"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Samimiyet, hakkaniyet ve insaf! Said Nursi “Amerika’nın kendisine verildiğini” mi iddia etti?

Dr. Âdem Toprak
27 Temmuz 2022, Çarşamba
Samimiyet bir hadiste, “Din içtenliktir” (Buhari, “İman”, 42) buyrularak dinin tanımı olarak sunuluyor.

Aynı veya yakın anlamlı olarak kullanılan “ihlas” da dinin merkezi kavramlarından birisi olup hakkında onlarca ayet ve hadis bulunuyor. Bu yazının amacı samimiyet ya da ihlasın dindeki yerine işaret etmek değil. Gayemiz, başlığında “samimiyet” kelimesinin yer aldığı bir yazıda, Said Nursi hakkında samimiyetle, hakkaniyetle, bağdaşmayan bir isnada daha doğrusu bir iftiraya dikkat çekmektir. Günlük bir gazetede yayımlanan bir yazıda; konusu, konuyu işlerken yaptığı tarihî, siyasî ve içtimaî tespit ve tahlillerinin değerlendirilmesi bir tarafa, şöyle bir ifadeye yer veriliyor: “Nitekim Fetullah, Allah’ın ABD’yi kendi emrine verdiğine inanıyordu (Said Nursi’den geliyor olmalı)…”. Yazar parantez içine aldığı dört kelimelik ifadesinde Said Nursi’nin “Allah’ın Amerika’yı kendi emrine verdiğini” belirttiği iddiasında bulunuyor. Cümlenin Said Nursi’ye bakan yönünü okur okumaz her insanın, -en azından- “bu nasıl bir iddia, nasıl bir söz” dediği yahut diyebileceği bu cümleye yazıda referans gösteriliyor mu? Gösterilmiyor! Yazıyı kaleme alan ise bir akademisyen, bir “ehl-i ilim”, bir İlahiyat Fakültesi hocası. Yazar Said Nursi hakkında “olumsuz, tuhaf, irrasyonel” çağrışımlar yapan bir ifadeye yer veriyor, ama kaynak göstermiyor. Çünkü Said Nursi’nin böyle bir sözü yok, o da muhakkak biliyor olmalı. Ama hiçbir sorumluluk duymadan, hiçbir samimiyet sergilemeden, hiçbir insaf ölçüsünü aklına getirmeden ithamını parantez içinde de olsa vermekte beis görmüyor! 

İslam’ın diğer temel esasları gibi evrensel olan “samimiyet, hakkaniyet ve insaf” prensipleri herkes için, her yerde ve her zaman “asıl” olmakla birlikte, ehl-i ilim için özellikle “olmazsa olmaz” niteliğinde prensiplerdendir. İlmî çalışmaların en önemli kurallarından birisi yapılan tespitlerin kaynağının gösterilmesi, daha doğrusu kaynaklara uygun şekilde doğru tespit yapılması değil midir? Tespitler doğru, hakkaniyetli ve objektif yapılmadıkça yanlı ve yanlış tespitler üzerine bina edilen yorumların ilmi, insanî, ahlakî değeri olabilir mi?

Elbette böyle popüler bir yazıda her tespitin kaynağını göstermek gerekmez; çünkü belli oranda yaygınlık kazanmış, olan, kesinliğinde şüphe olmayan tespitler genel ifadelerle zikrolunur yahut bunların referansı akademik yayınlara bırakılır. Fakat burada bir müellif hakkında her okuyanın yadırgayacağı bir isnatta bulunuluyor fakat kaynağı gösterilmiyor. Niye? Çünkü aşağıda değineceğimiz gibi Said Nursi’nin böyle bir ifadesi yok. Peki ne var? Yazarda Said Nursi’ye karşı bir ön yargı, bir şartlanmışlık var. Peki bir akademisyen bir müellif hakkında kendi anlayışına göre olumsuz bir kanaat geliştiremez mi? Elbette geliştirebilir. Fakat burada problem yazarın Said Nursi hakkında geliştirdiği olumsuz kanaat değil, Said Nursi’yi ona ait olmayan olumsuz bir fikir ile anmış olması, bu olumsuz ve asılsız iddia ile başkalarının da olumsuz kanaat beslemelerine katkı yapması! Böyle bir durum elbette ki ne Said Nursi için ne başka bir kimse için kabul edilemez!

Yazarın iddia ettiği, güya “Said Nursi’nin Allah’ın Amerika’yı kendisine verdiği” şeklindeki tuhaf ifadeye gelince, böyle bir söz yahut böyle bir iddia neresinden bakılırsa bakılsın, düşünüldüğünde akıl dışı, hikmet dışı kalmıyor mu? Allah dünyanın bölgelerini ya da kıtalarını veya ülkelerini bazı müelliflere mi veriyor? Amerika’yı Said Nursi’ye verdiğine göre mesela Kanada’yı kime vermiş? Rusya kimin sahipliğinde? Afrika kıtası hangi alim, müfessir ya da müellifin uhdesinde? 

Bu tuhaf ve mesnetsiz ifadeyi daha fazla karikatürize etmeden gelelim Said Nursi’nin Amerika hakkında söylediklerine. Zait olmasına rağmen tekrarlayalım ki yazarın böyle bir cümlesinden haberdar olunca, samimi olarak aynı lafızla yahut yakın bir lafızla Risale-i Nurda böyle bir ifade var mı diye birkaç arama motorundan girerek tarama yaptık. Bazı bahisler bazı kitaplarda tekrarlandığı için sayı konusunda esnek olmak gerektiğini işaret ederek, mesela bir arama motorunda Amerika kelimesinin elli civarında geçtiğini tespit ettik. Üşenmeden –tekrarlar hariç- her birine bakıp ilgili paragrafı okuduk. Hiç birisinde -bırakalım aynı lafzı ya da yakın lafızlı bir ifadeye rastlamayı,- en uzağından bile böyle bir anlayışa yorumlanacak kayda rastlamadık. Kaldı ki başta Muhakemat ve İşaratü’l-İ’câz olmak üzere eserlerine bakıldığında nahiv, mantık, belağat, tefsir, kelâm olmak üzere “ulûm-ı êliye” ve “ulûm-ı âliye”ye vakıf olduğu açıkça müşahede olunan, ayrıca “asr-ı hâzır fenlere” nüfuzu bulunan, ilaveten iman konularında “tahkik” prensibini meslek edinen bir müellifin akıl, dil, hikmet ve din açısından sorunlu olduğu aşikar, böyle bir iddiayı dile getirmesi mümkün müdür?

Peki Said Nursi Amerika hakkında neler söylüyor? Ayrı, uzun bir yazının hatta yazı serisinin mevzusu olan bu soruyla ilgili olarak, burada şu kadarına işaret edelim ki, Said Nursi, -ekonomik bir model olarak ortaya çıkmasına rağmen- felsefi bakımdan inkarcılığa ve materyalizme dayanan komünizm cereyanının şiddetle karşısında olmuştur. Mesela, bu cereyanın askeri ve siyasi bakımdan örgütlendiği Varşova Paktı’nın da karşısında yer almıştır. Buna mukabil dine taraftar olan, “kutsal”ı reddetmeyen, ayrıca -İslam’ın da altını çizdiği-, hak ve hürriyetler konusunda belli bir hassasiyeti olan -kendi ifadesiyle Birinci Avrupa’yı- ve Amerika’yı tasvip etmiş, mesela Varşova Paktı’na karşı kurulan NATO’yu desteklemiştir. Öte yandan Said Nursi inkarcılığın (pozitivist felsefe) ilmî mecralardan gelmesi ve dünyada yaygınlaşması karşısında, -bazı nassların uyarılarından yola çıkarak-, bu cereyanla mücadelede Müslümanların dindar-ruhani Hıristiyanlarla işbirliği yapmaları gerektiğini dile getirmiştir. İşte Said Nursi’nin Amerika hakkındaki değerlendirmelerinin oturduğu bağlam bundan ibarettir. 

Bunlardan bir örnek şudur: “İstanbul’daki Amerika Sefiri vasıtasıyla Amerika’daki Müslüman heyetine Zülfikar’ı ve bir Asa-yı Musa’yı göndermesini isteyen o dostumuz ve kardeşimize deyiniz ki: Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risale-i Nur, siyasetle alakası olmadığından, siyasi bir kafa çabuk takdir edemiyor. Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havadisini merakla takip ettiği halde, buranın en büyük bir hadisesi olan Risale-i Nur’u elbette arayacaktır. Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.” (Emirdağ Lahikası, Mektup no: 167).

Şu örneği de verelim: “Elbette, nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rû-yi zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh-u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin yerini tutamaz.” (Emirdağ Lahikası, Mektup no: 191). 

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu ve benzeri nakillere baktığımızda Said Nursi’nin, -yazarın iddia ettiği gibi-, “Allah’ın Amerika’yı kendisine bıraktığı” şeklinde bir iddiada bulunduğunu söyleyebilir miyiz? Söylenecek söz şu üç kelimeden başka bir şey değildir: Samimiyet, hakkaniyet ve insaf!

Okunma Sayısı: 3617
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    27.7.2022 18:09:04

    " İki dehşetli harb-i umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle kat'iyyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikata dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna' eden Kur'an ile bir musalaha veya tâbi' olabilir. O vakit dörtyüz milyon ehl-i Kur'ana kılınç çekemez." Said Nursî Emirdağ-2 - 72

  • Ali Kiren

    27.7.2022 17:59:51

    İpsiz sapsiz yazanlar, konusanlat her zaman olacakti. Selamlar.

  • YAHYA YILDIZ

    27.7.2022 15:25:30

    Allah Razi Olsun....

  • Said Yüksekdağ

    27.7.2022 13:38:32

    Dayanağı olmayan bir iddiaya karşı kaleme almış olduğunuz bu güzel yazınızdan istifade ettik. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı