"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

O bir Asr-ı Saadet Müslümanı idi

05 Temmuz 2025, Cumartesi 11:35
ELAZIĞ’DA GERÇEKLEŞEN ANMA PROGRAMINDA KONUŞMACILAR RİSALE-İ NURLAR VE MÜELLİFİ BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ’NİN ÇAĞIN İNSANINA SUNDUĞU HİZMET MODELİ ÜZERİNDE DURDULAR.

Birinci Bölüm: Üstad Hazretleri yazdığını yaşamıştır

—Dünden devam—

***

RİSALE-İ NUR HEM EDEBÎ, HEM İLMÎ BİR DEĞERDİR

Panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi, “İşârâtü’l-İ’caz Tefsirinde Usûl ve Edebî Sanatlar” başlıklı sunumuyla Risale-i Nur’un temel kaynaklarından biri olan İşârâtü’l-İ’caz’ı hem metodoloji, hem de edebî yönleriyle ele aldı. Konuşmasında Risale-i Nur’un ayet ve hadisleri ele alış biçiminin klasik nakil kalıplarından farklı olduğunu ifade eden Tanrıverdi, bu kullanımın şuurlu bir edebî tercih ve fıkhî hassasiyetle şekillendiğini belirtti.

“Risale-i Nur’da geçen ayet ve hadislerin tamamı birebir nakil şeklinde değildir. Bazıları lafzen değiştirilmiş, bazıları ise mânen özetlenmiştir. Bu durum, metin içinde gelişi güzel yapılmış bir sadeleştirme değil, doğrudan bir ‘iktibas sanatı’dır. Ve bu sanat, hem edebî, hem şer’î anlamda meşru ve güçlü bir temele sahiptir.”

Tanrıverdi, Risale-i Nur’daki bu kullanım biçiminin bazı çevrelerce eleştirildiğini, ancak bu eleştirilerin derinlemesine bakıştan uzak olduğunu dile getirdi.

“Üstad Bediüzzaman’ın yaptığı şey, ayet ve hadisleri kendi metni içine yedirmek değil; onları kendi anlam dünyasında yeniden parlatmaktır. Burada amaç nakletmek değil, mâna üzerinden bir hakikati çağrıştırmaktır. Bu da hem edebî hem ilmî bir değerdir” diyen Tanrıverdi “Bu tür kullanım şekilleri ne bidattir, ne de tahrif. Bu, klasik İslam düşüncesinde yer alan iktibas geleneğinin, modern bir temsilidir. Özellikle Hanefî ve Şâfiî ekollerinde bu tür bir yaklaşımın karşılığı vardır. Üstad da bu gelenek içinde hareket etmiştir” diye konuştu.

Tanrıverdi, Risale-i Nur’da geçen ayet ve hadislerin kaynak verilmeksizin yer almasının da yine bir metodoloji tercihi olduğunu, metin bütünlüğü içinde bu ifadelerin konumunun okuyucunun anlam dünyasında bir çağrışım meydana getirmeyi amaçladığını ifade etti. Bu yöntemin, hem Risale-i Nur’un “akla ve kalbe hitap eden” yapısına uygun, hem de klasik tefsirlerdeki iktibas örnekleriyle paralel olduğunu dile getirdi.

“İşârâtü’l-İ’caz sadece bir tefsir değildir. Aynı zamanda kelamî, felsefî, gramer ve edebî unsurların iç içe geçtiği çok katmanlı bir metindir. Ayetler bu metin içinde bazen doğrudan yer alır, bazen mânâ olarak çağrıştırılır. Ama hiçbir zaman bağlamından koparılmaz” diyen Tanrıverdi ayrıca, Risale-i Nur’un tefsir, kelam ve edebiyat disiplinlerinin kesiştiği bir külliyat olduğunu, dolayısıyla çok yönlü değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Tanrıverdi “Eğer bu metinleri sadece ilmî değil, aynı zamanda edebî bir perspektifle okursak; o zaman Risale-i Nur’un iktibas metodunun ne kadar zarif, ne kadar şer’î ve ne kadar güçlü bir anlatım aracı olduğunu görürüz” diye konuştu.

Konuşmasının sonunda Prof. Dr. Tanrıverdi, ayet ve hadislerin Risale-i Nur’da yer alış biçiminin salt bir nakil değil, bir anlam üretim süreci olduğunu ve bunun da hem ilahiyat, hem edebiyat çevreleri tarafından daha fazla çalışılması gerektiğini ifade etti.

O BİR ASR-I SAADET MÜSLÜMANI İDİ

Ahmet Dursun: “Bediüzzaman, yaşadığı çağda Asr-ı Saadet Müslümanlığını temsil eden bir örnektir”

Daha sonra kürsüye gelen Eğitimci-yazar Ahmet Dursun da, “Bir Asr-ı Saadet Müslümanı: Bediüzzaman Said Nursî” başlıklı sunumunda, Üstad Bediüzzaman’ın hayatı boyunca sergilediği İslâmî duruşu, uhrevî istikametini ve dünya görüşünü sade bir dille ama derinlikli bir yaklaşımla aktardı. Konuşmasının merkezine “müsbet hareket, şer’î meşruiyet ve siyaset dışı kalma” gibi temel kavramları alan Dursun, bu kavramların sadece birer teori değil, Üstad’ın yaşadığı ve temsil ettiği birer hayat düsturu olduğuna dikkat çekti.

“Üstad Bediüzzaman, sadece yazan, düşünen bir fikir adamı değil; aynı zamanda yaşayan bir örnekti. O, ‘sözün tesiri, hâlin tesirinden gelir’ hakikatini hayatıyla ispat etmiş, kendi çağında Asr-ı Saadet Müslümanlığını temsil eden ender şahsiyetlerden biri olmuştur” diyen Dursun, konuşmasında Said Nursî’nin hayatının üç temel eksende değerlendirilebileceğini ifade etti: Şahsî menfaatten uzaklık, siyasî angajmandan kaçınma ve hizmette şer’î meşruiyete sıkı sıkıya bağlılık. Bu üç temel, hem Risale-i Nur’un mesajını, hem de Nur Talebelerinin tarz-ı hareketini belirleyen mihverlerdir.

“Bediüzzaman’ın siyaset karşısındaki tavrı ne tepkiseldi ne de edilgindi. O, siyaseti reddetmedi; ancak dini siyasete alet etmeyi, siyaseti de dine alet etmeyi şiddetle reddetti. Bu, o dönemin şartlarında çok radikal ve cesur bir tutumdu.” diyen Ahmet Dursun, Risale-i Nur’da geçen “şahs-ı manevî” kavramı üzerinde de önemle durdu. Bu kavramın yalnızca teorik bir çerçeve değil, aynı zamanda bir cemaat yapısının ahlâkî ve hukukî zeminini oluşturduğunu ifade etti. Şahs-ı manevî anlayışı sayesinde nefsanî bağlılıkların, lidere endeksli hareketlerin önüne geçildiğini ve hizmetin istikamet üzere kalabildiğini belirtti.

RİSALE-İ NUR HAREKETİNE LİDER DEĞİL, ŞAHS-I MANEVÎ İSTİKAMET VERİR

Dursun “Risale-i Nur hareketinin istikametini sağlayan şey; bir lidere değil, bir şahs-ı manevîye dayanmasıdır. Bu, istibdad-ı dinî de, istibdad-ı cismanîyi de dışlayan bir yapıdır. O yüzden bu hizmetin temel taşı ‘cemaatçilik’ değil, ‘cemaat şuuru’dur” şeklinde konuştu.

Konuşmasının devamında Dursun, Üstad’ın hürriyet kavramına verdiği değeri de vurguladı. Meşrutiyet ve cumhuriyet döneminde halkın özgürlük bilincini yükseltmek için gösterdiği gayreti hatırlatarak, onun “hürriyetin imandan kaynaklandığı” fikrini işlediğini belirtti.

“Bediüzzaman’a göre hürriyet, sadece siyasî değil, ahlâkî ve imanî bir meseledir. O, hürriyeti dinsizlikle değil, imanla temellendirir” diyen Ahmet Dursun, Üstad’ın iman hizmetini hiçbir zaman geçici gündemlerin içine hapsetmediğini, eserlerinde sürekli olarak ahirete, ebedî saadete, Allah’ın marifetine işaret ettiğini söyledi. Bu yönüyle onun hayatının merkezinde uhrevî bir perspektif bulunduğunu, bu sayede Risale-i Nur’un hem zamana hem mekâna karşı dirençli bir mana taşıdığını belirtti.

“Bir dava, ancak uhrevî merkezli olursa istikamet üzere kalabilir. Bediüzzaman’ın hayatı boyunca ne bir koltuk, ne bir makam, ne de bir şöhret kaygısı taşımaması, bu istikametin şahsî örneğidir.”

Dursun’un konuşmasında sıkça tekrar ettiği “şer’î meşruiyet” vurgusu, Risale-i Nur hizmetinin temel bir taşı olarak sunuldu. Üstad’ın “şer’î ölçüyle çizilmeyen bir çizginin hizmet olamayacağı” düşüncesini paylaştı ve bugün de aynı ölçülerin geçerliliğini koruduğunu ifade etti.

“Bir yapının büyüklüğü, etkinliği ya da taraftar sayısı onun haklılığını göstermez. Haklılık ölçüsü, yalnızca şer’î meşruiyettir. Bu düstur, Risale-i Nur’un hem teorisi hem de pratiğidir.”

ÜSTADIN HİZMET VİZYONU BİZE YOL GÖSTERİYOR

Konuşmasının sonunda Ahmet Dursun, Bediüzzaman’ın siyaset dışı kalma tercihini “pasiflik” olarak yorumlamanın büyük bir hata olduğunu belirtti.

“Bugün siyasî dalgalarla şekillenen pek çok yapının zamanla savrulduğunu görüyoruz. Risale-i Nur’un 100 yıla yaklaşan istikamet üzere yürüyüşü, işte bu siyasetten tecerrüd çizgisi sayesindedir. Bu tercih, Üstad’ın sadece ferasetini değil, aynı zamanda hizmet vizyonunu da gösterir.”

HERKESİ KUŞATICI BİR İMAN-KUR’ÂN HİZMETİ

Latif Salihoğlu: “Risale-i Nur Hizmeti, sükûnetli, kuşatıcı ve siyasî angajmandan uzak kalabilmiş bir Kur’ân hizmetidir”

Panelin son konuşmacısı olan tarihçi-yazar Latif Salihoğlu, “Bediüzzaman Said Nursî’nin Tarih İçindeki Yeri ve Risale-i Nur’un Hizmet Modeli” başlıklı sunumunda, Risale-i Nur hizmetinin tarihî tecrübesiyle bugünkü dinî yapılar arasında önemli farklar bulunduğunu vurguladı. Salihoğlu, konuşmasında özellikle Nur hizmetinin “sükûnet, ihlas, şer’î meşruiyet ve siyasî tarafgirlikten tecerrüd” ilkeleri üzerine inşa edilmiş yapısını örneklerle anlattı.

İHLÂSI MERKEZE ALAN BİR HİZMET MODELİ

“Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu hizmet modeli, dünyevî başarılar ya da siyasî aktüaliteye göre şekillenen bir hareket değildir. Bu dava, ‘şahs-ı manevî’ kavramı üzerinden yürüyen, siyasî angajmanlardan uzak durarak ihlası merkeze alan bir Kur’ân hareketidir.”

Salihoğlu, Risale-i Nur’un Türkiye’nin geçirdiği siyasal, askerî ve ideolojik türbülanslara rağmen 100 yıla yakın bir süredir istikametini koruyabilmiş yegâne hizmetlerden biri olduğunu ifade etti. Bu başarının arkasında yatan en temel faktörlerden birinin, “tarafsızlık” ve “siyaset dışılık” ilkeleri olduğunu vurguladı.

“Bediüzzaman Hazretleri, siyasî olaylara dair görüş belirtse de hiçbir zaman bir siyasî grubun aparatı olmadı. Hatta kendisine defalarca milletvekilliği teklif edildiği halde bunu reddetti. Çünkü o, ‘siyasete alet edilen din tahrip olur’ hakikatini bizzat yaşamış ve milletin önüne bu tecrübeyle çıkmıştır” diyen Salihoğlu, Risale-i Nur’un bu tavrının yalnızca taktiksel bir geri çekilme değil, bilinçli bir tercih ve uzun vadeli strateji olduğunu belirtti. Bu tercihin hem ihlası koruma, hem de geniş kesimlere hitap etme noktasında çok önemli bir fonksiyon icra ettiğini kaydetti:

Salihoğlu “Bugün Nur cemaatinin 50 yıldır herhangi bir siyasî partinin gölgesine girmeden yayın yaptığı bir gazetesi, kendi yayını, neşriyatı ve sivil toplum faaliyeti varsa bu, doğrudan Üstad’ın koyduğu meşveret ve tecerrüd prensiplerinin sonucudur” dedi.

ŞAHS-I MANEVÎ İSTİBDADA KARŞI DURMANIN DA REÇETESİDİR

Konuşmasında “şahs-ı manevî” vurgusunu da ön plana çıkaran Salihoğlu, Risale-i Nur hizmetinin bir şahsın etrafında değil, cemaat ruhu etrafında teşekkül ettiğini ifade etti. Bu sayede istibdadın, tek adamcılığın ve liderperestliğin hizmeti yozlaştırmasına izin verilmediğini belirtti. “Bugün pek çok yapı bir şahsa endeksli olduğu için, o şahısla birlikte zayıflıyor ya da savruluyor. Halbuki Risale-i Nur’da hiçbir ferdin otoritesi yoktur. Hakkın otoritesi, şahs-ı manevînin üzerinde tecelli eder” diyen Salihoğlu, ayrıca Nur hizmetinin hiçbir zaman kavga ve çatışma üreten bir söylem geliştirmediğini, bunun da hizmetin evrensel etkisini arttırdığını ifade etti. Özellikle 20. yüzyıl Türkiye’sinin baskıcı dönemlerinde bile Risale-i Nur’un sabır, sükûnet ve müsbet hareket çizgisini korumasının, bu hizmetin “kalıcı” olmasını sağladığını belirtti.

MÜSBET HAREKET TARZI

“Bu hareketin ne bir kavgası, ne bir silahlı mücadelesi, ne de bir ayrıştırma politikası vardır. Tam tersine, bu hizmet tarzı müsbettir, barışçıldır ve bütün insanları kuşatan bir dildir” diyen Salihoğlu, konuşmasının son bölümünde, Risale-i Nur hizmetinin bugünkü dinî cemaatler karşısındaki konumunu anlamaya yönelik önemli bir değerlendirme yaptı. Özellikle, hizmetin kamplaşmadan uzak durarak hem Kur’ânî, hem de evrensel kalabilmiş olması üzerinde durdu ve:

“Risale-i Nur, siyasî savrulmaların dışında kalabildiği için bugün hâlâ Kur’ân’ın tefsiri olarak değerini koruyor. Siyasî gündemlere göre yön değiştirip rotasını şaşırmadı. Bu yüzden Risale-i Nur, yalnızca bir dinî kitaplar külliyatı değil, aynı zamanda bir hizmet stratejisi ve bir hayat modelidir” dedi

Yeni Asya Yönetim Kurulu Üyesi İrfan Yıldırım:

RİSALE-İ NUR NİCE MADDÎ-MANEVÎ YANGINLARI SÖNDÜRDÜ

Panelin kapanış konuşmasını Yeni Asya Yönetim Kurulu Üyesi İrfan Yıldırım yaptı.

Programa iştirak eden herkese teşekkür ederek sözlerine başlayan Yıldırım, Diyarbakır’da yaşanan hendek olaylarına atıfta bulunarak şu anekdotu paylaştı:

“Diyarbakır’da hatırlarsanız çok büyük bir fitne ateşinin yakıldığı hendek olayı vardı, kan gövdeyi götürüyordu. Yüzlerce emniyet mensubu, halktan insanlar… Çok ciddi bir tahribat yaşandı. O zaman biz düşündük: ‘Ya bu yangını nasıl söndürebiliriz?’ diye bir panel tertip ettik. O panelde çok değerli katkılarıyla programa dahil olan ağabeylerimizle birlikte halktan da büyük teveccüh oldu. Emin olun, programdan sonra o ateş söndü, sulh temin edildi, o fitnekârlar da ortadan kayboldu.” Yıldırım, anma programına katkı sunan Elazığ Yeni Asya Temsilcisi Hasan Argın, Hasan Yiğitkan ve tüm dava arkadaşlarına teşekkür ederek bu tür faaliyetlerin Türkiye genelinde yaygınlaşmasının önemine dikkat çekti. Programın manevî etkisine değinen Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti: “İnşallah memleketimizdeki manevî yangınlar, bu tür programların Türkiye’nin her tarafına yayılmasıyla söndürülecektir.” Konuşmasında ayrıca Risale-i Nur’un ümmetin uyanışındaki rolüne vurgu yapan Yıldırım, Risale-i Nur’un bu süreçteki önemine dikkat çekerek konuşmasını şöyle bitirdi:

“Biz bütün gücümüzle, yüz elimiz olsa Risale-i Nur’a sahip çıkarak ümmeti bu gaflet uykusundan uyandıracak bu hakikatleri ümmetle buluşturmak üzere gayret edeceğiz, çalışacağız, okuyacağız, okutacağız. Bıkmadan, usanmadan bu gayretimizi devam ettireceğiz.”

Program sonrasında dinleyiciler Elazığ Yeni Asya Temsilciliği tarafından hazırlanan kermes ve kitap standından alışveriş yaparak program yerinden dualarla ayrıldılar.

—SON—

ELAZIĞ - HASAN ARGIN

Okunma Sayısı: 267
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı