"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hak ve doğrudan asla şaşmadı

10 Şubat 2022, Perşembe
Üstad, temsil ettiği manaların rencide edilmesi sonucunu doğuracak hile, şüphe, yalan ve inkâr cihetlerine asla tevessül etmedi.

Dizi: Bediüzzaman Said Nursî’nin Müdafaaları
Risale-i Nur Enstitüsü - 8

***

“Bediüzzaman Said Nursî’nin 1. Dönem Mahkeme Müdafalarına Dair Bir Değerlendirme” başlığı altında sunumunu gerçekleştiren Av. Adem Şahintürk; gerçekten de Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin ahirzamanda iman ve Kur’ân dâvâsının hakkıyla tebarüz etmiş en kıymetli temsilcisi, baskılar ve tazyikler karşısında yılmaz ve yıkılmaz kahraman bir müdafii olduğunu söyledi. Bediüzzaman’ın gayesinin şahsının beraati değil, hakkın ve adaletin muzaffer olması olduğunu dile getiren Şahintürk: “Yine onun gayesi Cumhuriyet Dönemi yargılamalarında da hayatının gayesi bildiği ve pek çok kıymet verdiği Kur’ân tefsiri Nur Risaleleri’nin ‘neşir ve serbestiyetinin’ mahkeme eliyle sağlanmasıdır.” dedi. 

Şahintürk sözlerini şöyle sürdürdü: “Osmanlı Devleti’nde II. Meşrûtiyetin ve diğer tabirle hürriyetin ilânına mümasil ve biraz sonrasında meydana gelen ve maalesef günümüze kadar sebepleri ve sonuçları itibariyle tam olarak aydınlatılamamış olan 31 Mart Hadisesi ve bunu takip eden meşhur yargılamalar döneminde ‘cihandeğer fikirleri ve nasihatleri’ ile ortaya atılan Said Nursî’ye; ‘Böyle tehlikeli zamanlarda kendisini koruması ve daha dikkatli olmasını’ tavsiye ve telkin eden dostlarına cevaben; ‘En büyük ders doğruluk yolunda ölümü istihkâr dersi vermektir.’ manasına gelen şekilde cevap veren bir Üstad’ın; bütün ömrü boyunca karşılaştığı, kendisine reva görülen haksız ve hukuksuz muamelelere, sürgünlere, zorunlu ikametlere, keyfi gözaltı ve tutuklamalara, sayısız zehirlemelere, temelsiz isnatlara ve iftiralara karşı hak dâvâsındaki sarsılmaz mukavemetinin ve sebatının en önemli dayanağı; o muhteşem imanından sonra, adaleti temin ve HAKKI tutup kaldırma iradesidir. 

Bu sebeple bütün ömrü boyunca her dönemin bütün mahkemelerindeki bütün savunmalarında haktan ve doğrudan asla şaşmamış ve temsil ettiği manaların rencide edilmesi sonucunu doğuracak hile, şüphe, yalan ve inkâr cihetlerine asla tevessül etmemiştir.

Bunun yanında Hz. Üstad’ın 31 Mart Ayaklanması sebebi ile yargılamalar yapan sıkıyönetim mahkemesindeki müdafaalarında takip ettiği usûl ve metod ile Cumhuriyet Dönemi’nde ilki 1935 Eskişehir ve sırasıyla 1943 Denizli, 1948 Afyon, 1952 İstanbul ve 1953 Samsun Ağır Ceza Mahkemelerindeki savunmalarındaki usûl ve metod arasında fevkalâde belirgin farklar bulunmaktadır. 

Dâvâda birlik, esas meselede ittifak, amaçta ve takip edilen gayede herhangi bir farklılık olmamakla birlikte usûlde bir kısım farklılıkların olmasının elbette ki birçok sebebi ve hikmeti olmalıdır. Bu husus, geniş bir makalenin konusu olmak ciheti ile şimdilik ileriye talik ederek Hz. Üstad’ın ve dolayısıyla sadık talebelerinin yargılandıkları mahkeme dâvâlarına ilişkin birkaç hususu beyan etmeye devam etmeliyiz.

Birinci Dünya Savaşı’nda, 1916 yılında gönüllü milis alayı komutanı olarak talebeleriyle birlikte Bitlis müdafaası sırasında yaralı olarak yakalanıp Ruslar tarafından esir alınarak götürüldüğü ve diğer esir askerlerle birlikte 2,5 yıl esaret hayatı yaşadığı Sibirya’nın Kosturma esir kampındaki o çok meşhur hadise, bizlere Hz. Üstad’ın dâvâsını temsil noktasında nasıl bir cesaret ve şecaat taşıdığının ve bunu ifade ederken hangi usûlü ve metodu takip ettiğinin mesajlarını vermektedir.

Zira esir olarak tutulduğu bir kampta teftişe gelen o dönemin Rusya Orduları Başkomutanı ve Kafkasya Valisi olan Nikolay Nikolayeviç karşısında istisnasız herkesin ayağa kalktığı bir esaret ortamında kasten oturan ve ayağa kalkmayan Hz. Üstad’ın elbette vermeye çalıştığı çok kıymetli bir mesaj vardır. 

Kendi ifadesi ile, o hareketinde kastının hakaret olmadığını beyandan sonra: ‘Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım. Ben Müslüman âlimiyim. İmanı olan kişi, imanı olmayandan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, dinime hürmetsizlik etmiş olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.’ demiştir.

İşte bu duruş ve bu tavır, o dönemde Kosturma’da ve belki başka birçok esir kampında tutuklu bulunan binlerce Müslüman’ı ‘temsilen’ ve Hz. Üstad’ın taşıdığı kıymetli manayı ‘tebliğen’ icra edilen muhteşem bir tavırdır. Evet Hz. Üstad’ın, bu tavrı ile en zor şartlarda bile İslâm’ın kahraman bir temsilcisi ve hakkın ise ölümden pervasız yılmaz bir tebliğcisi olduğunu anlamaktayız.

İşin hakikatinde; meydana gelen bu manidar hadiseye sureta bakılınca anlaşılan ilk mana, karşı tarafa büyük bir hakaretin vuku bulduğudur. Ve cezası, ani kurulan bir harp divanında âcil icra edilecek bir idam kararıdır. Hüküm ise infazdır.

Fakat o kıymettar temsilci, temsil edilen Rabbine karşı son tazimini, secdeye varışını eda için; az müsaade ister. Hakkında verilmiş ve biraz sonra icra edilecek bir idam kararının maddî ve manevî ağırlığı altında olması gereken bir kişinin bu derece, rahat ve cesur ve mütevekkil duruşudur ki; harp divanının sahibini/generali derinden etkilemiştir. Bu etkileşim vicdanı insafa, nedamete ve doğruya; lisanı ise tarziyeye ve hürmete sevk etmiştir.

Anlaşılan o ki, temsil edilen mananın ulviyeti ve kıymeti yanında temsilcinin de temsilde mahir olması iktiza eder. Zira az sonra ölüm emrinin infaz edileceğini bile bile namazını bitirir bitirmez gayet hızlı adımlarla infaz alanına yönelen Seyda’nın bu tavrı, elbette harp divanı sahibinin hem dikkatini ve ilgisini, hem de merakını celbetmiştir.

Belki de idam hükmünü veren generali etkileyen ve bu kararından döndüren sebep de, Üstad’ın pek manidar bu tavrı ve üslûbudur. Yani hakkında verilen hükme/ölüm kararına, korkuyu çağrıştıran yavaşlıkla değil cesareti işmam eden koşmakla gitmesidir. 

Bu bahse dair neticeten şunu söylemek gerekir ki; 1909’da Osmanlı Devleti’nin payitahtında dönemin idarecileri tarafından kurulan ve yürütülen Divan-ı Harb-i Örfî yargılamasından muhteşem sözel bir müdafaa ile bütün iddialardan beraat eden Hz. Üstad, 1917 yılında Rusya’nın Kosturma’sında bir esir kampında esaret altındayken başkomutan tarafından kurulan bir divan-ı harbin ölüm hükmünden ise çok manidar eylemsel bir müdafaa ile beraat etmiştir.”

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 3629
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı