Birinci Bölüm: Filistin Panelinden mesaj: Çare İttihad-ı İslam ve Müsbet Hareket
İkinci Bölüm: Filistin Panelinden Mesajlar-2: Müsbet Hareketle ikinci Asr-ı Saadet'e ulaşacağız
YENİ ASYA - NURSEZA PARLAKOĞLU
[email protected]
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA-YENİ ASYA
Eğitimci Yazar İslâm Yaşar Gazze’de yaşanan zulmü değerlendirirken, "Maddî gözle bakınca zahire bakarız, zahiri görürüz, olanı görürüz. Kalp gözüyle bakınca olması gerekeni, takdiri veya hikmeti görürüz. Bu nazarla İslâm âlemine baktığımız zaman Müslümanlar zor bir zamandan geçiyorlar. Tarih boyunca çok zor zamanlardan geçtikleri bir vaka. Ama bu zor zamanları nasıl atlattıkları mühim. Mesela Kudüs merkezli olarak ifade ettiğimizde, Peygamber-i Zîşan’ın müjdesiyle Asr-ı Saadet’in gücünü, kuvvetini, adaletini, hakkını, hukukunu ve insanlığını arkasına alarak gelen Hz. Ömer ve muzaffer ordusu Kudüs’ü fethetti. Selahaddin Eyyubî de aynı şekilde. Demek ki hareket noktası bu. Bütün zor zamanları Asr-ı Saadet’i arkamıza aldığımız zaman aşabiliriz ve geçebiliriz. O zaman çare nedir dediğimizde; çare Asr-ı Saadet’e dönmektir" dedi.

“Müsbet hareket olmadan muvaffak olunmaz”
Yaşar, Bediüzzaman Said Nursî’nin “müspet hareket” prensibine dikkat çekerek,“Bediüzzaman Hazretleri sürgün döneminde ‘müspet hareket’ diye bir tarz geliştiriyor. Bu; silahla, kanla, siyasetle değil de manevî cihadla yapılacak bir mücadele tarzıdır" dedi. Filistin mücadelesinin ise Bediüzzaman’ın hassasiyetle getirdiği ve uyguladığı müspet hareket tarzının dışında bir mücadele olduğunu belirten Yaşar, "Menfî hareket tarzı. Silahla mücadele var ama hak edene, hakkı koruyabilene; adalet-i mahza dediğimiz şeye riayet yok" ifadelerini kullandı. "Filistin’de maddî cihat, manevî cihadla yerini değiştirdiği zaman mı acaba muvaffak olunacak diye bir şey geliyor aklıma" diyen Yaşar, Gazze’de sivillere zarar veren eylemlerin İslâm’ın savaş hukukuna aykırı olduğuna dikkat çekti. Bediüzzaman Hazretleri'nin savaşta yalnızca askerî hedefleri muhatap alıp kadın ve çocuklara dokunmayarak İslâm’ın savaş hukukunu yaşattığını belirten Yaşar, "Sivilleri koruyup düşmana teslim ettiği için Ermeniler bile, “Molla Said bizim çocuklarımızı kesmedi, biz onları kesmeyelim” demiştir" dedi.

Müslüman’ın iki güzel silâhı vardır: Sabır ve dua
Bugün yaşanan katliamların sadece Gazze’yi değil, İslâm dünyasını da manevî bir imtihanla karşı karşıya bıraktığını ifade eden Yaşar, İsrail’in propagandası olabilecek tarzda medyadan uzak durulması gerektiğini belirterek, “Peygamberimizin (asm) bir hadis-i şerifi var: “Müslüman’ın iki güzel silahı vardır.” İki güzel silah: Biri sabır, diğeri dua. Ama dikkat edin, dua ve sabır demiyor; sabır ve dua diyor. Niye? Dua ve sabır dense insanlar dua ederken hadiselerin tesiriyle hisleri dualarına karışacağından dualar makbul olmaz. Onun için önce insanlar sabredecekler, hadiselerin tesirinden kurtulacaklar. Kurtuldukları zaman yapacakları dua daha makbul olacaktır” şeklinde konuştu. Müslümanların “doğru İslâmiyet”i yaşamaları gerektiğini vurgulayan Yaşar, Bediüzzaman’ın şu tespitini aktardı: “Doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşadığımız zaman, sair dinlerin mensupları fevc fevc İslâmiyet’e gelecekler.” Yaşar sözlerini, “O zaman Müslümanlar Asr-ı Saadet’e dönecekler. Sahabeler nasıl yaşamışsa öyle yaşayacaklar ve muvaffak olacaklar" diyerek tamamladı.
Gazze insanlığın vicdanını ayağa kaldırdı
Prof. Dr. İlyas Üzüm, Gazze’de yaşanan trajedinin insanlığın vicdanını harekete geçiren bir imtihan olduğuna dikkat çekti. “Bir taraftan bakınca yaklaşık bir saatte 18 Gazzeli öldürülüyor. Bir saatte bir çocuk katlediliyor. Toplam sayı 65.000. Katledilen çocuk sayısı 20.000 dolayında. İnsanlar haberleri izlerken yürekleri parçalanıyor. Böyle bir olay ne Arapları sadece, ne Müslümanları… Değil; bütün insanları, bütün insanların insanlıklarını, insaniyetlerini, vicdanlarını ayağa kaldırdı” dedi. İsrail’in “haydut devlet” olduğunu vurgulayan Üzüm, Netanyahu’nun askerlerini motive etmek için Tevrat’tan “Amaleklileri öldüreceksin; öldür! Kadınlarını, çocuklarını, develerini, öküzlerini, eşeklerini öldür…” ayetini okuduğunu hatırlatarak, “Bu muharref ayet, insan vicdanı tarafından reddediliyor” ifadelerini kullandı.

Asıl Boykot Yahudîliğe ait vasıflara karşı olmalı
Üzüm, boykot meselesine dikkat çekerek sadece ürünlerle sınırlı kalmaması gerektiğini ifade etti: “Biz, son olaylar dolayısıyla haklı olarak ürünleri boykot edeceğiz ve boykot etmeliyiz. Ama aynı zamanda bizim şahıs olarak, aile olarak veya toplum olarak da Yahudîliğe ait vasıfları boykot etmemiz lâzım. Nedir bu vasıflar? Hepsinden uzak durmak… En büyük ‘hubb-u dünya’ Bediüzzaman ifadesiyle dünyaya odaklanma, dünyevîleşme… Boykot ederiz, boykot etmeliyiz. Başka? Fesat, bozgunculuk…” dedi. Yahudî toplumunun bunu bilimle, inkârcı felsefî ekollerle, film sektörüyle ve farklı kanallarla yaptığını belirten Üzüm, “Toplumları fesada sürüklediler, gıdaların genetiğini değiştirdiler. İslâm fıtrat dinidir. Dolayısıyla biz her türlü fesada karşı çıkmakla yükümlüyüz” diye konuştu. Kur'ân’da Yahudîlikle ilgili zikredilen vasıfları hatırlatan Üzüm, “Allah’a âsi olmak, Allah’a verilen sözden caymak, Allah’ın ayetlerini inkâr, nankörlük, kitabın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek… Bunlardan uzak kalmalıyız” ifadelerini kullandı.
İttihad-ı İslâm’ın şartları yerine getirilmeli
Prof. Dr. Ziya Polat, “İttihad-ı İslâm” fikrinin Osmanlı’nın son döneminden itibaren gündemde olduğunu hatırlatarak, bu birlikteliğin bugün de İslâm dünyası için temel bir çıkış yolu olduğunu söyledi. Polat, “Üstadın bu bağlamda ciddi bir arayışı olduğunu biliyoruz. Temel meselelerimizin büyük kısmının aslında böyle bir çözüm sonucu hallolacağını ifade ediyor Üstat. Genelde hepimiz de bu kanaatteyiz zaten. Fakat netice itibariyle İttihad-ı İslâm dediğimizde de kafamızda bazı soru işaretleri oluşuyor. Nasıl olacak? Nasıl olmalı? Ne kadarını başarabiliriz? Nereye kadar?” dedi. 1948 ve 1967 savaşlarını örnek gösteren Polat, “Birkaç tane Müslüman Arap ülkesi birlikte İsrail’e karşı mücadele ediyorlar. Yani küçük de olsa bir birliktelik var aslında. Fakat ortaya bir başarı çıkmıyor. Demek ki bu ittihad-ı İslâm’ın birlikteliğinin de bazı şartları var. Bunları yerine getirmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Önce birbirimizi tanımamız gerekiyor
Polat, İsrailli akademisyenlerin 40–50 yıldır “İsrail varlığını nasıl devam ettirebilir?” sorusu etrafında derin çalışmalar yaptığını belirterek, “Adamlar yaklaşık 40 yıldır, 50 yıldır ‘İsrail varlığını nasıl devam ettirebilir?’ diye oturup tartışıyorlar, konuşuyorlar. Bir sürü metin, bir kütüphaneyi dolduracak kadar metin yazmış durumdalar” dedi. Müslümanlar arasındaki ilişkilere de dikkat çeken Polat, “ayet-i kerîme çok net ifade ediyor: Kendi aralarında Müslümanları tanımlarken merhametlidirler; kâfirlere karşı ise şiddetlidirler. Ama gel gör ki biz kendi aramızda birbirimize karşı şiddetli, bizim dışımızda olanlara karşı da merhametliyiz. Olmaz böyle. Önce birbirimize karşı merhametli olmamız gerekiyor. Önce birbirimizi tanımamız gerekiyor” şeklinde konuştu.
***
MASA ÇALIŞMALARI VE DEKLARASYONLARA KATKI SUNANLAR
Panelde sunulan deklarasyonlar, Risale-i Nur Enstitüsü tarafından tertip edilen “Tarihî, Hukukî ve Vicdanî Boyutlarıyla Filistin Meselesi” başlıklı masa çalışmasında, oturumlar sırasında açıklanan ve genel kabul gören kanaatleri bildirmekte olup toplantı yöneticileri ve sekreterleri tarafından oturumlar sırasında alınan notlar üzerinde çalışılarak hazırlanmıştır.

Katılımcılar:
- Prof. Dr. Ahmet Battal (Oturum Yöneticisi)
- Ahmet Dursun (Sekreter)
- Prof. Dr. Ziya Polat
- Prof. Dr. Adem Ölmez
- Prof. Dr. İlyas Üzüm
- Prof. Dr. İbrahim Nişancı
- Prof. Dr. Sedat Koçak
- Prof. Dr. Saul Takahashi
- Doç. Dr. Ayşe Çekiç
- Dr. Ömer Ergün
- Dr. Cafer Kaysıcı
- Dr. Ümit Acar
- Ahmet Said Aydil lMustafa Akça
- İslam Yaşar lMüfid Yüksel
- Mustafa Özcan

—SON—