yayılmıştır.
Kendisi de aynı zamanda Muhibbî mahlasını kullanarak şiirler yazan Kanunî’nin bilerek isteyerek bütün Osmanlı ülkesinde müziği yasakladığına inanmak pek mümkün değildir. Çünkü Osmanlı’nın en güçlü olduğu o tarihler aynı zamanda Türk musıkîsi için de bir yükseliş dönemidir.
KONSER DUYURUSU
İSTANBUL Musıkî ve Kültür Vakfı 29 Ocak saat 19:00’da Akaretler Kültür Merkezi’nde ‘’Yahya Kemal’den Nağmeler’’ konseri veriyor. Koro şefliğini değerli kemençe sanatçısı dostum Sertaç Tezeren’in yaptığı koronun solisti Esma Başbuğ.