Vedûd olan Rabbimiz nimetlerle ve sağlıklı günlerle sınadığı yaptığı gibi, ölüm, hastalık ve musîbetlerle de imtihan eder. Gamlı ve kederli günlerle de imtihan yaparak sabır ve şükrümüze bakar.
Böyle acı ve kederli günlerde ve musibetin ilk ânında sabreder ve kadere teslim olursak, bunun mükâfatı Cennettir. Çünkü, “Kadere iman eden kederden kurtulur.” Her keder, bir kaderle takdir edilir.
Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edilen bir hadiste sevgili ve şefkatli Nebîmiz (asm) şöyle buyurmuştur:
Allahu Teâlâ buyurur ki: “Mü’min kulumun dünyadaki ailesinden ana, baba, evlâd, kardeş, karı, koca gibi en sevdiği birisini elinden aldığımda, sonra o da benden ecrini istediğinde, benim katımda o kulumun mükâfatı ancak ve muhakkak Cennettir.” (Tec.Sar.Ter.c.12/2023)
Kur’ân ve sünnet gözlüğü ile baktığımızda her şey güzeldir. Kötü ve çirkin olan bir şey yoktur. Zâhirde üzüntülü ve gamlı da olsa, sonuç itibariyle güzeldir, ecirli ve sevaplıdır.
Ölüm, geçici bir ayrılıktır. Hâlık’ımızın kudret mu’cizesidir. Dostlara ve ahbablara kavuşmaktır. Bir şehirden başka bir şehre gitmek gibidir. Dünya ülkesinden Cennet ülkesine göç etmektir.
Hâdiselerin, olumlu, hayırlı ve güzel tarafına bakıp sabretmeli, şükretmeli ve teselli bulmalıyız. Ölümü ve sıkıntılı durumları sevmeli ve sevdirmeliyiz. sevinmeli ve sevindirmeliyiz.
Bediüzzaman Hazretleri de olaylara tevhid ve iman gözü ile bakıyor ve bizleri şöyle tesellî ediyor: “Birden sırr-ı tevhid imdadıma yetişti; perdeyi açtı. Hakikat-i hâlin yüzünü gösterdi: ‘Bak’ dedi! En evvel beni çok korkutan ölümün yüzüne baktım. Gördüm ki, ‘Ölüm, ehl-î îman için bir terhistir, ecel, terhis tezkeresidir. Bir tebdil-i mekândır. Bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve kapısıdır. Zindan-ı dünyadan çıkmak ve bağıstan-ı cinana uçmaktır. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahmana girmeye bir nöbettir ve dâr-ı saadete gitmeye bir davettir’ diye kat’î anladığımdan, ölümü ve mevti sevmeye başladım.” (Şualar, s. 21)
İman, İslâm, ümit, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.