Yalancı emzik: Dünya, ey dünya! Ağzıma bir parmak bal çalıp durma; fânisin işte; zorlama!
*
Dönüş: Sorular mı çok ağır! Dersleri mi çalışmadık! Kan ter içinde kaldık! Kitaplara dönelim!
*
Şeyler: Bir ömür yetmez bu dünyaya; didinip durma! Mal mülk, diploma... Baksana önüne, arkana: Acılar, ayrılıklar, ölüm. Bunlar bildiğin şeyler; olsun; yine de kulak ver. Neyler insan böyle neyler... Şeyler, şeyler, şeyler...
*
Tavsiye mektubu: Uğraşma benimle! Bunca yıl bu kendimle ben baş edemedim; sen hiç... Yorulma diye söylüyorum. Yoksa... hoş geldin sefalar getirdin!
*
Tosya’ya giderken: Gürültülü dünya sus biraz! Tuhaf değil mi rahat edelim derken huzur ağır yaralandı. Tosya-pirinç meseli yerini buldu zahir!
*
Metruk: Metruk yanlarımız yok mu?!...
*
Kekeme: Daha çok kelime toplayacağız. Anlamak, anlatmak, anlaşılmak öyle kolay mı; bu kekeme eğitim bizi kelimesiz bıraktı.
*
Kâr-zarar: Ne yaparsan yap; sana kalacak!
*
Seyir defteri: Sen bana birkaç saatliğine katlanamıyorsun ya ben ne yapayım?!... Bunca yıllık kendimi idare etmeye çalışıyorum.
*
Kara sevda: Bana, akıl hastası, demiş, sevdiğim. Sevende akıl mı kalır, sevdiğim!
*
Kim’lik: Çocuk -on iki yılda on iki kitap okumadan- diploma alıyor. Sonuç?!... Sorun kendisine bakalım: “İnsan nedir, sen kimsin?!...” diye; cevap verebilecek mi?!...
*
Haksız kazanç: Bankalar mı?!... Dünya niye fukara; üç beş aile dışında?!... Paradan para kazanmak ne demek! Hele bizde; en kazançlı kesim...
*
Sav/A.Ş: Hayattan zevk almayanların çıkardığı... Ölümlerden rant elde edilen...
*
Yüz göz olmak: Yüz, göz aşkları mıdır;
Çok geçmeden...
Yüz göz olunan?!...
*
Güzel: O güzel; ne güzel öyle;
Gülmesi bitmiyor!
*
Uyanmak: Kendini uykuya, gaflete, yatağa beğendirdiğin yeter; uyan!
*
Okumak: Oku’mayı sev ki... okuma’yı sevesin.
*
Uyku: Uyku kırk kantar; uyudukça artar, derdi, rahmetli [annemin bizi uyandırırken söylediklerinden biri...] (Bir de bu uykunun hammaddesi, ham- manası nedir, nedir ki böylesine tatlı! Bir babaannemin dediği tekerleme bilmeceyi hatırladım: “Çarşıdan alınmaz,/ yağlığa konulmaz, /ondan tatlı hiç bi şey olmaz!”)
*
Kanun hükmünde tavsiye: Kitapları değil; silâhları yasaklayın.
*
İki dünya: Gerçeği var ki buraya “yalan dünya” diyoruz.
*
Hedef: Kitaba, kitaba, kitaba koşacağız;
Cehaleti, fukaralığı, silâhı vuracağız.
*
Soru işareti: Noktalama işaretlerinden en çok paslananı!
*
Ünlem işareti: Hayretimizin ölmediğini gösteren...
*
Duvar: Bu duvarları aşıp yeni yeni duyarlara/diyarlara ulaşmanın yollarını açacak yolları bulalım!
Rusya’nın “Utanç Duvarları”nı yapanlar yapmış olsaydı... bizim duvarlar da yıkılırdı belki! Bizimkiler “muhkem” çıktı!
*
Ves ve se: İnsanı en yoran şey-lerden...
*
Kendini bilmek: Çok şeyi okuyup yazıyorsun da... ya kendini?
*
Yalancı aşk: Bu kadar sıkı fıkı aşklar varsa...
Bu ayrılıklar ne?!...
*
Kâinatın mayası: Sevgiyi bir kenara bırakınca... patır patır dökülüyor insanlık.
*
Adres: Papatya; her yerde... papatya...
Kelebek; her yerde... kelebek...
İnsan da her yerde... insan olmalı!
*
Gece: Gece bir bilmeceyse... çözelim.
*
Gürültü: Niye öfkeli konuşuyorsunuz ki... Kelimeleriniz yetersiz; anladım! Konuşun, konuşun; nasıl olsa gürültüleri duymuyorum!
*
Dostluk: Hatıraları, hayatı demlediklerimiz...
*
Sofrakâr: Para kazanmaktan harcamaya vakit bulamayanlar var. Niye çalışırlar bilmem. Yunus bunlara ne diyor: ”Yunus Emre’m ye, yedir; / Bir gönül ele getir.”
*
Yaşamak: Nasıl anılmak istiyorsan; öyle yaşa.
*
Okulları okutmak: Okulların... “okutulması” gerektiğini -her iki anlamda- kabullensek... şöyle bir etrafa, geçmişe, geleceğe, ...ve, ve, ve... şimdiye bakacağız da... bilmem ki! Ki, ki, ki...