Birinci Bölüm: Filistin Panelinden mesaj: Çare İttihad-ı İslam ve Müsbet Hareket
Peygamberlerin manevî mirası tahrip ediliyor
Yazar Mustafa Özcan, İsrail’in Hz. Musa’nın ismi ve peygamberlerin mirası üzerinden zulmü meşrulaştırmaya çalıştığını ifade etti. Özcan, “Hz. Musa Aleyhisselam’ın sıfatlarından biri Kasımü’l-Cebabira’dır; yani cebbarları ve firavunları yerle bir eden bir şahsiyet. Ama İsrail bugün Hz. Musa adına cebbarlık yapıyor. Kur'ân’ın tabiriyle Katiletü’l-enbiya, yani peygamberlerin katilleri olarak tarihteki süreçlerini sürdürüyorlar. Peygamberliği manevî olarak hâlâ öldürüyorlar; fiilleriyle, eylemleriyle, sözleriyle” dedi. Trump’ın damadı Kushner ve Tony Blair gibi isimlerin devrede olduğunu, ancak Filistin’in “lanetinin” onları bulacağını belirten Özcan, “Ağlayanın malının gülene faydası olmaz. Trump basit bir adam; hayatla dalga geçtiği gibi Filistin meselesiyle de dalga geçiyor” ifadelerini kullandı.

Kuşatma kalkınca hakikat yeryüzüne yayılacak
Özcan, bugün yaşananların Hendek Savaşı’na benzer küresel bir kuşatma olduğunu vurgulayarak, “Filistin ve İslâm dünyası küresel bir hendek ile çevrili. Ama bu hendek açıldığında insanlık İslâmiyet ile perdesiz bir şekilde buluşacak” dedi. İslâm’ın çağları aşan mesajına dikkat çeken Özcan, zulme karşı duran her vicdan sahibinin bu hakikati kabul ettiğini belirterek, “Rachel Corrie isimli bir kadın ‘Zulüm bendense ben zulümden yana değilim’ diyordu. Bu evrensel bir ifade, İslâm’ın da kabul ettiği bir hakikattir. İsrail, İslâmiyet’in berrak tebliğinin önündeki en büyük engellerden biridir. İslâmiyet’e her türlü kötülük vasfını yakıştırıyor, terör gibi yaftalarla onu karalamaya çalışıyor. Ondan dolayı bu tarihî hendeği açtığımızda yani kuşatmayı açtığımızda insanlık İslâmiyet ile perdesiz bir şekilde buluşacaktır” ifadelerini kullandı.
İSLÂM İKİNCİ KEZ YÜKSELECEK
Özcan, geleceğe dair ümitli olduğunu belirterek, İslâm’ın ikinci defa küresel bir yükseliş yaşayacağını dile getirdi: “Iraklı âlim Muhammed Ebu’l -Kasım el-Hac Hamd, Hicrî 1400 vesilesiyle yazdığı ‘El-Âlemiyyet li’l-İslâm’ adlı eserinde İslâm’ın ikinci küreselleşmesinden söz eder. Birincisi Asr-ı Saadet’te Peygamberimiz ve Sahabe dönemindeydi, ikincisi ise bundan sonraki dönemde gerçekleşecektir" dedi. Özcan, Peygamber Efendimizin (asm) Hulefa-i Raşidin döneminden sonra gelecek bir ikinci hilafeti de haber verdiğini hatırlattı.
İslâm dünyasında hassasiyetin artması gerektiğini vurgulayan Özcan, “Peygamber Efendimiz diyor ki: ‘Mazlum olan kardeşine tabiî ki yardım edeceksin, ayağa kaldıracaksın. Zalim olanı da muhasebe ile zulmünden çevireceksin! İşte İslâm dünyasının en önemli görevleri arasında bu var. Birbirimizi ikaz etmemiz lâzım. Bu iç tamirat ve müsbet hareket ile inşallah ikinci Asr-ı Saadet’e ulaşacağız" dedi.
UNRWA hedef alınarak Gazze açlığa mahkum edildi
Dr. Hasan Basri Bülbül, Birleşmiş Milletler Bağımsız Soruşturma Komisyonu’nun Gazze’de yaşananları soykırım olarak nitelendirdiğini hatırlatarak, Uluslararası Adalet Divanı’nda Güney Afrika’nın açtığı davadan da benzer bir karar beklediklerini ifade etti. Ancak uluslararası hukuk mekanizmalarının etkisizliğini vurguladı: “Uluslararası hukukun en temel sıkıntılarından biri yaptırımların işlevsiz kalmasıdır. Amerika’nın vetosuyla İsrail her seferinde cezalandırılmaktan kurtuluyor. Hâlâ 1945’ten kalma düzen kritik noktalarda devreye giriyor. Maalesef bu sistem galip devletlerin kurmuş olduğu bir düzendir” dedi. Bülbül ayrıca İsrail’in, Gazze’de insanî yardımın en önemli koordinatörü olan UNRWA’yı hedef aldığını belirterek, “75 yıldır bütün insanî yardım sistemini bir kuruluşa bağlamışsınız ve tam da soykırımın ortasında bu kuruluşu ortadan kaldırıyorsunuz” ifadelerini kullandı. Yerine İsrail’in “Gazze İnsanî Yardım Vakfı” adıyla sözde bir yapı kurduğunu ve insanların bu noktalarda hedef alınarak öldürüldüğünü dile getirdi.

UNRWA: Filistinlilerin geri dönüş hakkının hafızası
Bülbül, Filistin meselesinin en kritik noktasının mülteci gerçeği olduğunu belirterek, “Uluslararası hukuka göre bu mültecilerin geri dönüş hakkı vardır. Bu, Batı Şeria’ya veya Gazze’ye değil; Tel Aviv, Hayfa gibi kendi evlerine geri dönme hakkıdır” dedi. Tarihî Filistin topraklarında bugün yaklaşık 7 milyon Arap ve 7 milyon Yahudî bulunduğunu söyleyen Bülbül, milyonlarca mültecinin de eklenmesiyle İsrail’in demografik ve siyasî dengesinin çökeceğini kaydetti: “Bir devletin üç temel unsuru vardır: nüfus, toprak ve egemenlik. Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı göz önünde bulundurulduğunda İsrail’in 75 yıldır kurmaya çalıştığı Siyonizm temelli devlet projesi geri saracaktır. Çünkü demokratik bir devlette bu coğrafyayı kimin yöneteceği açıktır.” UNRWA’nın da işte bu hafızayı koruyan ve geri dönüş hakkını kurumsallaştıran bir yapı olduğunu belirten Bülbül, “Bu yüzden İsrail UNRWA’yı en büyük engel olarak görüyor” diyerek sözlerini tamamladı.
“Yahudî teolojisi işgali meşrulaştırıyor”
Dr. Ömer Ergün, Yahudî teolojisinin bugünkü İsrail’in işgalci politikalarına zemin hazırlayan sapkın bir anlayış üzerine inşa edildiğini belirtti. Tevrat’ın değiştirilmiş bölümlerinde “İsrailoğulları seçilmiş millet”, “Rab cenk eridir ve Yahudîler için savaşır” (haşa) gibi ifadelerle Yahudîlere "Tanrı’nın has kavmi" sıfatı verildiğini, Yakup’a (Aleyhisselam bize göre peygamberdir ama Yahudîlere göre peygamber değildir) “Tanrı ile güreşip galip gelmesi” iddiası üzerinden İsrail isminin atfedildiğini söyledi. Ergün, “Verilmek istenen mesaj şudur: ‘İsrail’i Tanrı bile yenemedi.’ Bu zihniyet bugün işlenen vahşetin arka planını açıklıyor” dedi. Ergün, bu yanlış teolojik kurguların, hem Yahudîlerin üstünlük iddialarına hem de Filistin topraklarındaki zulmün meşrulaştırılmasına temel oluşturduğunu ifade etti.

Ceza Mahkemesi’nin kararı İsrail’i sıkıştırıyor
Ergün ayrıca meselenin hukukî boyutuna işaret ederek, Güney Afrika hükümetinin Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine açtığı davayı hatırlattı: "Gidişat gösteriyor ki İsrail’in işgalci bir devlet olduğu onaylanacak. Bu karar, ‘O topraklar İsrail’e değil, Filistin’e aittir’ hükmünü uluslararası alanda tescilleyecek." Bunun yanında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı hakkında tutuklama kararı çıkarıldığını hatırlatan Ergün, yaptırımların işlememesine rağmen bu kararların ciddî bir psikolojik etkiye sebep olduğunu belirtti. Ergün, “Netanyahu, İsrail’den New York’a konuşma yapmak için giderken, uçağı uluslararası uçuş yollarını kullanmak yerine çok uzun bir rotadan gitmek zorunda kaldı. Çünkü herhangi bir tutuklama kararına taraf olan devletin hava sahasından geçseydi, o devletin uçağı indirip Netanyahu’yu tutuklama hakkı vardı” dedi.
İslâm dünyası ortak pakt kurmalı
Sosyolog-Yazar Müfit Yüksel, İsrail meselesini tarihî bağlamıyla değerlendirerek, Yahudîlerin 2000 yıla yakın bir süre diasporada kaldıktan sonra Siyonizm hareketiyle yeniden Filistin’de devlet kurma hedefini gündeme taşıdığını ifade etti. Yüksel, 19. yüzyılda yükselen antisemitizmin ve Rothschild ailesinin Anglosakson iradeyle kurduğu bağlantıların İsrail Devleti’nin zeminini hazırladığını belirtti. “Kraliçe Victoria’dan beri verilen bir söz vardı. Bu Balfour Deklarasyonu’yla iyice olgunlaştı, sonra Osmanlı Devleti'nin kaybetmesi ve manda yönetimi, Allenby'nin girmesi, zaman içinde Yahudî yerleşimlerinin artması, büyük şirketler kurulması. O dönemde bütün hazırlıkları yapmışlar. Daha devlet kurulmadan Tel Aviv inşa edildi. 1926’dan itibaren Yafa’nın kuzeyinde kurulan Tel Aviv, bugün kocaman bir dev şehir” diye konuştu.

“Cephe küçüldü, mesele Gazze’ye sıkıştı”
Yüksel, İsrail’in kuruluşundan sonraki süreçte Arap-İsrail savaşlarını ve bölgedeki kırılmaları da değerlendirdi: “İsrail Devleti kurulduktan sonra mesele hep Arap-İsrail savaşı olarak görüldü. Ama zaman içerisinde arkasında Amerika Birleşik Devletleri ve Anglosakson irade olduğu için hep kazanan taraf oldu. 1967 Savaşı Arap dünyası için çok büyük bir darbeydi. Batı Şeria, Kudüs ve Sina kaybedildi. Bütün Filistin işgal altına girdi” dedi. Yüksel, 1973’te Kral Faysal’ın petrol ambargosu uygulattığını ancak Sovyetler’in ihanetiyle bu savaşın da başarısız olduğunu belirtti. 1982 Lübnan işgali, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün tasfiyesi ve Hamas’ın yeniden yükselişiyle birlikte mücadelenin yeni bir boyut kazandığını ifade etti: “Gelinen noktada cephe küçüldü. Önceleri Arap-İsrail savaşlarıydı, sonra Oslo Mutabakatı ile İsrail-Filistin meselesine dönüştü. Batı Şeria devreden çıktı, kaldı Gazze."
Gazze'siz çözüm hayal, Batı Şeria İsrail'in kontrolünde
Yüksel, Gazze’nin tehcire zorlanması halinde Filistin nüfusunun yarısının kaybedileceğini belirterek, “Gazze’de maalesef tehcir, katliam ve soykırım zorlaması var. 2 milyon 300 binden fazla nüfusuyla Gazze, Batı Şeria ile birlikte yaklaşık 5 milyon Filistinlinin yarısını barındırıyor. Tehcir edilirse iki devletli çözüm bile hayal olacak” dedi. Batı Şeria’nın ise coğrafî bütünlükten yoksun olduğunu kaydeden Yüksel, “Oradaki bölgeler birbirinden bağımsız, arada İsrail kışlaları ve yerleşimleri var. Seyahat özgürlüğü yok; Kudüs’ün 12–14 km ötesinde doğan bir genç, 20 yaşına gelip hiç Kudüs’ü görmeden yaşayabiliyor. Gazze olmadan iki devletli yapı mümkün değil; denize çıkışı olan tek yer Gazze’dir, liman şehri olan tek yer yine Gazze’dir” ifadelerini kullandı.
İslâm dünyası ortak pakt kurmalı
Yüksel, İsrail’in uzun vadeli plânlarla güç devşirdiğini, Müslümanların ise kısa vadeli tepkilerle hareket ettiğini belirterek, “İsrail 1881’den beri uzun vadede çalışıyor. Bizde ise iki senede olacak işler değil. Uzun vadeli stratejiler Müslümanlar tarafından geliştirilmeli” dedi. Tarihten örnekler veren Yüksel, Bağdat Paktı’nı hatırlatarak Nuri Sait Paşa ve Menderes’in akıbetine dikkat çekti; Faysal’ın petrol ambargosuyla izlediği politikaların da öldürülerek cezalandırıldığını söyledi. Bugün için ise İslâm dünyasının güçlü bir pakt oluşturması gerektiğini vurguladı: “İsrail hava gücüyle İran’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı, Yemen’i vuruyor. Kara savaşında kayıpları var ama havadan domine ediyor. Buna karşı İslâm dünyasında bir pakt ve strateji kurulmalı. Ayrıca Filistin diasporası darmadağın; hem Avrupa’da hem Türkiye’de lobi hâline getirilmesi elzemdir. İslâm dünyasının duyarlılığı artırılmalı, Pakistan gibi ülkeler bu paktlara eklenmelidir” dedi.
DEVAM EDECEK
YENİ ASYA-NURSEZA PARLAKOĞLU
[email protected]
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA-YENİ ASYA