"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve Âkif ırkçılığın hedefi oldu

08 Haziran 2024, Cumartesi 00:14
DR. KALYON: HER İKİ ŞAHSİYETİN DE KENDİLERİNE KARŞI SERGİLENEN IRKÇI SATAŞMALAR KARŞISINDAKİ TUTUMLARI İSLAMİYETTEN VE AHLAKİ DURUŞLARINDAN ASLA TAVİZ VERMEMELERİ OLMUŞTUR.

ANKARA - ERHAN AKKAYA

—Dünden Devam—

BİRİNCİ MECLİS VE BEDİÜZZAMAN

O Mecliste Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de Meclis Başkanı Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Hoş Amedî (hoş geldiniz) taltifiyle karşılanmıştı. 

Konumuzla ilgisi sebebiyle bu konuyu da kısaca anlatmak gerekir:

Alkışlarla karşılanma hâdisesini I. ve II. Dönem Karahisârışarkî Meb’ûsu Ali Sürûrî Efendi, Günlüğünün 9 Teşrînisânî 1338 (9 Kasım 1922) tarihli sayfasına şöyle kaydeder: 

“İki gün evvel [7 Teşrînisânî 1338 / 7 Kasım 1922] Ankara’ya gelmiş olan Bedîüzzamân Saîd-i Kürdî Efendi sâmiîn locasında idi. Vilâyât-i Şarkıyye meb’uslarından ba‘zısının takrîri üzerine Meclis alkışlarla müşârü’n-ileyhe beyân-ı hôş-âmedî etdi. Kendisi de locada ayağa kalkarak ta‘zîmâtla ve birkaç kerre selâm vermek sûretiyle teşekkürde bulundu.” 

Tabii bu Birinci Meclis, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in, Said Nursi’nin, Mehmed Akif vb. şahsiyetlerin bulunduğu bir Meclis. TBMM’nin daha sonraki oluşumlarında böyle şahsiyetler tasfiye edildiği gibi maalesef İslam’a cephe de alınmıştır.

İşte özellikle 1925 senesinde Mehmed Akif Ersoy’u fevkalade rahatsız eden hadiseler Türkiye’de cereyan etmeye başlıyor. İstiklal şairinin ve Millî Mücadele kahramanının Arnavut mensubiyeti bahane edilerek kendisine karşı ilkel ve aşağılayıcı ırkçı bir tavır sergilenmeye başlanıyor ve o tavır maalesef sürüyor.

Örnek olarak, henüz 25 sene önce, Çanakkale Zaferi’nin kutlama yıldönümünde o günkü hakim siyasi konjonktür çizgisinde olan bir kişinin Mehmed Akif’i kastederek: “Çaresiz, Türk olmayan birisinin yazdığı şiiri okumak zorunda kalacağız.” demesi çirkin bir saldırı ifadesidir. Daha bunun gibi neler… 

İKİ KAHRAMAN ŞAHSİYET

Mehmed Akif’in kendisi de Devletin istihbarat hafiyeleri tarafından takip edildiğini anlayınca Türkiye’de kalamıyor. 11 sene gönüllü sürgününü yaşayacağı Mısır’a gidiyor… 

Said Nursi Hazretleri de İslam savunuculuğunu taviz vermeksizin yapmasından dolayı ömrünün yaklaşık olarak üçte birisini hapishane ve sürgünlerde geçirmiştir. Zaman zaman da rejimin dalkavukluğunu yapan ulusalcı kişilerin Said Nursi’nin Kürt olması bahanesiyle kendisine basın yoluyla yaptıkları saldırılar mevzubahistir.

Her iki şahsiyetin de kendilerine karşı sergilenen ırkçı sataşmalar karşısındaki tutumları İslamiyetten ve ahlaki duruşlarından asla taviz vermemeleri olmuştur. Her ikisi de vatanseverdirler. 

Az önce bahsettiğim menfi milliyetçi yapının artçıları ileri zamanlarda da devam etmiştir. 27 Mayıs, 12 Eylül darbeleri ve 28 Şubat süreçleri…

27 Mayıs’ın hemen ertesinde Said Nursi’nin Urfa Halilürrahman Dergâhı’nda bulunan kabrine darbeci askerler tarafından saldırıda bulunulmuştur. Umumiyetle “Said Nursi’nin mezarının nakli” ifadesi kullanılmaktadır. Bu ifade yanlıştır; nakledilen mezar değil, mübarek naaşıdır. Askeri darbe Said Nursi’nin mezarına bile tahammül edemeyerek nebbaşlar gibi saldırmış ve naaşı bilinmeyen bir yere nakletmiştir. Bediüzzaman’ın hayatını Mufassal Tarihçe-i Hayat isimli 3 ciltlik eserinde teferruatlı bir şekilde inceleyen üstadın talebelerinden Abdülkadir Badıllı, naaş naklini nebbaşlık olarak vasıflandırmakta ve konuya şu şekilde değinmektedir: “Eskiden nebbaşlar, ölülerin altın dişlerini çalmak için geceleyin mezarları açarlarmış. Bediüzzaman’ın mezarını açanlar nebbaşlardan daha beterdir.”

Said Nursi’nin naaşının 27 Darbeci askerleri tarafından nereye götürüldüğü sır perdesini hâlâ korumaktadır. Mezar yerini belirleyip ortaya çıkarmak devletin ödevidir. Büyük hikâyeci Sabahattin Ali’nin katledilişi de gizemini koruyan başka bir husustur. 

27 Mayıs, asıl hedefindeki Demokrat Başbakan Adnan Menderes’i de hak ve hukuk tanımayan despot mahkemelerinde idama mahkûm etmişlerdir. (Menderes, 18 sene Türkçe okutulmak zorunda bırakılan Ezan-ı Muhammedî’nin tekrar orijinali yani Arapça okunmasının yolunu TBMM’de açan şahsiyettir. Bu hususla alakalı Murat Bardakçı’nın iki yazısı için bkz: https://www.haberturk.com/ yazarlar/murat-bardakci/2217307-tek-parti-zamaninda-yasak-olan-sadece-arapca-ezan-degildi-hem-muslumanlar-hem-de-diger-dinlerin-mensuplari-cok-siki-takip-altindaydi 

ve: 

https://www.hurriyet.com.tr/adnan-menderes-i-suclamaktan-vazgecin-arapca-ezani-dp-ile-chp-beraber-serbest-birakmislardi-4560385  

(Adnan Menderes’in idamındaki gizli sebeplerden birisinin de ezan meselesi olduğu öteden beri söylenmektedir.)

12 Mart devresinde tüm demokrat gruplara yine baskı ve tehditler alıp başını gitmiştir.

28 Şubat artçılında ise statükocular, Mehmed Akif’e de sataşmışlardır. GATA açılışında Tuğgeneral Yalçın Işımer Mehmed Akif’e sataşırken mübarek Bedir savaşına da dil uzatmaktan geri kalmamıştı.

NEDEN HÜCUM EDİLDİ? 

Yine konumuza dönecek olursak:

Akif’in bazı mısralarında kardeşliğin önemi açıkça vurgulanmaktadır.

Mehmet Akif, ırkçı tutum sergileyerek Osmanlıdan kopmak isteyenleri şiddetle eleştirmiştir. O ayrılık fikrinin Osmanlıyı yıkmak isteyen Avrupalılar tarafından ortaya atıldığını çok iyi biliyordu. Bu bildiklerini de şiirleri vasıtasıyla duyurmaya çalışıyordu. 

Ayrılıkçılık peşinde koşan Arnavut hemşerilerini de şu mısralarıyla uyarmaktaydı:

Bunu benden duyunuz, ben ki evet, Arnavut’um... 

Başka bir şey diyemem... İşte perîşan yurdum!...

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? 

Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize? 

Birbirinden müteferrik bu kadar akvâmı, 

Aynı milliyyetin altında tutan İslamı, 

Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyyettir. 

Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir... 

Arnavutluk’la, Araplıkla bu millet yürümez... 

Son siyasetse bu! Hiç böyle siyâset yürümez! 

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; 

Bu Arap’mış, Bu Acem’miş, Bu Tatar’mış, demedim; 

Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim. 

Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün 

Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;

Hani, milliyetin İslam idi... Kavmiyyet ne! 

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine. 

Yukarıda behsettiğimiz gibi; burada geçen “milliyet” ifadesi din anlamında kullanılmaktadır. 

Hani, milliyetin İslam idi... Kavmiyyet ne! 

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîatte yeri? 

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri! 

Arap’ın Türk’e; Lâz’ın Çerkez’e, yahut Kürt’e; 

Acem’in Çin’liye rüçhânı mı varmış? Nerde! 

Müslümanlıkta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer! 

Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber. 

Mehmed Akif,  Turancıları ise şu mısralarla eleştirmektedir:

“Tûran İli” nâmiyle bir efsane edindik; 

“Efsâne, fakat, gâye!” deyip az mı didindik? 

Kaç yurda vedâ etmedik artık bu uğurda? 

Elverdi gidenler, acıyın eldeki yurda!

***

Kalyon soru cevap faslında da çeşitli sorulara cevap verdi. Bunlardan biri şöyle idi:

Soru- Bediüzzaman ve M. Akif aslında milliyetçiliğin mağduru olmuş denilebilir mi? 

Cevap- Evet, her iki merhumun yolları hem 1918’de kurulan ve dört sene açık kalan Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye adlı yüksel ilim meclisinin üyeleri olarak kesişmiş ve hem de sonrasında önce demokratik yolla kurulup sonra yanlış laikliğin tatbikatını yapabilmek için lâdinîliğe çevrilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti döneminde devletin hışmına uğramak suretiyle kesişmiş.

Tek parti döneminde ve halen, her ikisine karşı resmi propaganda, her ikisi için de menfi milliyetçilerin verdiği sufleyle, birilerinin “onlar Türk değil, sevmeyin, ardından gitmeyin” propagandası yapması biçiminde olmuş. Ve halen de böyle oluyor. Ve maalesef bu menfi propaganda tesirli oluyor ve iman hizmetinin ve ümmet bilincinin önünde bir engel olarak duruyor. 

Demek milliyetçilik meselesinin menfi neticelerini teşhis etmeden ve milliyet fikrini din kardeşliğine ve hoşgörüye dayalı müsbet milliyet fikrine çevirmeden bu meseleleri bitirmemiz mümkün değil. Türkiye’nin entelektüellerine bu konuda da büyük görev düşüyor.

—SON—

Okunma Sayısı: 3163
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Emekli

    11.6.2024 13:43:03

    Üstad Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri ve Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy a Allah (c.c) Rahmet Eylesin İki zatı muhteremi saatlerce selamlarım gayri

  • Hüseyin İlhan

    8.6.2024 10:06:41

    1960 Darbesinin planı gerçekten de Ezan-ı Muhammediyenin aslına dönmesini sağlamaları ile planlandığını,bunun için ESKİŞEHİR-ERZURUM ve bir şehrimizde daha olmak üzere 3 şehirde cuntaların kurulduğunu bilahere CHP'den de mv.olan bir ekonomist 'DÜNYA EKONOMİSİ,kitabında yazıyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı