"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yıkılmayan kim var? (1)

M. Latif SALİHOĞLU
13 Ekim 2025, Pazartesi
Son iki asrı baz alarak başlıktaki “Yıkılmayan kim var?” suâlinin cevabını bulmaya çalışalım.

Asırlarca cepheden cepheye fetih için gitmiş olan Yeniçeri Ocağı, iki yüz sene önce çok kanlı bir şekilde söndürüldü: 1826.

Devlet ile vatandaşı karşı karşıya getiren “Fes ve Kıyafet İnkılâbı”nın üzerinden yine iki yüz senelik bir zaman geçti: 1829.

Osmanlı’nın Mısır’a atadığı kendi valisinin ordusuna yenildiği Nizip Bozgunu, bu acı haber üzerine Sultan II. Mahmud’un felç geçirerek vefat etmesi ve unutulmaz bir hadise olarak tarihe geçen Tanzimat İlânı, bunların tamamı aynı sene içinde yaşandı: 1839.

Osmanlı ile Çarlık Rusyası arasında vuku bulan Kırım Harbi, hem mağlubiyetle neticelendi, hem de Osmanlı devleti, ödemesi yüz sene devam eden ağır bir borç yükünün (Düyûn-u Umumiye) altına girdi: 1853-56.

Tanzimat’ın devamı mahiyetinde olup, Hristiyan dünyasına karşı nisbeten daha ezik bir muhteva ile hazırlanan Islahat Fermanı ilân edildi: 1856.

1876 tarihine gelindiğinde, âdeta “helâket ve felâket devri”nin bütün alâmetleri ortaya çıktı: Sultan Abdülaziz’in, gayet elim bir şekilde önce askerî darbe ile tahttan indirilmesi, ardından intihar süsü verilerek katledilmesi. Üç ay sonra Osmanlı tahtına Sultan II. Abdülhamid’in gelişi. Ki, onun da son on yıllık (1908-1918) âkıbeti pek acıklı geçti. Aynı sene içinde Meşrutiyet ilân edildi. Parlamento teşkil edildi. Sıfırdan bir Anayasa (Kanun-i Esâsî) hazırlandı. 

(ARA NOTU: Yüz elli senedir yıkılmayan, mağlup edilemeyen ve eserleriyle İslâm ve insanlık âlemine ışık tutan Bediüzzaman Said Nursî, yine aynı hengâmede dünyaya gözlerini açtı. Ki, bu yazının asıl maksadı, bu mümtaz şahsiyetin davasını ve misyonunu nazara vermektir.)

«

“Küçük Kıyamet” diye tâbir edilen “93 Harbi”nin ağır mağlubiyeti, Osmanlı devletini ciddî manada zaafa uğrattı: 1878.

Sonrasındaki vukûatı daha seri olarak geçelim: Otuz yıllık istibdat döneminin ardından 1908’de II. Meşrutiyet ilân edildi. Bir yıl sonra Sultan Abdülhamid tahttan indirilerek Selanik’te hapsedildi. 1911’de başlayan İtalyan Harbini Balkan Harpleri, Dünya Harbi ve İstiklâl Harbi takip etti.

Bu zaman zarfında Osmanlı Saltanat rejimine son verilerek Cumhuriyet ilân edildi. (Çeyrek asır sonra da demokrasiye geçildi.)

Yıkılan sadece Osmanlı değildi; Rusya’daki Çarlık rejiminin yanı sıra, dünyadaki hemen bütün İmparatorluklar (Almanya, Japonya, vd.) yıkıldı, bitti, tarihe karıştı. 

Yüz milyona yakın cana mal olan İkinci Dünya Savaşı ise, dünya ve insanlık tarihinde bambaşka bir safha teşkil etti. Savaştan kısa süre sonra, BM’de İsrail devleti kuruldu.

Yine, son yüz yıllık zaman zarfında doğup batan, yahut kurulup yıkılan dünyada başka rejimler, sistemler ve ideolojiler de oldu: Komünizm, faşizm, sömürgecilik, Sovyet Rusya, Doğu Almanya, Yugoslavya ve diğer demir perde ülkeleri de kimi yıkıldı, kimi dağıldı, kimi de değişerek başka bir şekil aldı.

Türkiye’de de 1960’tan sonra meşru iktidarları deviren ve demokrasiyi iğdiş eden kanlı darbeler ve muhtıralar süreci başlayıp birkaç kez tekrarladı.

«

Peki, yaşanan bütün şu hercümerç içinde yıkılmayan, sarsılmayan, mağlup edilemeyen, üstelik halen de ülke ve dünya gündeminde manevî canlılığını muhafaza eden şahıs, fikir ve hareket hangisidir? Cevap, hiç şüphesiz Said Nursî, Risale-i Nur ve Nur hareketidir.

Bir sonraki bölümde, bu konuyu daha detaylı şekilde ele alalım inşallah. Şimdilik şöyle bir hatırlatmada bulunalım: Osman Yüksel, çıkarmış olduğu Serdengeçti dergisinde “Said Nur ve Talebeleri”ni yazarken, bir yerde şu ifadeyi kullanıyor: “Said Nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar: Bu üç devir, büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış. Yalnız bir adam var; o ayakta…”

(Devamı yarın)

Okunma Sayısı: 2423
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • andullah

    13.10.2025 16:09:33

    1829 yılında mısır'dan ithalen alınan fes 10 yıl sonra mısır valisinin fesi alan padişahı bozguna uğratması kaderin ayrı bir cilvesi olsa gerek. ( Fesin Yunandan alındığı da söylenir)

  • Nagehan

    13.10.2025 15:30:11

    İsrâ/81: De ki: "(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl sürekli yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)"// O halde; gerek ülkede, gerekse dünyada zalim/bâtıl sistem ve taraftarlarının hakim olmasını nasıl yorumlamalı !?// Dünya, global bir hâl ala dursun, ülkemiz için yıkılmayan şahıs/fikir/hareket adına -hakikatli- bir tesbit yapacak olursak; sadece eğitim sistemimize bakmamız yeterli gelecektir diye düşünüyorum, ne dersiniz!?// Hürmetler.

  • Resneli Niyazi

    13.10.2025 11:42:44

    Güneşe karşı üflemekle söndürmek gibi; R. Nur ve Aziz Müellifini yıkmak gibi Donkişotvari Derin Mahfiller Y. Asya'nın dahi içini karıştırmak için kepçe ile karıştırmaya çalışıyorlar. Maalesef bazı ihvan da bu fitneye alet oluyor.

  • Abdullah

    13.10.2025 11:29:21

    Bir şem'aki mevlâ yaka; üflemekle sönmez. Bir zat ki; istihdam edile, kimin gücü yıkmaya yeter? O İlahi güce dayanıyordu.O sevk-i İlahi ile hareket ediyordu.O vazifeliydi.Onun davası bü yüktü.O şecere-i mübüvvetin son bir meyve-i münevveri,lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında en son dehan-ı hakikatı, hizmet-i imaniye cihetinde şemsi İlahinin bir son hamil-i Zisaadeti Mehdi-i Azam olan zatı kim yıkabilir? Cenab-ı Hakkın inayet ve himayesine mazhar olan bir zatı kim mağlub edebilir?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı